MUTLU EROL KAHYA Dr. Necdet Oral’ı, BirGün sayfalarındaki tarım yazılarından biliyorsunuz. Oral’ın uzun zamandır büyük bir titizlikle hazırladığı tarım yazıları, Redaksiyon Kitap tarafından ‘Türkiye’de Tarım Nasıl Çökertildi?’ başlığıyla kitaplaştırıldı. Çalışma, önümüzdeki hafta raflardaki yerini alacak. Dr.Necdet Oral ile kitabından hareketle tarım sorunlarına ilişkin bir söyleşi gerçekleştirdik ► Kitabın başlığından başlarsak, bir tarım ülkesi olan Türkiye, […]

Türkiye’de 3.2 milyon hektar  tarım arazisi neden boş kaldı?

MUTLU EROL KAHYA

Dr. Necdet Oral’ı, BirGün sayfalarındaki tarım yazılarından biliyorsunuz. Oral’ın uzun zamandır büyük bir titizlikle hazırladığı tarım yazıları, Redaksiyon Kitap tarafından ‘Türkiye’de Tarım Nasıl Çökertildi?’ başlığıyla kitaplaştırıldı. Çalışma, önümüzdeki hafta raflardaki yerini alacak. Dr.Necdet Oral ile kitabından hareketle tarım sorunlarına ilişkin bir söyleşi gerçekleştirdik

► Kitabın başlığından başlarsak, bir tarım ülkesi olan Türkiye, gıdada dışarıya bağımlı hale nasıl getirildi?

Türkiye, 1980’lerin başından beri IMF ve Dünya Bankası’nın öncülüğünde, uluslararası sermayenin çıkarlarına göre biçimlendiriliyor. Bu sürecin en somut örneği 24 Ocak 1980 kararlarıdır. Bu kararlar, 1970’li yıllarda belirginleşen neoliberal politikaların IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla azgelişmiş ülkelere dayattığı istikrar ve yapısal uyum programlarının bir ürünüydü.

Türkiye’de neoliberalizm 12 Eylül darbesinin 24 Ocak kararlarını koruması altına almasıyla başladı. Tarıma yönelik politikalar, istikrar programlarına bu süreçte girdi. 1980’li yıllardan bu yana tarımda uygulanan politikalarla bir dizi değişim ve dönüşüm süreci yaşandı. Devletin 1950-1980 yılları arasındaki tarımı destekleyen tavrı değişti; destekleme alımları, girdi ve kredi sübvansiyonlarından oluşan rolü küçültüldü.

IMF, 1 Ocak 2000’de başlatılan stand-by programıyla ekonomiye ve tarıma el koydu. 2000’li yılların en kapsamlı yapısal dönüştürme programı Dünya Bankası aracılığıyla tarımda uygulandı. Bankanın hazırladığı Tarım Reformu Uygulama Projesi (ARIP) tarımdaki tüm fiyat, girdi ve kredi desteklerinin kaldırılarak, üretimle bağlantısı olmayan doğrudan gelir desteği (DGD) sistemine geçilmesini, tarım birliklerinin işlevsizleştirilmesini, bazı ürünlerde kota uygulamasını, bazılarında ise üretim alanlarının daraltılmasını içeriyordu. Projenin uygulamadaki etkileri tarım sektörü için yıkıcı sonuçlara yol açtı. Bunlar; tarımda hızlı çözülme, mülksüzleşme, işçileşme, kırdan kente göç, tarımdaki dağıtım, pazarlama ve ar-ge etkinliklerinin yerli ve yabancı tekellere devri olarak sayılabilir.

KIRI TASFİYE SÜRECİ

► AKP döneminde bir değişim söz konusu mu, IMF’ye her fırsatta meydan okurken tarımda IMF programı uygulanmaya devam mı edildi?

2000’li yılların başından bu yana uygulamaya konulan ve bölüşüm ilişkilerini sermaye lehine biçimlendirmeyi hedefleyen politikalar değiştirilmeksizin AKP tarafından da uygulandı. Küçük ve orta ölçekli tarım işletmeleriyle yapılan aile çiftçiliğinin, büyük ölçekli işletmeler ve şirket tarımıyla ikame edilerek bitirilmesini amaçlayan politikalar izlendi. Hayvancılıkta da büyük işletmeleri önceleyen, koruyan ve kollayan bir destekleme sistemi uygulandı. Bu süreçte tarımı piyasalaştırma ve kırı tasfiye süreci hız kazandı.

