Temsil edilenle (halk), vekâletini verdiği temsilcinin (vekil, meclis üyesi) bir sonraki seçime kadar hemen hemen temasının olmaması temsili demokrasiyi etkinsiz kılıyor. Üstelik temsilci, sonraki seçime kadar mutlak yetkili.

Temsili demokrasinin çıkmazı
Fotoğraf: Depo Photos

Cevdet YILMAZ

Temsili demokrasinin günün koşullarında temel ihtiyaçlara cevap veremediği gerek akademik gerek siyasi mecrada çokça tartışılmaktadır. 1930’lu yıllarda Belediye kanununda bulunan katılımcı, sosyal belediyecilik dokusu 1963’lere kadar süregelmiştir. Diğer yandan, Özellikle 1970 li yıllarda demokrasinin tıkandığı varsayımına karşılık tıkananın “demokrasi değil temsili demokrasi” olduğu savını da hatırlatmak gerekir. Modern devlette bulunan temsil edenin ve temsil edilenin politikalara ne kadar ve nasıl dâhil olduğu, temsilcinin(vekil, meclis üyesi vb) yetkilerinin kullanım sürecinin ve alınan kararların temsil edilen(halk) tarafından takip edilememesi ya da takip etmeme ilgisizliği başta olmak üzere birçok aksaklıklar söz konusudur. Bu eksiklikler; halkla iletişim eksikliği, halkın sürecin içerisine dâhil edilmemesi, demokrasiden uzaklaşma, hileyle yönlendirme, elit yönetim sorunu, eşitsizlik, çoğunluk yönetimi vb. olarak sayılabilir.  

Üzerinde düşününce bu sayılan aksaklıkların birçoğunun halkı rahatsız edeceği ortada. Diğer yandan, temsilcinin takipsizliği aynı zamanda temsil edilenin bir yanılsamayla tepkisiz kalmasına da sebep oluyor yani temsil edilen normal şartlarda itiraz edeceği bu aksaklıklara bir tepki vermiyor ya da veremiyor. Hatta bu yanılsama birçok zaman temsil edenin kendi aklıyla kurgulanabiliyor. “Halkın içindenim” mesajı içeren paylaşımlar, dini, millî hassasiyet sömürüsü, annelik duygusunun sömürüsü vb. olgularla temsil edileni rahatsız edecek bütün yönlerini perdeliyorlar. Aslında deyimi yerindeyse kimse Amerika kıtasını tekrar keşfetmiyor. Bu yollar hep kullanıldı, kullanılmaya da devam ediliyor.  

Temsil edilenle(halk), vekâletini verdiği temsilcinin(milletvekili, belediye meclis üyesi) bir sonraki seçime kadar hemen hemen teması olmaması temsili demokrasiyi etkinsiz kılıyor. Üstelik seçilen temsilci, bir sonraki seçimlere kadar mutlak bir biçimde yetkili. Bu biçimdeki mutlak yetki apayrı bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.  

Temsiliyet sürecinde feodal bağların ve ilişkilerin varlığı bambaşka bir sorun. Memleketçilik, mezhepçilik, meşrepçilik hepsi ve dahası demokratik temsiliyetin önünde ayrı ayrı çıkmazlar. Yerel ve Ulusal baskı ve çıkar gruplarının aday seçim süreçlerinde yarattığı baskı da bunlara ek olarak gösterilebilir. Aday belirleme süreci ve öncesinde maddi farklılıklar ise, maddi gücü fazla olan adayın ön plana çıkmasını sağlayarak temsili demokrasinin bir başka açıdan işlevsizleşmesi sonucunu doğuruyor. Oysa kimse zengin, maddi imkânlarıyla diğer adayları bastıran, bazı çıkar gruplarına destek olan hatta ilişki içinde, kayırmacı bir temsilci istemiyor.  Bu bastırma durumu olası siyasi liderlerin siyasi tarihimize dâhil olmasına engel oluyor. Haliyle dolaylı olarak belki de herkesin gönül rahatlığıyla destekleyeceği bir özneyi bizler hiçbir zaman tanıyamıyoruz. Demek ki, demokrasinin gerekliliği kadar demokrasiyi var eden temel unsurlar da gerekli. Aksi halde tüm bunlar ve dahası temsilcinin seçimi için çok doğru elekler olmayacaktır.  

Halkın İradesinin Yansıması ve Geri Çağırma   

Rousseau’ya göre egemenlik, iradenin devri olamayacağı için temsil edilmesi de mümkün değildir. Bu bağlamda, temsilcilerin nihai karar verici olduğu bir hükümet biçimi demokratik kabul edilemez. Öyle ki, halk kendi iradesinden vazgeçtiği takdirde halk olmaktan çıkar ve egemenlik bir efendiye geçecektir. Bernard Manin’ e göre, seçim sürecinin aristokratik bir biçimde zenginliğe ve popülizme avantaj sağlaması başka bir eleştiri noktasıdır.  

