Burada kaçınılmaz olan bir şey var ki kadınlar için laiklik, eşitliğe ve özgürlüğe giden yolda vazgeçilemez bir zorunluluk. Eşit bir toplum düşünün yalnızca parçası değil var edeni konumunda.

Tesadüf olmayanlar ve düşündürdükleri
Türkiye’nin pek çok yerinde kadınlar Mahsa Amini eylemlerine destek için sokağa çıktı. (Fotoğraf: BirGün)

Göksu Cengiz

İki haftayı aşkındır devam eden protestolar, dünya genelinde oluşan destek ve tam ortasında onurlu direnişleriyle kadınlar... Mahsa Amini’nin ardından İran ve İran’a dair olanlar, olabilecekler, imkanları ve zorlukları üzerine hepimizi düşündürüyor. Bütün her şeyin içerisinde belki yanı başımızda gelişen isyanın bir ülkenin kurtuluş imkânlarını ve yollarını ararken bize dair olanı konuşabiliriz. İranlı kadınların emperyalist yaptırımlar ve onları ölüme mahkûm eden bir molla rejimi arasında bize söylediklerini duymaya çalışabiliriz. İnsanlık ve onur kavgasının, dünya çapına yayılan dayanışmanın içerisinde kendi özgürlük ve demokrasi mücadelemizi bulabiliriz. Hiç değilse bugün artık görmezden gelinemeyecek kadar can yakıcı olanları bir kez daha söyleyebiliriz. Evet, bunca yıldır dinci gericilik altında çalınan yaşamlarımızın ardından İranlı kadınlarla yüreğimizin bir atması tesadüf değil, İran’ı ve direnişini izlerken Türkiye’de eşit, özgür ve laik bir ülke mücadelesinde kadınları ve diktatörden kurtuluş umudumuzu düşünmemiz kaçınılmaz.


Elbette şeriat rejimleri ya da dinci gerici diktatörlükler altında yaşayan halkların mücadelesi ve çıkış yolu arayışı yeni değil. Çoğunlukla sol muhalefetin tamamıyla ya da hemen hemen tamamıyla sindirildiği ve parçalanmış, etnik ve mezhepsel kodlara dayalı bir muhalefet ikliminde açığa çıkan patlamaların, isyanların, hak arayışlarının mevcut rejimler tarafından gerçekçi bir değişime yol açmadan yenilgiye uğratılmaları ya da emperyalist müdahaleye açık hale gelmeleri bu direnişler içerisinde halkın taleplerini, özlemlerini, kavgalarını ve eşit bir dünya düşü için bize söylediklerini anlamaya çalışmanın önünde engel değil.

Ve nihayet kırk yılı aşkındır kadınların bütünüyle toplumdan silindiği ve bin bir farklı insanlık suçuna maruz kaldığı bir ülkede başkaldıran İranlı kadınlar ve bize söyledikleri... Mücadeleleri ve tarihleri molla rejiminden daha eski olan İranlı kadınların on yıllardır kendi yolunu aradığı bir gerçek ancak bugün toplumun diğer kesimlerinde de yankı uyandıran bir direnişe doğru yol almış durumdalar. Tüm imkânsızlıklara ve yalnızlığa rağmen ayağa kalkan kadınların gösterdiği ve bize verdiği cesarete bir saygı duruşu olarak bize söylediklerini, bu direnişin içerisinde görebildiğimiz kadarıyla bize ait olanı aramak bir anlamda dinci gerici rejimlerin yarattığı karanlığa karşı özgürlük, demokrasi ve eşitlik için yürürken yitirdiklerimizi de hatırlamak olacaktır.

