Tüm görkemiyle Roma İmparatorluğu

TEKİN UÇAR 

Roma İmparatorluğu, pek çokları için Yunan uygarlığının devamı niteliğindedir. Bu düşünce büyük oranda doğrudur da. Çünkü Roma, Antik Yunan’dan çok fazla etkilenmiştir. Özellikle sanat ve mimarlık alanında günümüze ulaşan eserlere bakıldığında, Yunan uygarlığının izleri kolayca görülür. Ancak Roma’yı Antik Yunan’dan ve dünyanın diğer sayısız medeniyetinden farklı yapan dinamikler de hayli fazla. Gelişmiş kültürleri sayesinde felsefe, savaş, altyapı, hukuk, mimari, bilim, teknoloji, dil ve sanat alanlarında adeta çağ atlayan Roma, Batı toplumlarına örnek olmuş; kendinden yüzyıllar sonra kurulan bazı imparatorluklar/devletler ve o imparatorlukların/devletlerin yöneticileri, kendilerine Roma imparatorluğunu örnek almış; medeniyetlerinin başlangıcı olarak Roma’yı seçmişler, kendilerini bu imparatorluğun devamı olarak görme eğilimine girmişlerdir. 

Klasik tarihçi Theodor Mommsen, Roma denince dünyada akla ilk gelen isim belki de. Roma Tarihi adlı çalışması, 1902’de kendisine Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandırmıştı. Yayımlandığından bu yana -yüz yılı aşkın süre geçmesine rağmen hâlâ büyük bir ilgi gören ve günümüzde de geniş bir okur kitlesi bulunan anıtsal çalışması, Mommsen’in ismini kitlelere duyurmuştu. Alman tarihçi ve arkeolog Mommsen’in Roma tarihine dair çalışmaları, çağdaş araştırmalar için halen büyük değer taşımaya devam ediyor. Yazarın Roma Tarihi eserinin ilk üç cildi, Türkçede Mehmet Ali Erbak’ın özenli çevirisiyle, Say Yayınları etiketiyle yayımlandı. 

Roma Tarihi’nin birinci cildi Krallık Dönemi’ni ele alıyor. İtalya’ya yapılan göçlerle beraber, bölgedeki ilk Latin yerleşimlerinin kökenlerine yolculuk ediyoruz. Roma’nın ilk dönemi ve bu dönemde ele alınan ilk anayasası, gelişmeye başlayan vatandaşlık kavramıyla beraber hukuk ve adaletin düzenleniş biçimleri ve geçirdiği evrim ele alınıyor. Romalıların bu dönemde etkileşim içinde olduğu Etrüsk, Yunan, Kartaca toplulukları; Roma’da gelişen din, tarım, ticaret, ulaşım, ölçü sistemi, yazı ve sanatın kökenleri detaylı bölümler hâlinde ele alınmış. 

Krallığın yıkılışından İtalya birliğinin sağlanmasına kadar geçen dönemi ihtiva eden ikinci ciltte ise yapılan anayasa değişiklikleri, gelişen siyasi olaylarla beraber meclisin yetkilerinin kısıtlanmasına giden süreçler, halk mahkemeleri, Roma aristokrasisinin yeni biçimi ve sınıfsal farklılıkların kaldırılması gibi idari açıdan yapısal konular ele alınıyor. Geçen zamanla, farklılaşan egemenlik anlayışıyla ve artan fetihlerle beraber hukuk, din, ordu ve ekonomi gibi alanlarda yaşanan değişiklikler inceleniyor. İtalya birliğinden Kartaca ve Yunan devletlerinin boyunduruk altına alınmasına kadarki devreyi barındıran üçüncü ciltse, Roma ve Kartaca’nın Sicilya için girdikleri mücadelelerle açılıyor. Hannibal ve Makedonya Savaşları, yönetenler ve yönetilenler arasındaki güç dengeleri, Roma’nın tarım ve çiftçilik faaliyetleri, üretim araçlarının farklılaşması, teknolojik devrimlerin inanç ve geleneklere, edebiyata ve sanata etkisi göz önüne seriliyor. 

Antik Roma’da yetişen önemli tarihçilerden Sallustus’un, bundan yüzyıllar önce belirttiği üzere: “Tarih yazmak çok zordur.” Yaşanmış her olay bireylerin içine doğduğu sosyal sınıfa, etnik kökene ve dinsel anlayışa göre şekillenip yorumlanır. Neticede, yaşadığı dönemde “tarih yazma sanatının yaşayan en büyük ustası” olarak onurlandırılan Theodor Mommsen, bu kült eserinde sunduğu çok yönlü ve doyurucu bilgilerle, Roma’nın kültür ve tarihine ilgi duyan herkesi uzun ve de oldukça keyifli bir yolculuğa çıkarmayı başarıyor. Şimdiden iyi okumalar.