Oysa süreci bu durumdan kurtarıp hayatın içine dinamik bir şekilde koymak gerekmektedir. Temsili salt oy verme işleminden çıkarıp, toplumsal hizmetlerin farklı alan ve tercihlere farklı uygulanması, doğrudan ihtiyaca yönelik hizmet üretimi ihtiyaç taraflarını aktif hale getirerek mümkündür. Böylece toplumsal ihtiyaçların daha gerçekçi sonuca ulaşarak karşılanması söz konusu olacaktır.  

Tam da bu noktada “geri çağırma” (recall) sisteminden bahsetmek mümkün. Geri çağırma, yerel doğrudan demokrasi bağlamında temsil edenin (kamu görevlisi ya da kamu organı) seçmenler tarafından belirli esaslar çerçevesinde görev süresi bitmeden görevden alınmasıdır. Bu sistemde, seçmenler belirli bir imza sayısına ulaşmış dilekçelerle geri çağırma işlemini yapabilmektedir. Görevden geri çağrılma durumu, seçilmişleri seçenlere bağlayan da bir durumdur. Uygulandığı her ülkede farklı bir yöntemle uygulanan geri çağırma sistemi, seçilenin halka karşı dönem dönem değil sürekli olarak sorumlu ve hesap verilebilir kalmasını sağlamayı amaçlar.  

Sandıktan sandığa “pasif” vatandaşlık 

Temsili demokrasi için yapılan bir diğer eleştirimiz, sürecin seçimden seçime oy vermekten ibaret olmasıdır. Halk seçimler arası süreçleri göremez, takip edemez, kendi bütçesinin neye nasıl harcandığını fark edemez. Temsili demokrasi bu aksaklıklarıyla temsil edilene(halk) karşı sorumluluk, siyasal eşitlik, halkın egemenliği gibi anahtar kavramlarından uzaklaşmaktadır. Hatta biraz daha cesur bir söylemle temsili demokrasi ile demokratik bir süreci örmek imkânsızdır. 

Referandum ya da halk referandumu, temsili demokrasi içinde dahi başvurulan doğrudan demokrasi yöntemidir. Referandum, vatandaşların görüşünü almak amacıyla yapılan seçimlerdir. Günümüzde e-referandum gibi elektronik ortamda (cep telefonu uygulamaları, internet sitesi)yapılabilen bu yöntemde, yurttaş pasif yurttaşlıktan çıkıp aktifleştirilir, karar alma mekanizmasının içerisine alınır ve en önemlisi egemenlik hakkını kullanmış olur. Kanımızca, yanlış ve hileli yönlendirmeye de açık olan bu yöntem diğer doğrudan demokrasi yöntemleriyle ancak anlam kazanmaktadır.  

Kent Konseyleri Çıkmazı ve Halk Meclisleri 

Kanayan bir yaramız da doğrudan demokrasi araçlarından biri olan fakat ülkemizde birçok yerde aktifleşemeyen, tam tanımlanmayan, bağımsız bir biçimde bütçesi olmayan kent konseyleridir. Aktif bir kent konseyi yapısında, yerel yönetimlerin yaptığı hizmetler hakkında vatandaşa bilgi aktarımı, sorularının cevaplanması ve taleplerin alınması sağlanmaktadır. Bu durum şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleri açısından da etkin bir yönetim biçimini ortaya koymaktadır.  

Tüm bunların yanı sıra, temsili demokrasinin aksaklıklarını gidermenin en önemli yöntemlerinden biri halk meclislerinin kurulmasıdır. Gerek salt doğrudan demokrasi gerekse temsili demokrasi ile doğrudan demokrasinin etkin taraflarını alarak uygulanan halk meclislerinin işler hale gelmesi toplumsal ihtiyaçların doğrudan talebi, toplumsal hizmetlerinin üretilmesi konusunda doğrudan halk tarafından karar alınması gibi avantajları beraberinde getirmektedir. Temelde oy vermeden ibaret olan mekanizmadan müzakere odaklı bir mekanizmaya doğru evrilen bir yöntemdir. Kanaatler, kararlar,  anlayış ve görüşlerin gerek mahalle gerekse mahalleler(semt) düzeyinde yapılan bu müzakerede ortak karar alınmaktadır. Süreç, halkın aktifleşerek politikleşmesi, iddia koyma ve sorgulayabilme, hesap verilebilirlik, halk arasındaki iletişim ve etkileşimin artması gibi ek faydaları da beraberinde getirmektedir.  

