TMMOB, yerel seçim çalışmalarında AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım’ın “İstanbul’un can ve mal güvenliğin teminat altına alacak bir projedir” diye savunduğu “Kanal İstanbul” projesindeki “yarılma” riskine dikkati çekti. “Kanal İstanbul” projesine ilişkin rapor hazırlayan TMMOB, “Bu proje Karadeniz’den Marmara’ya tüm coğrafyayı onarılmaz bir biçimde etkileyecek ve yarılma riski taşıyor” diyerek hükümeti uyardı. […]

TMMOB’den uyarı: Kanal İstanbul yarılma riski taşıyor

TMMOB, yerel seçim çalışmalarında AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım’ın “İstanbul’un can ve mal güvenliğin teminat altına alacak bir projedir” diye savunduğu “Kanal İstanbul” projesindeki “yarılma” riskine dikkati çekti.

“Kanal İstanbul” projesine ilişkin rapor hazırlayan TMMOB, “Bu proje Karadeniz’den Marmara’ya tüm coğrafyayı onarılmaz bir biçimde etkileyecek ve yarılma riski taşıyor” diyerek hükümeti uyardı.

TMMOB Kanal İstanbul Komisyonu’nun hazırladığı rapor bir basın toplantısı ile kamuoyuna açıklandı.

Raporun depremle ilgili bölümünde ürkütücü veriler yer aldı. Kanal İstanbul güzergahında bulunan Küçükçekmece Gölü’nde aktif faylar olduğuna dikkat çekilerek bu fayların Kuzey Marmara Fayı’nın hareketine bağlı olarak orta kuvvette depremler yaratabileceği vurgulandı.

Raporda şu uyarılar yapıldı:

“Kanalı şiddetle etkileyecek en önemli deprem kaynağı, projenin güney bölgesinden 10-12 km uzaklıktaki deniz tabanında yatan Kuzey Marmara Fayı’nda beklenen büyük depremlerdir. Küçükçekmece Gölü içindeki diri faylar ve bu fayların çevredeki diğer jeolojik olgularla ilişkisi tetiklenmiş depremsellik ihtimalini arttırmaktadır. Kanalın depremler sırasında nasıl tepki vereceği hayati bir araştırma konusudur. Kanalın deprem sırasında kayması, kırılması veya burulması çok büyük felaketlere neden olabilecektir. Kanal İstanbul ve çevresindeki yeni yerleşim alanları nedeniyle olası bir depremin neden olacağı can ve mal kaybı riski de yükselecektir. Kanal kazısı sırasında kaldırılacak 4.5 milyar tona yakın hafriyat nedeniyle alandaki doğal gerilme ve yeraltı gözenek basıncı dengeleri bozulacağından çeşitli büyüklüklerde tetiklenmiş depremsellik görülebilecektir.”


Raporun detaylarını paylaşan TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, “Marmara bölgesinin coğrafi, ekolojik ve jeolojik olarak en hassas ve korunması gereken bölgesinde, yaklaşık 45 km uzunluğunda, 25 m derinliğinde yapılması öngörülen proje, Karadeniz’den Marmara Denizine kadar tüm coğrafyayı onarılmaz bir biçimde etkileyecektir. Yarılma tehdidi taşımaktadır” dedi.

GÜZERGAH TEHDİDİ

Kanal güzergahı kaynaklı tehlikeye ilişkin Koramaz, şunları söyledi:

“Kanal’ın uzunluk olarak 7 km’si Küçükçekmece, 3,1 km’si Avcılar, 6,5 km’si Başakşehir ve 28,6 km’si de Arnavutköy ilçeleri sınırları içindedir. 45 kilometrelik güzergahın, Küçükçekmece Lagün ve Kumul alanlarını, İstanbul’un içme suyu ihtiyacının bir kısmını karşılayan Sazlıdere Barajı ve havza alanlarını yok ederek geçirilmesi öngörülmüştür. Bölge barındırdığı dere ve doğal topografyası nedeniyle de çok önemli yer altı suyu ve bir yağmur suyu toplama havzası ve İstanbul’un en önemli ekolojik koridorudur.

İstanbul Boğazı’nın derinliği, genişliği ve doğal yapısının elverişli koşullarına ve Boğaz’da alınacak önlemlerle ilgili hiçbir uluslararası engel bulunmamasına rağmen, gerekli güvenlik önlemleri alınmamıştır. Bitişiğinde yakıt kullanımı açısından kaza riski taşıyan üçüncü havaalanı bulunmaktadır. Kanal’da seyredecek son derece kısıtlı ve sınırlı manevra imkanlarına sahip tankerler,Kanal çevresinde yapılması planlanan yaşam alanları üzerinde öngörülemeyecek tehditler oluşturacaktır.”

“UYARIYORUZ”

Koramaz, şöyle devam etti:

“Küçükçekmece Gölü’nün Sazlıdere Baraj Gölüne kadar olan bölümü sulak ve bataklık alanları oluşturmaktadır. Gölün gelgitleri ile oluşan bataklık alan kuşların göç yolu üzerinde dinlenme ve üreme bölgesi durumundadır. İstanbul için üretilen bütün çevre düzeni planları için yapılan doğal yapı sentezlerinde; söz konusu alanı mutlak korunması gereken doğal kaynak alanı, işlevlerinin bozulmaması gereken kritik önemdeki ekolojik sistemler, su döngüsüsün sürdürülebilmesi açısından birinci ve ikinci derecede kritik toprak ve kaynak alanları olarak tanımlanmıştır. Bölge barındırdığı dere ve doğal topografyası nedeniyle de çok önemli yer altı suyu ve bir yağmur suyu toplama havzası ve İstanbul’un en önemli ekolojik koridorudur.

