L. Doğan Tılıç’ın ‘Turizmi Haberleştirmek’ adlı kitabı turizme farklı bir açıdan yaklaşıyor. Yazar, turizm haberciliğindeki eksikleri ortaya koyarken, eleştirel bir biçimde kasıtlı veya kasıtsız olarak haber yazımında yapılan hataları gündeme getiriyor.

Turizm haberciliği çok yönlü olmalı

Y. Emre CEREN

‘Turizmi Haberleştirmek’ kitabında dünyanın farklı ülkelerinden gazeteciler, akademisyenler ve kaşifler turizm haberciliği konusundaki deneyimlerini aktarırken, birçok soruya da yanıt arıyorlar.

Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan kitabı yazar ve Akademisyen L. Doğan Tılıç’la konuştuk.

‘Turizmi Haberleştirmek’ gazetecilikte hangi eksiği dolduruyor?
Bu kitap gazetecilikte hangi eksiği dolduruyor sorusuna, beni çok mutlu eden, kitap amacına ulaşmış dedirten daha genel bir değerlendirmeyi aktararak cevap vermeye çalışayım. Kitap çıktıktan kısa süre sonra Murat Bjeduğ’dan bir mail aldım. “Hep düşünürdüm; sol, turizm konusunda neden bu kadar sessiz ve ilgisizdir? Neoliberalizme adeta gönüllü ikram edilmiş bir konu olduğunun ama aslında sol perspektiften turizm mevzusunda düşünce üretmemenin ne kadar büyük bir eksiklik olduğunun ne zaman farkına varılacak? ‘Turizmi Haberleştirmek’, bu eksikliğin giderilmesinde çok önemli bir adım oldu. Kitabı çok beğendim. Emeğinize sağlık” diye yazmıştı. ‘Turizmi Haberleştirmek’ hakkında bir kitap ürettik ama çok katmanlı ve çok boyutlu bir sektör olan turizmin hemen tüm yönlerine değindik. Bu nedenle, “sol perspektiften bir eksikliğin giderilmesi” değerlendirmesi benim için çok kıymetli.

Gazetecilik, medyanın ekonomi-politiği ve medya sahiplik yapısı nedeniyle çok ciddi yapısal sorunlarla malul. Turizm haberciliği de bunlardan biri. Bu konuda 400 yıl önceki konumumuzdan daha geriyiz demek istiyorum. 400 yıl kadar önce rüyasında peygamberi görüp heyecanlanarak “Şefaat ya Resulallah” diyecek yerde “Seyahat ya Resulallah” diyerek yollara düşen Evliya Çelebi’den, bugünkü turizm ve seyahat yazarlarının öğreneceği çok şey var. O yıkık surları adımlarıyla ölçerek, hakkında konuştuğu nesnelere elleriyle tartarak bize olabildiğince kesin bilgi vermeye çalışır ve “eleştirel bilinci klasik medhiyeciliğin üstünde tuttuğu için sansüre uğrarken”, bugün turizm haberlerinde reklam kokan güzellemelerden geçilmiyor.

Çoğunluk yerine azınlığın gereksinimlerini karşılamak üzere dizayn edilmiş bir dünya düzeni olsa da, işi doğruyu söylemek ve derdi de kamu yararı olan bir gazetecinin sorması gereken temel soru şu: Turizm çoğunluğun ihtiyaçlarına cevap verecek ve bizim hizmetimize girecek şekilde mi kurgulanacak, yoksa biz mi turizmin hizmetine gireceğiz? Turizm mi halklara, insanlara hizmet edecek yoksa yerel halklar/insanlar mı turizmin hizmetkarı olacak?

Turizm haberleri yapma hususunda gazetecilikteki hatalar neler?
Hata dediğimiz şeylerin çoğu pek bilinçli bir tercihin ürünü aslında. Birçok yoksul ülkede, toprakların üretimden çok tüketime ağırlık veren hizmet sektörüne kontrolsüz bir şekilde açılması sonucu tarımsal endüstrilerin gerilemesi bir tercih. O topraklara inşa edilen oteller ve turizm işletmelerinin yabancılara verilmesi bir tercih. Turizmden kazanılan dolarların çoğunun o yoksul ülkelerde kalmayıp dışarı gitmesi bir tercih... Doğal zenginliklerin ve korunması gereken alanların güya turizme açılma adına rant için talan edilip betona boğulması bir tercih…

Holdinglerin kontrolündeki küresel olarak medyanın ücretli elemanı olarak çalışan gazeteci; kıyıları betonlaştıran tesisleri, golf sahaları gibi su yoksunu dünyanın sularını yağmalayan sporları, ayrıcalıklı bir kesimin yaralanabileceği eğlence kampüslerini “dünyaya örnek proje,” “on binlerce insan için istihdam,” “bölgenin makus kaderini değiştirecek yatırım” olarak takdim eden haberler yazıyor.