► Neden gıda sorunu yaşıyoruz, üretim mi azalıyor?

1980’li yıllardan başlayarak uygulanan politikalarla devlet-köylü ilişkisinin yerini sermaye-köylü ilişkisi almaya başladı. IMF-Dünya Bankası patentli programlar küçük üreticiliğin çözülme sürecini hızlandırdı. Küçük ölçekli çiftçiler üretimden çekilirken, yerini tarım şirketlerine dayalı bir yapı almaya başladı. Oysa küçük çiftçi tarımı gıda egemenliğinin güvencesini oluşturmaktadır.

2000’li yıllar küçük üreticilerin yoksullaştığı, mülksüzleştiği ve işsizleştiği bir dönem oldu. Üretiminden para kazanamayan küçük ölçekli işletmeler için tarım, geçimlerini sağlayacak bir ekonomik faaliyet olmaktan çıktı. Günümüzde tarımla uğraşan nüfusun üçte ikisinden fazlasının yıllık geliri 2 bin doları bile bulmuyor. Yoksullaşan çiftçiler tarımdan koptu, tarlalar ve meralar boş kaldı. Bu dönemde çiftçilerin yüzde 20’si tarımdan vazgeçti, 3,2 milyon hektar arazi boş kaldı. Tarımın istihdamdaki payı yüzde 35’den yüzde 19’a geriledi.

DEVLET POLİTİKALARI ÇİFTÇİNİN BORCUNU ARTIRDI

► Peki iktidarın ‘tarımı destekleme’ konusunda iddiaları var. Üreticiye verdikleri desteklerden söz ediliyor. Bunlar gerçek dışı mı?

Kırda tutunabilen çiftçiler için uygulanan popülist politikaların yanı sıra bu uygulamaların yandaş medya aracılığıyla sürekli ve abartılı bir şekilde propagandası yapıldı. Tarımsal destekler giderek daha fazla başlık altında ödenerek, tarım daha fazla destekleniyor havası yaratıldı. Buna karşılık, çiftçiye verilen nakit desteğin -2018 yılında- 5 katı faiz ödemeleri olarak yerli ve yabancı rantiyeye ödendiği halde, bu gerçek halktan gizlendi.

Tarımda koruma ve müdahale bir zorunluluktur. Aksi halde çiftçiler girdi satın alırken ve/veya ürünlerini satarken, piyasa koşullarından dolayı çift yönlü sömürüye açıktırlar.

2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Kanunu’nun 21. maddesine göre, milli gelirin en az yüzde 1’inin tarımsal desteklemeye ayrılması gerekmekte iken, bu rakam yüzde 0,5- 0,6 civarında gerçekleşti. Tarım Kanunu’na göre 2007-2018 yılları arasında tarıma 224 milyar lira destekleme ödemesi yapılması gerekiyordu. Şu ana kadar ödenen destekleme miktarı 103 milyar liradır. Yani devletin destekleme ödemelerinden dolayı çiftçiye 121 milyar lira borcu bulunmaktadır.

► Peki tarımdaki çöküşün sonuçları neler?

Tarıma yönelik destekleme kurum ve araçlarının tasfiyesini/işlevsiz hale getirilmesini, tarım desteklerinin azaltılmasını, tarım alanındaki KİT’lerin özelleştirilmesini/tasfiyesini, TSKB’lerin etkisizleştirilmesini amaçlayan IMF-Dünya Bankası patentli politikalar, 2000 yılı başından bu yana tavizsiz bir şekilde uygulandı.

Dr. Necdet Oral

Uygulanan emek karşıtı, üretim karşıtı, ithalata dayalı bu programın yıkıcı sonuçları bu süreçte iyice gün yüzüne çıkmaya başladı. Bunu madde madde paylaşalım.

Nüfus 14 milyon kişi arttı; buna karşılık tarımın milli gelir, istihdam ve ihracata katkısı giderek azaldı. Tarımın milli gelirdeki payı yüzde 10’dan yüzde 6’ya düştü. İstihdamdaki payı yüzde 35’den yüzde 19’a geriledi.

Tarım katma değeri 2012 yılında 68 milyar dolar iken, 2017 yılında yüzde 24 gerileyerek 52 milyar dolara düştü. Aynı şekilde 2012 yılında 4 bin 57 dolar olan kişi başına tarım katma değeri 2017 yılında 3 bin 319 dolar olarak gerçekleşti.

