Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Giden Yolda Bir Adım: Kreş hakkı

Merve FİDAN & Burcu SARI

Dünyanın her yerinde karşılıksız bakım emeği yükü kadınların omzunda. Kadınları istihdamdan alıkoyan en önemli sebep, bakım emeği vermek zorunda kalması. Çocukların bakılabileceği kreşlere erişim, kadınların önündeki büyük engellerden biri olarak beliriyor. Kadınlar ücretli istihdama katıldıklarında bu kez ‘çocuklarına kim bakacak’ sorusu ile karşı karşıya kalıyor.

Kadınların kreş hakkı konusundaki mücadelesinin de etkisiyle gerçekleştirilmiş yasal düzenlemeler olmakla birlikte, bu düzenlemeler uygulamada havada kalıyor. Örneğin, 150 üstü kadın çalışanın olması durumunda kreş açma zorunluluğu bulunmakta. Ancak kreş hakkı konusunda pozitif düzenleme yapma yükümlülüğü bulunan devlet, bu sorumluluğu patronlara havale ederek üstünden atma-ya çalışıyor. Bununla birlikte; kreş açma yükümlülüğü kadın çalışan sayısı üzerinden kurgulandığında, işverenler kadın çalışan istemiyor ve zaten çoğu güvencesiz ve merdiven altı işlerde çalıştıkları için bu düzenlemeler onları kapsamıyor.

Günümüz vahşi çalışma koşullarının yarattığı çok varyasyonlu (part-time, uzaktan, hibrit, vardiyalı, nöbetli…) çalışma rejimi, çalışma saatlerinin uzunluğu, işyerlerinin uzaklığı ve kreşlerin pahalılığı kreş hakkına ulaşımı imkânsız kılmakta. Vardiyalı çalışan bir kadın çalışma saatlerinde açık bir kreş bulamadığı için, part-time çalışan kadın kreş ücretini karşılayamadığı için çocuğunu kreşe bırakamıyor. Hayatımıza pandemi sonrası hızlı ve yaygın biçimde girmiş olan evden çalışma sisteminde ise kadınlar hem çocukla ilgilenip hem de iş yetiştirmeye çalışıyor.

Özel sektöre sınırsızca sermaye aktarılırken maliyetin azaltılması ve israfın önlenmesi bahaneleriyle yararlanabildiğimiz bir avuç kamu hizmeti de elimizden alınıyor. En nihayetinde, kreşsiz bırakılan çocuklar sıbyan mekteplerine ve denetimsiz Kuran kurslarına mecbur bırakılıyor.

Sonuç olarak, kolektif bir kamusal hak olan kreş hakkı, kısmi sağlanan “olanak”larla ya da “yar-dım”larla bireyselleştiriliyor. Bu çözümsüz çözümler ne ev içine hapsolan ve çocuk bakımından sorumlu tutulan kadınları özgürleştiriyor ne de çocukların nitelikli bakım ve eğitim hakkını karşılı-yor. Bu 8 Mart’ta da; mahalle kreşi, işyeri kreşi, organize sanayi bölgesi kreşi, 7/24 açık kreşler gibi çoklu modellerle çocuk bakımı sorumluluğunun kolektifleştirilmesi; çocuk bakımının kadınları sosyal hayattan ve istihdamdan alıkoyan bir mesele olmaktan çıkarılması en acil taleplerden. Kadınlar kadar çocukların, babaların, aile büyüklerinin ve hatta tüm toplumun krizi haline dönüşmüş olan çocuk bakımı ancak kolektif sosyal haklarımız için vereceğimiz mücadele ile çözümlenebilir.