Şimdiye kadar açıklanan verilerden dahi; Kanal projesi kapsamında; Terkoz havzası da dahil Üçüncü Havalimanı ve 3. Köprü bağlantı yollarından geriye kalan bütün orman alanları, tarım alanları, meralar, yeraltı ve üstü su toplama havzaları, havzadaki mahallelerle birlikte, Karadeniz ve Marmara denizi ve kıyıları dahil olmak üzere bütün coğrafyanın inşaat ve yıkım alanı olarak tasarlandığı anlaşılmaktadır.

İstanbul Boğazı’nın derinliği, genişliği ve doğal yapısının elverişli koşullarına ve Boğaz’da alınacak önlemlerle ilgili hiçbir uluslararası engel bulunmamasına rağmen, gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması, 100 yıllık ömür biçilen İstanbul Kanalı’nın en temel gerekçelerinden biri olarak gösterilmektedir. 
Bitişiğinde yakıt kullanımı ve kaza riski açısından büyük tehlikeler taşıyan ve uluslar arası havacılık güvenlik Kurallarına göre 6 km içerisinde yakıt depolaması yapılamayacağı bilinen Üçüncü Havaalanı da varken¸ seyir, can mal ve çevre güvenliği açısından Kanal’da seyreden son derece kısıtlı ve sınırlı manevra imkanlarına sahip tankerlerin Kanal çevresinde yapılması planlanan yaşam alanları üzerinde öngörülemeyecek tehditler oluşturacaktır. Tekrar ve Önemle uyarıyoruz.

Bilimsel niteliği olmayan söylemler ve varsayımlar üzerinden tartışmaya açılarak meşrulaştırılmaya çalışılan “İstanbul Kanalı”, tam anlamıyla coğrafik, ekolojik, ekonomik, sosyolojik, kentsel, kültürel kısacası yaşamsal bir yıkım ve felaket önerisidir.”

“KANAL EKO-KIRIM PROJESİDİR”

“İstanbul Kanalı Projesi Bir Eko-kırım Projesidir” diyen Koramaz, açıklamalarını şöyle sürdürdü:

“Uluslararası anlaşmalar kapsamında yapılaşma yasağı bulunan, 70 tür canlıya yuva olan sulak alanlar, akarsular, dereler ile Terkos Gölü’nün projeden etkilenmesi beklenmektedir. Kanal güzergahı içinde kalan sulak alanlar koruma statüsünden çıkarılarak kullanıma açılacaktır.

Küçükçekmece Gölü kanala dönüşecek, tek başına İstanbul’un su ihtiyacının % 29’unu karşılayan Sazlıdere Barajı ve diğer dereler tümüyle yok olacaktır. Böylelikle, Küçükçekmece Lagün havzasında kalan karasal alanın tamamı, kuzeydeki sulak alanlar ve orman alanları yapılaşmaya açılacaktır.

Karadeniz’in kıyı coğrafyası bütünüyle bozulacaktır. Marmara Denizi ve Karadeniz kirlenecek, proje deniz ekosistemine, Karadeniz-Marmara dengesine ve iklime önemli etki yapacaktır.

Karadeniz’den Marmara Denizi’ne doğru akış sebebiyle tatlısu aktiferleri ve karasal eko sistem tuzlanacak, Karadeniz’deki tuzluluk değeri %0,17’lere çıkacak, sadece İstanbul ve çevresi değil, Trakya’ya kadar tatlı suların beslediği tarım alanları ve karasal ekosistem geri alınamaz şekilde bozulacak, yıkıma uğrayacak ve heyelan riski artacaktır. Proje, tüm Trakya bölgesini ekolojik olarak etkileyecektir. Marmara denizinde dip oksijen seviyesinin 4.5 ppm olması gerekirken kirlilikten dolayı 0.5 ppm civarında olması, Karadeniz’den Marmara’ya dökülen az tuzlu, daha soğuk ve besin değeri yüksek suyun, dipte bulunan bakterileri besleyerek, oksijenin tamamen tükenmesine neden olacak, mevcut “biyolojik koridor” bozulacak, 20 ile 30 yıl içinde bakteri ve mantarların faaliyeti sonucu denizel ekosistemin çökmesi ile hidrojen sülfürden kaynaklanan, çürük yumurta kokusu yayılarak, çevrede koku kirliği oluşacaktır.

İstanbul Kanalı Projesi, Üçüncü Boğaz Köprüsü, Kuzey Marmara Otoyolu ve Bağlantı Yolları ve Üçüncü Hava Limanı ile birlikte 42.300 hektar alanı kapsayan ve tarımsal üretimin yoğun olduğu bir bölgede yürütülmekte olan proje alanı içerisinde kalan yaklaşık, 12.000 hektar tarım alanı, 2.000 hektar çayır-mera alanı tarımsal vasfını yitirmiştir, yitirmeye de devam etmektedir.”

PROTOKOLÜN İPTALİ İÇİN DAVA

Toplantıda söz alan Kanal İstanbul Çalışma Grubu’nun yürütücüsü Mücella Yapıcı, bu projenin planlama sürecine ilişkin İBB ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı arasında imzalanan protokolün iptali için dava açtıklarını söyledi.