Tesadüf olmayan İranlı kadınların özgürlük için ayağa kalkışı ve insanlık trajedilerinin yarattığı duygudaşlıktır. Yalnızca bir korkunun ya da hüznün ürünü olarak değil elbette her gün biraz daha içine çekildiğimiz ve kadınların yaşamlarını gerici bir karanlığa hapsetmek konusundaki fikirlerini söylemekten, uygulamaktan çekinmeyen bir siyasal İslam rejiminin parçası oluşumuz gericilik karşısında ayağa kalkan kadınların direnişinin bir parçası olmamıza nede oluyor. Bu nedenledir ki ayağa kalkan kadınların yanında olmak biraz da kendi karanlığımızı ve memleketin üzerine çöken bu rejimden kurtulma arayışının, kavgasının, yolunun, mücadelesinin bir parçası olduğu için anlamlı. Laiklik için verilen kavga hayatımızın gerçeği olduğu için İran’daki molla rejimi karşısında ayağa kalkan kadınların yanındayız. Bu mücadelenin imkânlarını yıllardır inatla ve tüm karanlığa rağmen kendi yolunu bulmayan çalışan bir isyana tanıklık ederek yaşıyoruz ve her bir direnişle umutlanıyoruz.

Kaçınılmaz olan ise artık basit bir seçmen hassasiyeti ya da yaşam tarzı savunusunun ötesinde eşit bir toplumun temel taşlarından biri olarak laiklik mücadelesinin tüm muhalefetin sorumluluğunda olmasıdır. Bizim demokrasi mücadelemiz, halkın demokrasi arayışı halkın bütününün özgürlüğüne ve eşit bir toplumun yaratılması ufkuna dayanıyorsa eğer bunu sağlayabilecek olan ilerici halk muhalefetinin tarihsel kazanımlarını, eşitlik yurttaşlık hakkını ve laik bir toplum için mücadeleyi vazgeçilmez olarak kabul ettiğimiz noktada başlayabilecektir, diyebiliriz. Bu anlamda toplumun değişim umudunu taşıyan geniş halk kesimlerinin gerçek taleplerinden biri olarak öne çıkan laiklik talebinin ana muhalefet unsurları ve hatta düzen muhalefetinin tüm parçaları tarafından dillendirilmekten dahi geri durulan bir noktaya taşınmış olması memleketin geleceği açısından karanlık bir tablo çizmektedir. Unutulmaması gereken ise en nihayetinde belirleyici olanın hayatları değişen milyonların kendi iradesi için mücadelesi olacağıdır.
Açılabilecek bir başka parantez ise şudur ki orada ya da burada kaçınılmaz olan bir şey var ki kadınlar için laiklik eşitliğe ve özgürlüğe giden yolda vazgeçilemez bir zorunluluk. Eşit bir toplum düşünün yalnızca parçası değil, var edeni konumunda. Bunun bugün kendi özgürlük mücadelesini veren Türkiye kadın hareketinin artık geri dönüşü olmayan bir parçası olarak kabul edilmesi elbette önemli bir başlangıç olacaktır. Her ne kadar sokaklarda hakkını aramaktan ve şiddete karşı mücadeleden, özgür bir yaşam kavgasından vazgeçmeyen kadınlar gericiliğe karşı kavganın, tek adam rejiminden kurtulmanın hayatlarımızı değiştirecek bir öncelik taşıdığını mücadele içerisinde göstermiş olsa da kadın hareketi içerisinde laiklik mücadelesinin aynı oranda kabul gördüğünü söylemek ne yazık ki mümkün değil. İranlı kadınlarla dayanışmanın belki de en çok hissedildiği, direnişin yakından takip edildiği bugünlerde bunu anlamak mümkün olmasa da artık laiklik mücadelesinin, talebinin ve laik bir toplum özleminin kadınlar için kaçınılmaz bir talep olduğunu herkes kabul etmek durumunda, hiç değilse dayanışma için.

İran her şeye rağmen kendi yolunu bulabilecek mi, molla rejiminin sonuna doğru yürüyebilecek mi bunu bilemiyoruz. Ancak tüm karanlığa rağmen vazgeçmeyen ve yirmi yılın sonunda artık kendilerinin de söylemekten çekinmediği üzere sindirilemeyen bir Türkiye’den ve onun diktatörden kurtuluş mücadelesinin güzel günlere elbet ve mutlaka varacağından emin olabiliriz. Nasıl bir geleceğin bizi beklediğiyse İranlı kadınların kendi yolunu inatla ve ısrarla çizme iradesinde saklı olabilir.