Halk Meclislerinin katılımın yeterli olmaması, toplantı maliyetleri, karar almanın zaman alması gibi eleştirilerin e-referandumla giderilebileceği kanaatindeyiz. Bunun yanında, sürecin etkinleşmesi ve katılım azlığının giderilmesi için, meclis kuruluşu ve işleyişinin halka yeteri kadar anlatılması, halkın egemenliğinin ana unsuru olan bütçenin nereye ve nasıl harcandığının takibinin önemi özel ve detaylı çalışmalarla halka anlatılabilir. Diğer yandan, katılım sürecinin arttırılması için teknolojiden yardım alınarak vatandaşlık numarası ile beraber cep telefonu ve internetten oy kullanımının sağlanması katılımın artmasına katkıda bulunacaktır. Tüm bunların gerçekleşmesi için demokratik bir halk ve halkçı bir irade esastır. Aksi halde bu yol ve yöntemler verimli kullanılmayarak süreç doğrudan demokrasiden uzaklaştırılabilir. Olumlu bir sarmal olarak, halk meclislerinin varlığı katılımın artmasına vesile olurken, katılımın artması da halk meclislerinin etkinliğini arttıracaktır.   

Türkiye Özeti 

Temsili demokrasinin gerek bizim üzerinde durduğumuz gerekse daha sayılabilecek birçok aksaklıkları elbette ülkemizde de bulunmakta. Bu çıkmazın karşısına ise ideoloji yerine ideolojisizlik olgusunu koyuyorlar. Günlük yaşam ise birçok zaman “apolitik” bir hal aldığından bu düşünceye hak verenler oldukça çoğalmıştı diyebilirim. Fakat bilhassa kendisini iyiden iyiye hissettiren ekonomik kriz ve bunun sebep olduğu sosyal kriz vesilesiyle günlük siyasetin hepimizin hayatında önemli bir etki sahibi olduğu “apolitik” halin ortadan kalkmasına sebep oluyor. Dolar kurunun artması, diğer ülkelerin alım gücü, eğitim sistemindeki çöküş, sağlık sisteminin iyiden iyiye piyasalaşması, politik gündem hızı, politik öznelerin tavrı vb. hepsi önemli halk kitleleri tarafından yakından takip ediliyor. Kısacası halkın yaşam koşullarının, refahının gerilemesi bu ilginin temel kaynağı diyebiliriz.  

Bu ilgi ağının politik bir sürece evrilmesi muhalefetin her öznesinin asli görevi olarak karşımıza çıkıyor. Önümüzdeki yerel seçimler süreci bu anlamda en yakın süreç. Örgütlü toplumsal muhalefetin, sivil toplumun da dikkate alındığı, yerel demokrasinin geliştirildiği, yaratılan dışsal etkilere bakarak gerek yerel gerek bölgesel taleplere cevap verecek bir yol haritası üzerinde durulması şart. Muhalif seçmenin bu biçimde politik sürecin içine alınması elbette kolay olmayacaktır. Tam da bu noktada toplumun tüm kesimlerinin teknik açığını toplumcu bir hat üzerine oturtacak özneler varlığı da elzem. İktidarın yapacağı hataları beklemek yerine yerel sorunlar ve çözüm yolları üzerinden bir mutabakat sağlamak, ilk sınavını yerelde başarıyla sağlamak muhalefetin genel siyasette elini kuvvetlendirecektir. Bu yeni deneyimler yoluyla başarı hikâyeleri biriktirip, iyice kutuplaşmış olan halk kitlelerini ortak sorunların çözümü noktasında aktif birer paydaş yapmak yeni bir kamusal alan dahi ortaya çıkarabilir. Yerel ihtiyaçların şahsi vaadlerden arındırıp bir sosyal devlet politikasına dönüştürmek de mümkün. Aksi halde bilhassa son yıllarda görülen “yaparsa yine iktidar yapar algısı” devam edecektir. Bu kısır döngüden, kendini tekrar eden sarmaldan kurtulmak bahsettiğimiz yeni bir ortak akılla olacaktır. Toplumun tüm bu süreçlere artan ilgisini tam da bu noktaya aktarmaktan korkmamak, daha önce söylenmeyeni söylemek gerekir. Bu başlangıç noktasının yakalanamadığı durumda bilhassa muhalif seçmen açısından, alternatif aramak ya da pasif cezalandırma diyebileceğimiz sandığa gitmeme eğilimi sürekli artmaktadır. Kırılan inanç ve yükselen öfkeye sahip çıkmanın yeni bir umut yaratma ihtimali dahi heyecanla karşılanacaktır. Tabi toplumunda gündelik hayatından feragat edip yaşadığı şehre ve ülkeye gerekli zaman ve özeni göstermesi de gerekmektedir. Bu iki iradenin ivedilikle buluşup ortak aklı kurması gerekmektedir. Bunun zaman alacağı aşikar, birçok denemenin başarısız olması da kimseyi yıldırmamalı çünkü kaybedilecek zaman çoktan kaybedildi.