Turizmi haberleştirmek; yalnızca bir gezme/görme/keyifle boş zaman geçirme faaliyetini aktarmak; güneşin ve denizin güzelliğini, yiyecek ve içeceklerin en lezzetlilerinin sunulduğu mekânları anlatmak değil. Sektörün doğaya, yerel kültür ve hayata yaptığı yıkıcı etkileri “turizm haberi” olarak görmek de. Verilen hizmetin kalitesini, hizmet alanların memnuniyetini yazarken, o hizmeti veren kimi göçmen ve güvencesiz işçilerin durumunu görmemek değil.

Turizm haberciliğinin çok ayrıntılı ve katmanlı bir konu olduğunu söylüyorsunuz.

Turizm haberi yazımında nelere dikkat etmek gerekir?
Turizm söz konusu olduğunda, onun sorumlu ve sürdürülebilir olmasına dikkat etmek gerekiyor. Etik kurallara uygun bir turizmde hedef; mevcut ve gelecek nesillerin ihtiyaç ve isteklerini adil bir şekilde karşılamaya yönelik sağlam, sürekli ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlarken, doğal çevreyi en yüksek duyarlılıkla korumak olmalı. Su ve enerji gibi kıt ve değerli kaynakların korunması ve atık üretiminden kaçınmak öncelikler arasında olmalı. Her türlü turizm faaliyet ve planlaması, ekosistemler ve biyolojik çeşitlilikten oluşan doğal mirası ve nesli tükenmekte olan yaban hayatı türlerini koruyacak şekilde tasarlanmalı.

Turizm, insanlığın kültürel mirasının bir kullanıcısı olduğu kadar, onun korunması ve gelişimine de katkı sağlaması gereken bir endüstridir. Bu sektörde çalışan işçilerin ücretleri ve hakları korunup geliştirilmeli, iyi bir eğitim almaları konusunda titizlenilmelidir. Turizm, kadın erkek eşitliğine saygı gösterilerek, cinsiyetçilikten ve kadının metalaştırılmasından uzak sürdürülmesi gereken bir etkinliktir.

Vurguladığınız konulardan biri de hikâyeler yaratmak ve hikâye anlatmak. Bundan kastınız nedir?
Ben hikâye anlatmayı gazeteciliğin ve bilgi aktarımının zirvesi, en etkili yolu olarak görürüm. Hikâye “hikâyeden bir şey” değildir. Önce yaratılması gerekir. Hikâye yaratmak bir bölgenin yöneticilerinin, yerel halkın işi. Onu anlatmak da gazetecilerin.

Mesela, 1961 yılında ABD’yi arkasına alan karşı devrimci Kübalılar, Domuzlar Körfezi’ne bir çıkarma yaptı. Castro komutasındaki Kübalılar onları orada ağır bir yenilgiye uğrattı. Böylece Playa Giron körfezinde bir hikâye yaratıldı. O hikâye hâlâ anlatılıyor ve Playa Giron Küba turizminin çekim merkezlerinden biri oldu. Sinop Cezaevi’nde yatan Sabahattin Ali, “Dışarıda deli dalgalar”la bir hikâye yarattı. Bunu iyi anlattığınız oranda Sinop Cezaevi Sinop turizminin çekim noktalarından oluyor.

Ben de kitapta, turizmde ve turizm-medya ilişkisinde asıl yatırımın hikâyelerin yaratılmasına ve anlatılmasına yapılması gerektiğini söyledim. Hikâye, hikâyesi anlatılan her şeye değer katar. Gazeteci Rob Walker’ın deneyi bunun harika bir kanıtıdır. Walker, eBay’den her birine ortalama 1 dolardan az para ödeyip toplamda 129 dolar vererek 200 obje satın alır. Bildiğiniz küçük objeler; bir at başı, bir kupa gibi şeyler… Sonra 200 yazara bu objelerin her biri hakkında birer hikâye yazdırır ve objeleri bu hikâyeleriyle birlikte eBay’de tekrar satışa sunar. Toplamda 129 dolar verdiği 200 objeyi hikâyeleriyle birlikte 8000 dolara satar… 99 cente aldığı küçük at başı, hikâyesiyle birlikte tam 62.95 dolara alıcı bulur. Bu, yüzde 6.395 değer artışı demek! İşte hikâyenin bir şeye kattığı “değer”!