Kamuoyu Balyoz Planı ile çalkalanıyor. Balyoz planı, bizim kolektif çağrışımlar tarihimizi bilenler için hiçbir sürpriz taşımıyor. Sahipleri

Kamuoyu Balyoz Planı ile çalkalanıyor. Balyoz planı, bizim kolektif çağrışımlar tarihimizi bilenler için hiçbir sürpriz taşımıyor. Sahipleri planı kabul ediyorlar fakat bu plana ‘eklemeler’ yapıldığı argümanıyla karşı çıkıyorlar. Ben biraz farklı düşünüyorum; olsa olsa ‘çıkarmalar’ yapılmıştır.
Adı geçen yapılanma, bu ülkede 6-7 eylül, 1977 1 Mayıs, Malatya, Maraş, Çorum, Rahip Santoro, Abdi İpekçi, Hrant Dink, gibi “OPERASYONLAR”ın mimarıdır.
“Savaşırken Allah Allah diyen bir ordu cami bombalar mı?”
Bu ordu, kurtuluş savaşından beri hangi düşmana “Allah Allah” demiş diye düşünüyorum.
İlk aklıma gelen, yoksul Kore halkına karşı ABD’nin değnekçiliğini yaparken demiş olabilir. Amerikan koşumlarıyla girdiğimiz gerdeğin ahı ve yoksul Korelilerin bedduasını Allah nasıl takdir eder, cevabını tahmin etmek güç değil.
Kıbrıs Harekâtında kendi gemimizi batırırken “Allah Allah” denmiş miydi bilmiyoruz. Ama batan geminin komutanını kurtaran İsraillilerin “Allah Allah, bu nasıl bir iş?” dediklerini duyar gibiyiz.
Diyarbakır Cezaevi, Mamak Cezaevi, Metris, Sağmalcılar, Ulucanlar gibi bütün zindanlarda tutuklu ve hükümlülere saldırırken “Allah Allah!” deyişleri halen kamu hafızasında tazeliğini korumaktadır.
İşte bu Balyoz Planı ile birlikte anılan eski paşa Çetin Doğan’ın bir marifeti daha çıktı ortaya, editörlük!
Genelkurmay, askerliği sevdirmek için yürüttüğü çabalara bir de ‘roman’ yazdırmayı eklemiş. Bu ‘roman’ Erhan Altunok tarafından Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu’nun danışmanlığında hazırlanmış ve paşalara gönderilmiş. Çetin Doğan Paşa da içindeki dini motivasyonlara itiraz ederek çıkarttırmış.  ‘Roman halen Genelkurmay’ın web sayfasında ‘Bir Asker Öyküsü’ adıyla durmakta. Ben ‘roman’ı  merak ederek okudum.
Emekli ziraat mühendisi Metin Yılmaz, askere giden Mustafa ve örnek öğretmen Nermin Hanım’ın aynı otobüste yolculuk etmesiyle başlıyor ve olaylar gelişiyor…
Merak edenler ilgili sitede tümünü okuyabilirler.
Roman gerçekten bir şahika! Kaba bir hesapla yüzün üzerinde sosyolojik ve psikolojik kavramın tozu alınıp, yirmiye yakın gelenekle hesaplaşmakta. Bütün bunlar yapılırken seksen civarında atasözü ve deyim, yirmi civarında da aforizma sarf edilmekte.
Trafik, erozyon, tüp bebek, içki, sigara, modern tarım, sanayi, karı koca ve gelin kaynana ilişkileri, komşuluk, eğitim, kapkaççılık, futbol ve diğer spor dalları gibi yüzlerce soruna da parmak basılıyor.
Orhan Pamuk okusa akıllı olup mesleği bırakır, Yaşar Kemal, Vedat Türkali gibi romancılığımızın zirveleri haberdar olsa hicap ederler, o kadar yani…
Yalnız bu ‘roman’ın küçücük bir kusuru var. Gerçekten okuyanı askerlikten soğutur.  Objektif bir değerlendirme ile ‘asimetrik savaş’ unsuru bile sayılabilir. Daha da vahimi Atatürk için bugüne kadar hiç yapılmamış, tehlikeli bir benzetme de yer alıyor. İnanmıyacaksızın ama ‘araba farı gibi’ deniyor.
Öyküleme derslerinde ‘karakter analizi’ ayrı bir önem taşır. Burada askere giden Mustafa’yı irşad ederek askerliği sevdirecek olan örnek yurttaş Metin Bey Örnek öğretmen Nermin’i, affedersiniz ama bastırılmış bir şehvetle  anlatıyor.
Nermin Öğretmen öyküye bir çift kırmızı elma ikram ederek dahil olunca Metin amcanın aklına nedense Amasya Kongresi ve Atatürk geliyor. Ve öğretmeni betimlerken şu cümleleri kullanıyor:
“Orta yaşlı, gözlüklü, sarışın, zarif, bakımlı, büyük mavi gözlü, mavi gözlerini süsleyen uzun kirpikler...”
Dini unsurları çıkarttıran Çetin Paşa bir menkıbeye hiç dokunmamış. O da askere giden evlatlarımızı bir “kurban koyunu” olarak motive eden “kına yakma” meseli...
“Bizde; törelerimizde, gelenek ve göreneklerimizde, üç şeye kına yakılır. Bir, gelin kızın avucuna kına yakılır; evine, ailesine, yuvasına kendini adasın diye! İki, kurbanlık koça kına yakılır; Allah’a kurban olsun diye! Üç, askere giden Mehmetçiğe kına yakılır...”
Anlayacağınız, kurban olma söz konusu olduğunda dini referansları kullanmakta hiç bir beis görmüyorlar. Daha düne kadar yasa zoru ile kurban derilerine el koyabiliyorlar.
Peygamber ocağı olduklarını birinci elden beyan ediyorlar ama Peygamber ya da Ehli Beyti bugün çıkıp gelse hiçbir orduevine sokulmayacağını görmezden geliyorlar.
Roman editörlüğü de yapan paşaya her türden soru soruldu şu soru sorulmadı: Balyoz Planı’nda eklendiğini iddia ettiğiniz yerler çıkarıldığında geriye kalanlar masum mudur?
Hiçbir menkıbe ve dini referans kullanmadan bu soruya cevap verebilir misiniz?