Google Play Store
App Store

Bugün sözde sürdürülen milli devlet, milli ekonomi anlayışının 1450-1750 yılları arasındaki merkantilist iktisat politikaları aldatmacasından ibaret olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Esfender Korkmaz, “Bu anlayıştaki tek gerçek, devletin borçlandıkça varlığını satışa çıkaracağı gerçeğidir. Bunun tam anlamı da ekonomik iflastır” diyor.

Türkiye ekonomik iflasa mı sürükleniyor

VEYSEL BOĞATEPE

AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılından itibaren uyguladığı ekonomik politikaların, açıklanan hedeflerin tutturulamadığını, planların kâğıt üzerinde kaldığını ve sonradan tamamen kaldırıldığını hatırlatan Prof. Dr. Esfender Korkmaz, geçen kasım ayında (2020) demokrasiyle kalkınmayı irdelediği ‘Demokrasi ve Kalkınmada Zor Geçit’ adlı kitabı yayımlanmıştı. Türkiye’yi ekonomik iflasa sürükleyen nedenlerin başında AKP’nin kamu kaynaklarını ve imkânlarını istediği yönde ve özellikle de seçim popülizmi veya yatırımı olarak kullanma isteğinden kaynaklandığının üzerinde duran Korkmaz, yeni kitabı ‘Ekonomide Derin Göçük’te ise Türkiye’nin devlet güdümlü ekonomi yani planlı ekonomiden serbest ekonomiye, ekonomik liberalleşmeye geçişteki hatalarını derinliğine analiz ederek çözüm önerileri sunuyor.

Gelişmiş ülkelerin tanımlanmasında hangi kriterlerin kullanılacağı tartışmalı olsa da kişi başına düşen milli gelir ile sanayileşmenin belirleyici olduğu kabul ediliyor. Bunların yanı sıra ekonomik ölçümü, milli geliri, eğitim ve sağlık düzeyini kombine eden ‘İnsani Gelişme Endeksi’ de ekonomik kriterlerde belirleyici oluyor. Prof. Dr. Esfender Korkmaz bu çalışmasında geçmişten örnekler verirken Türkiye’nin dünya ölçeğinde GSMH büyüme oranı 2002’de 17’nci sıradayken AKP iktidarının 19 yıllık ekonomik politikaları sonucu 20’nci sıraya gerilediğini uluslararası verilerle açıklayarak korkunç gerçeği ortaya koyuyor.

EKONOMİDEKİ GÖÇÜK BÜYÜYOR

AKP’nin ekonomik politikalarının pratikte uygulanabilir olmadığını dönemsel olarak ele alan Korkmaz, bu gerçeği Türkiye ile uluslararası kurumların yayınladığı, açıkladığı verilerle ortaya koyuyor. Örneğin; Türkiye’nin 2003’teki GSMH büyüme oranı yüzde 5,6 iken bu oran 2005’te yüzde 9,6’ya çıkıyor. 2008’de ani bir düşüşle yüzde 0,8’lere inen GSMH, 2009’da şok bir düşüşle yüzde -4,7’lere geriliyor. TÜİK’in raporları, ekonomik istikrarsızlığın 2020’ye kadar dengesiz bir şekilde seyrettiğini gösteriyor. Gelişmekte olan ülkeler, G-20’ler ve Türkiye’nin de üyesi olduğu OECD ülkeleri arasındaki Türkiye’nin GSMH’sı küresel krizin başladığı 2009’da eksilere düşerek krizi en ağır atlatan ülke oldu. IMF’nin mali programının uygulandığı dönemlerde bütçe düzeni istikrarlı bir şekilde devam etti ancak IMF programından sonra AKP, sıcak paraya ve spekülatörlere yöneldi. Özellikle de AB Uyum Yasaları adı altında kamu mallarını satışa çıkartarak günübirlik sıcak kaynak yaratmanın dışında alternatif seçenekler belirleyemedi.

Küresel krizin başladığı 2009’dan itibaren eksi yüzde 4,8’le daralmaya başlayan ekonomi yüzde 14,5 kadar yükselirken krize rağmen Çin, Endonezya ile Polonya ekonomisinde büyümeler oldu. Durum böyleyken dönemin başbakanı Erdoğan, “kriz teğet geçti” gibi söylemlerle kamuoyunu manipüle ederek gerçekleri gizledi. Zaten istikrarlı bir ekonomi programı olmayan iktidar, 17 / 25 Aralık operasyonu sonrasında rant kaynaklı kavgada her şeyi tek elde tutmak için başkanlık sistemini tartışmaya açarak Türkiye’nin demokratik yapısında, siyasi, sosyal ve ekonomik dengelerinde ciddi bozulmalara neden oldu. İşte bu tarihten sonra da Türkiye dışa tam bağımlı hale gelirken halk da giderek yoksullaşmaya başladı.

MİLLİ EKONOMİ SÖYLEMLERİ VE GERÇEKLER

Tarımsal üretimden sermayeye, banka ve sigorta şirketlerine değin ekonomik ve yatırım alanında AKP’nin yaptığı planlamaların uygulanabilir olmadığına işaret eden Korkmaz, kamu kaynaklarının kullanılmasındaki hatalar nedeniyle ya da kendi görüşlerine yakın şahıs, kurum ve kuruluşlara aktarmaya başlamasıyla ekonomik göçüğün daha da büyüdüğüne dikkat çekiyor. Çünkü Morgan Stanley, Standart and Poor’s, Bank of Amerika ve FED gibi uluslararası kuruluşların yanı sıra spekülatörler de yani AKP’nin sıcak para bulabileceği bu kuruluşların Türkiye’yi ‘ekonomisi kırılgan 5 ülke’ arasında gösterdiklerini söylüyor. Bunun anlamı da sıcak parayla ekonomiyi idare etmeye çalışan AKP’nin başta IMF olmak üzere para bulma, borçlanma şansını ortadan kaldırıyor.

Türkiye’nin 18 seneden beridir düzenli olarak cari açık verdiğini hatırlatan Korkmaz, dünyada bu kadar uzun süre cari açık veren başka bir ülke olmadığını söylüyor. Türkiye’nin, dünya ülkelerinin yarattığı katma değer toplamı olan GSMH içindeki payının 2003’te yüzde 0,78’den yüzde 1,3’e yükselmesinin nedenini IMF’nin programını uyguluyor olmasına bağlayan Korkmaz, 2019’a gelindiğinde bu oranın yeniden sıfırın altına düşerek yüzde 0, 86 olduğuna işaret ediyor. Dahası, 2012 TÜİK verilerine göre imalat sanayinde üretimin yüzde 56,4’ü, katılım bankaları da dâhil olmak üzere bankacılık sektörünün yüzde 54’ü, sigorta sektörünün ise yüzde 67,2’lik payı yabancı sermayenin eline geçmiş. Liman, köprü, fabrika, havayolu, banka, baraj, tarım alanları vs gibi kamu mallarını özelleştirme yoluyla satan, kiralayan iktidarın kamu varlığının yarısından fazlasını yabancılara satmışken bu gerçeği milli söylemlerle perdeleyerek vazifeyi kurtarmaya çalıştığı anlaşılıyor.

Bugün sözde sürdürülen milli devlet, milli ekonomi anlayışının 1450-1750 yılları arasındaki merkantilist iktisat politikaları aldatmacasından ibaret olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Esfender Korkmaz’ın derin analiz yaptığı bu kitabından herkesin rahatça anlayabileceği gerçek, devletin borçlandıkça varlığını satışa çıkaracağı gerçeğidir. Bunun tam anlamı da ekonomik iflastır.