Tarımın en önemli girdilerinde (gübre, tarım ilacı, yem ham maddeleri gibi) ithalata bağımlı hale gelindi. (Günümüzde tarımın en başta gelen sorununu yüksek girdi maliyetleri oluşturmaktadır). Tarım ürünlerinin çiftçinin elinden çıkış fiyatları 3 kat artarken; çiftçinin satın aldığı tarım girdilerinin fiyatları 5 kat arttı.

Üretimin yönlendirilmesinin önemli bir aracı olarak uygulanması gereken tarımsal destekler, 2006 yılında çıkarılan kanuna göre milli gelirin en az yüzde 1’i olması gerekirken; binde 5-6’sını aşmadı. Devletin destekleme ödemelerinden dolayı çiftçiye 121 milyar lira borcu bulunuyor.

2002 yılında çiftçilere bankalar tarafından kullandırılan kredi 4 milyar TL iken, 2018 yılı Eylül ayı sonu itibariyle 101 milyar liraya yükseldi. 2018 yılında çiftçinin kullandığı banka kredisi tarımsal destekleme ödemelerinin 7 katına ulaştı. Çiftçi kredi borçlarını ödeyememe korkusuna tutsak edildi.

Ürettiğinden para kazanamayan, emeğinin karşılığını alamayan çiftçi 3,2 milyon hektar araziyi ekmekten vazgeçti. 2002 yılında 26,6 milyon hektar olan tarım arazileri, günümüzde 23,4 milyon hektara düştü. Tarımda kullanılan araziler yüzde 13 oranında azaldı. Çiftçi kayıt sistemine (ÇKS) kayıtlı çiftçi sayısı 2 milyon 765 binden 2 milyon 132 bin kişiye düştü; yani 633 bin kişi azaldı. Çiftçiliği bırakan üretici sayısı oransal olarak yüzde 20’yi buldu.

Mısır, pirinç ve ayçiçeği dışındaki ürünlerde üretim istikrarsız bir seyir izledi; ya kendini tekrarladı veya üretim düşüşleri görüldü. Kişi başına nohut üretimi 10 kilodan 6 kiloya, kuru fasulye üretimi 4 kilodan 3 kiloya, kırmızı mercimek üretimi 8 kilodan 5 kiloya düştü.

TÜRKİYE NET İTHALATÇI KONUMUMA GERİLETİLDİ

► Dışa bağımlılıkta ne durumdayız?

Türkiye üretim yerine ithalatı teşvik eden politikalarla tarım dış ticaretinde net ithalatçı konumuna geriletildi. Son 15 yılda toplam 189 milyar dolarlık tarımsal hammadde ve gıda ürünü ithalatı yapıldı. Bu kapsamda 50 milyon ton buğday, 23 milyon ton soya, 16 milyon ton mısır, 12 milyon ton pamuk, 9 milyon ton ayçiçeği, 5 milyon ton pirinç ithal edildi. Pamuk ithalatına 20, buğday ithalatına 13,7, soya ithalatına 10, ayçiçeği ithalatına 5, mısır ithalatına 4, pirinç ithalatına 2,3 milyar dolar ödendi.

İthalatın başladığı 2010 yılı Ağustos ayından bu yana 3,9 milyon büyükbaş, 2,8 milyon koyun-keçi olmak üzere toplam 6,7 milyon baş canlı hayvan ve 275 bin ton kırmızı et ithal edildi. Yerli üreticilerimizin iflası pahasına yapılan bu ithalat için 7,1 milyar dolar ödenmesine rağmen fiyatlar düşürülemedi.

► Çözüm yok mu?

Sonuçta küçük ölçekli işletmelerin tasfiye olmalarına karşılık, görece büyüklerin ve tarım şirketlerinin ağırlığı artmaya başladı. Tarım/gıda sistemi uluslararası sermayenin çıkarlarına göre şekillendirildi. Çiftçilerin, üreticilerin, tüketicilerin gıda egemenliği şirketlere devredildi. Tarımın bu sarmaldan kurtulabilmesi; kendi insanımızın ihtiyaçlarına ve ülkenin özgül ekolojik koşullarına göre, neoliberalizme karşı emekçilerin ortak mücadelesinin bir parçası olan tarım emekçileriyle birlikte planlanmış; üretim odaklı bir programın uygulanmasına bağlıdır.