Çin’de bir Amerikalı macerası The Karate Kid (filmin

Çin’de bir Amerikalı macerası
The Karate Kid (filmin Türkçe adı yok) klasik bir büyüme öyküsü anlatıyor gene. Bir baba figürünün bir gence mücadele etmeyi öğretmesi filmin konusunu oluşturuyor. Bu öykü mesela kısa bir süre önce vizyona giren “Sihirbazın Çırağı”nın da temasıydı, biraz daha eski Zombieland’in de. Tabii ki bir kız da vardır hedefte ama bu kez film biraz utangaç davranmış ve maceranın aşk kısmını arkadaşlığa bağlayarak işin içinden çıkmış. Bu kez kahramanımız biraz küçük, 12 yaşında, aşkın es geçilmesi bundan, ama eskiden bu konularda sinema daha cesurdu. Benim kült filmlerimden ‘Melody’ (1971) gayet anarşistçe bir çocukluk aşkını anlatmıştı. Neyse…
KENT KRİZİN İŞARETLERİNİ TAŞIYOR
Karate Kid’in bir özelliği de, gerçekçi, neredeyse sosyal gerçekçi bir üslubu zaman zaman benimsemesi, bütün macera filmleri klişelerine sadık kalmakla birlikte, ciddi bir film havasını tutturmaya çalışması. Bu bazen iyi sonuç vermiş bazen de filmi sıkıcılaştırmış, özellikle bunun bir çocuk filmi olduğu düşünülürse. Film, ekonomik krizden en kötü etkilenmiş Amerikan kentlerinden Detroit’te başlıyor ve krizin işaretleri bazı tabelalarda görünüyor (bankaların el koyduğu işyerleri, konutlar vb).
Küçük Dre’nin annesi, oğlunu da yanına alarak, bu ortamda çalışmak için Çin’in başkenti Beijing’e (Pekin) göç ediyor. Dre’nin babası ise ölmüş. Çince bilmemenin zorluklarıyla baş etmeye çalışan Dre bir kızdan hoşlanıyor. Ama okulunun kung-fu kursuna giden küçük zorbaları bu duruma derhal el koyuyor ve Dre’yi pataklıyorlar. Dre’nin kaldığı apartmanın kapıcısı (tamirat işlerine de bakan adamı) Han, Dre’ye yardım elini uzatıyor ve ona kung-fu öğretiyor. Han’ın da geçmişte yaşadığı kayıpları var. Öfkeli olduğu bir gün kullandığı arabayla kaza yapmış ve kızı ile karısının ölümüne neden olmuş. Han da Dre’de yeni bir evlat edinmiş ve geçmişini temize çekme fırsatını bulmuş oluyor. Film Dre’nin okulundaki küçük zorbalarla, kung fu minderinde hesaplaşmasına doğru ilerliyor.
FİLM SONUÇTA ABD-ÇİN ORTAK YAPIMI
Filmde Han ile Dre dışındaki karakterlerin hepsi son derece yüzeysel. Özellikle Dre’nin hoşlandığı Çinli kız Mei Ying’in neredeyse hiç karakteri yok, bütün film boyunca bir şirinlik muskası olarak dolaşıp duruyor. Batılı’nın kafasındaki Uzakdoğulu kadın imgesi mi nedir, bunun nedeni? Ayrıca Mei Ying, Dre’den daha büyük gözüküyor yaşça ve boyca. Tamam, Nicole Kidman de Tom Cruise’dan uzundu ama çocukluk aşklarında durum farklıdır. Benim zamanımda ergen kızlar kendilerinden yaşça çok daha büyük oğlanlara yüz verirlerdi. Ya da belki de sadece bana yüz vermiyorlardı, bilemeyeceğim. Dre’nin annesi de filmde neredeyse figüran gibi. Zoba çocuklar da öyle. Dre’nin bir tane bile yaşıtı erkek arkadaşı olmaması ve bunu dert etmemesi de garip. Amerikalı çocuk sonuçta gelip kötü Çinlilere, kendi evlerinde ve kendi uzmanlık alanlarında bir güzel dersini veriyor. Ama filmin Çin kültürüne ve Çinlilere kötü baktığını söylemek de abartılı olur. Sonuçta bu bir ABD-Çin ortak yapımı ve Çin’in bütün önemli tarihi mekânlarını da (Çin Seddi, Yasak Şehir) geziyoruz film boyunca. Peki filmde söz konusu olan kung fu iken filmin adı neden karateden söz ediyor? Kung fu Çin’e özgüyken karate Japonya’da geliştirilmiş. Bunun tek nedeni, filmin bir yeniden çevrim olması herhalde.

“PİRANA”
3 boyutlu ama boyutu farklı...

Pirana da bir tür filmi. Korkuturken ahlak dersi de veren ve şiddeti ve cinselliği sonuna kadar sömüren türden. Üstelik üç boyutlu ama bu 3 boyut olayı çoğunlukla pek de iyi işlemiyor filmde. ABD’de ilkbahar tatili dönemi, öğrenciler Arizona’da bir göl kenarına hücum etmiş. İçki, seks ve dans müziği eşliğinde bütün sınırları aşmaya kararlılar. Ama bu gençlere birileri dersini verecek elbette. Bu kez iş doğaya düşüyor. Bütün seks ve içki düşkünleri cezalarını buluyor, bütün görece ahlaklılar kurtuluyor. Filmin kendini ciddiye almadığı  açık ama Coen’leri anarak şunu söyleyeyim: “ben ciddi bir adamım!” Bu kadar kan revan içinde eğlenemiyorum, gerçek anlamda rahatsız oluyorum. Elimde değil. Sizi tutmayayım. Belki de eğlenirsiniz.

“DİRİLİŞ”
Germeyen bir gerilim filmi
Oldukça sıkıcı bir gerilim filmi Diriliş. Genç bir öğretmen (Christina Ricci), sevgilisiyle kavga eder ve öfkeli bir şekilde araba kullanırken kaza yapar (The Karate Kid’deki kung fu öğretmeni gibi). Ve ölür. Ama durun, yoksa ölmez mi? Bir cenaze evinde kendisiyle konuşan bir tür levazımatçıyla (Liam Neeson) baş başadır genç kadın artık. Adamın iddiasına göre kadın ölmüştür ve fakat durumunu bütün diğer taze ölüler gibi kabul edememektedir. Başarısız bir film, germiyor, ölümün yaşayanlar üzerindeki travması hakkında bir fikir ileri sürmüyor, doğru dürüst bir karakter geliştirmiyor… Sadece boğucu bir atmosfer oluşturuyor az çok. O da bir tat vermiyor.