Foxcatcher Takımı son derece iyi çekilmiş, çok iyi oynanmış, durağan ama tuhaf bir gerilimi de olan orijinal bir film. Belki biraz fazla soğuk, kusuru bu

Tilki değil Kurt Kapanı

FOXCATCHER TAKIMI 

Bazı filmler insanı şaşırtıyor. Hem çok kapsayıcı bir hikâye anlatıyorlar hem de dağınık ve yüzeysel olmuyorlar. Foxcatcher Takımı bu ender filmlerden... İçinde sportif ve kardeşlerarası rekabet, sınıfsal eşitsizlik, delilik, sermaye ve devlet ilişkileri, burjuvazinin gizemsiz iticiliği, kısacası hayata dair birçok şey var.
‘Yaşanmış’ bir hikâyeden uyarlanmış film: Güreşçi Schultz kardeşlerle, Amerika’nın en zengin adamlarından John E. du Pont’un (Steve Carell) ilişkisini anlatıyor. Kardeşlerden büyük olan Dave (Mark Ruffalo) evli, çocuk sahibi ve olgun olan. Mark (Channing Tatum) ise öfkeli ergen ruhundan çıkamamış, içine kapanık ve çocuksu olan. İki kardeş de güreşte çok iyiler. Dünya ve Olimpiyat şampiyonu olabilecek kadar iyiler.


ÇÖZÜM PARA VE NÜFUZ
John du Pont ise DuPont Kimya Şirketi’nin sahiplerinden. DuPont firması barut üretimiyle işe başlamış, atom bombasından naylona her şeyi üretmiş. Du Pont’lar ordudan ya da polisten bir şey istedi mi, emir addediliyor. Zırhlı ve makineli tüfekli bir savaş aracı almak bile John du Pont için sorun değil. Para ve nüfuz her şeyi çözermiş gibi görünüyor du Pontlar için. Ama John du Pont ne arkadaş edinebilmiş ne de annesinin takdirini kazanabilmiş biri. John’un avam sporu güreşe merakı annesinin hoşuna gitmiyor. Annesinin at merakı da John’un. Annenin ilgisini çekmek ve onun atlarının başarılarını sürklase etmek John’un hayallerinden biri.
Ama neden güreş? Belki de John’un en çok eksikliğini çektiği şey insani temas, tenin tene değmesinin duygusu. Aristokrat ruhlu annesinin ona sağlayamadığı şey tam da bu. John’un, annesinin safkan atlarından nefretinin ve güreş merakının ardında böyle şeyler var. John’un hayallerinden biri de Amerikan milliyetçiliğinin takdirini kazanmak; Foxcatcher takımıyla vatanına, milletine Olimpiyat altını kazandırmak. Du Pontlar Amerikan sağının tipik temsilcileri...


YENİ BİR BABA FİGÜRÜ
John du Pont, babasının çiftliğinde Foxcatcher Takımı’nı kuruyor ve Mark Schultz’u da takıma transfer ediyor. Mark’ın abisi Dave’le karmaşık bir ilişkisi var. Mark, kendisi için bir baba figürü de olan Dave’e muhtaç ama bir yandan da abisinin gölgesinden çıkıp kendi ayakları üstünde durmak istiyor. Mark, John’un yanında bağımsızlığını bulacağını sanıyor ama aslında bulduğu yeni bir baba figüründen başka bir şey değil. Üstelik bu yeni baba figürü eskisinden de anlayışsız ve otoriter.
Mark’la John du Pont arasında sanki cinsel bir şeyler de gelişiyor. Mark’ın saçlarını boyaması sanki bir şeylere işaret ediyor ama film daha fazlasını ifşa etmiyor.
Mark’ın kontrolden çıkması üzerine John du Pont parası neyse verip Dave Schultz’u da takıma kazandırıyor.  Bu kez iki baba figürü Mark’ın velayeti üzerinde rekabete başlıyorlar. Ve olaylar trajik bir sona doğru ilerliyor.
“Foxcatcher Takımı” son derece iyi çekilmiş, çok iyi oynanmış, durağan ama tuhaf bir gerilimi de olan orijinal bir film. Belki biraz fazla soğuk, kusuru bu. Cinsellik eksik, imanın ötesinde bir şeyler daha olsa keşke. Ama bütün bunların ötesinde Foxcatcher Takımı yılın belki de en iyi filmi. Şimdiden bunu söyleyebilirim. Kaçırmayın.