Faşizm, tehditle korkuyla inşa ediliyor. AKP tehditlerine yeni bir argümanla devam ediyor. Başbakan Davutoğlu“ Eğer biz gidersek ‘beyaz toroslar’ gelir” dedi.12 Eylül faşist cuntasının sembollerinden biri olarak tarihteki yerini alan ‘beyaz toros’ arabalar...

Türkiye’nin Gestaposu kim?

MİNE YILDIZ*

17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmasıyla birlikte siyasetin diline pelesenk olan bu “Paralel Devlet” de kimdir, nedir? Ya da kimlerdir? Bir dönem hükümetle birlikte çalışan bir örgüt mü? Faşizmin inşa sürecinde araçsallaştırılan her şey mi? Yoksa AKP’nin gizli yüzü, versiyonu, piyonu veya kendisi mi?

Önce çok önemli bir bilgilendirme yapalım.

Paralel devlet kavramının yaratıcısı Amerikalı siyaset bilimci ve tarihçi Robert Paxton’dır. Paxton, bu kavramı doktora çalışmaları sırasında Nazi Almanyası’nı incelerken kullandı. Kavramın dünyaca ün kazanması Paxton’ın 2004 yılında güncellenerek basılan “The Anatomy of Fascim” (Faşizmin Anatomisi) adlı çalışması nedeniyledir.

“Faşizmin Anatomisi”nde Paxton, İtalya ve Almanya’daki faşist yönetimleri incelemiştir ve bu çalışmasında faşizmin inşasının beş aşamada nasıl kurumsallaştığını anlatmıştır; Buna göre faşist zihniyet, öncelikle siyasal alanda örgütlenir, daha sonra seri bir şekilde siyasal alanda etkisini ve gücünü artırır. Üçüncü aşamada faşist zihniyet, kendi siyasal elitleri aracılığıyla siyasal iktidara hakim olur. Dördüncü aşamada, kendi düşüncelerini yaymak ve kabu1 ettirmek üzere, iktidarın sahip olduğu tüm mekanizmaları araçsal hale getirilir. Parlamento, kamu kurumları, yasalar vs.. kendisine hizmet eden basit araçlara dönüştürülür. Devletin ideolojisi ve rejimi faşist dünya görüşü ile yer değiştirmeye başlar ve zamanla kurumsallaşır. Paxton’a göre, siyasi iktidarın; yani yürütmenin,sürekli göz önünde olması nedeniyle devlet kurumları içerisindeki bir örgütlenme istenilen değişimlerin altyapısını hazırlar. Bu süreçte paralel devletin en önemli görevlerinden birisi basın ve yayın organları aracılığıyla kamuoyunun düşüncesini iktidar lehine değiştirmek ve olumlu bir algının oluşmasını hazırlamaktır. Yargı, kolluk kuvvetleri, milli eğitim politikaları, ekonomi ve dış politika, basın ve medya, iş çevreleri vs.. faşizmin ideolojisi doğrultusunda paralel devlet tarafından yeniden biçimlendirilir.

Paxton “paralel devlet”i, derin devleti çağrıştıran bilindik ‘devlet içinde devlet’ anlamında kullanmamış; aksine, yürütmenin/hükümetin ideolojisi ve uygulamaları doğrultusunda hareket eden, resmi veya sivil organizasyonlar için kullanmıştır.Görevi, yürütmenin resmi ideolojisini kitlelere ulaştırmak ve tanıtmaktır. Yani aslında yürütmenin yarattığı ve ondan hiçbir şekilde ayrılmayan bir yapılanmadır. Etki yoğunluğu yürütme tarafından belirlenir. Devlet desteklidir. Herhangi bir sorunla karşılaşıldığında (hukuksal vb..) sorun çözücü yürütmedir.

Peki gelelim 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarınının soruşturulması konusu gündeme geldiğinde Erdoğan ve ekibinin dilinden düşürmediği “Paralel Devlete”

Hafızamızı yoklayalım; Türkiye siyasi tarihinin en büyük yolsuzluk iddialarından birisi 17 Aralık 2013 tarihinde ortaya çıktı. 17-25 Aralık! 17 Aralık sonrası “paralel devlet aşağı, paralel yapılanma yukarı” şeklinde, Türkiye siyasetine bir kavram girdi. Aslında Erdoğan’dan önce de birileri bu kavramı kullanmıştı; ama Türkiye kamuoyu bu kavramı Erdoğan’dan duydu daha çok. “Derin devleti bitirdik, çetelerle mücadele ediyoruz” diyen Erdoğan, o günlerde 17-25 Aralık soruşturmasıyla ilgili “bir merkezden (ABD-Pensilvanya) düğmeye basıldı” dedi ve üstü örtük biçimde Fethullah Gülen Cemaati’ni yani bir zamanlar iktidarın da kullandığı tanımlamayla “Hizmet hareketini” paralel devlet olmakla suçladı. Ve ekledi; “Bu olayın eğer olumlu bir yönü varsa, o da devlet içine sızmış paralel devlet olma hevesli bir örgütün neler yapabileceğinin millet tarafından açıksa görülmesi oldu”…

Erdoğan’a göre, söz konusu cemaat, siyasal iktidar üzerinde vesayet kurmaya çalıştı. Ancak Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) basın açıklamasında, “17 Aralık operasyonunu yürüten savcıların ardında Hizmet Hareketi’nin bulunduğu iddiası iftiradır….Onursal Başkanımız Muhterem Fethullah Gülen Hoca efendi ve Hizmet Hareketi’nin yolsuzluk soruşturmasını yürüten ‘savcılarla ilişkili’ olduğu ve ‘dış güçlerin maşası’ oldukları için bu davaları açtırdıkları iddiaları çirkin birer iftiradır” dedi.

Peki ya MİT? MİT paralel devlet olabilir miydi? Paxton’a göre, günümüzde ülkelerin istihbarat teşkilatları paralel devlet olarak görülebilir. Hürriyet yazarı Şükrü Küçükşahin, Şubat 2012’de ‘Hakan Fidan’ın ana görevi’ başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazısında “Hakan Fidan, MİT Müsteşarı olunca ziyaret ettiği önemli bir ismin, ‘Gülen cemaati devlette örgütleniyor iddiaları var’ sözüne şu kısa cevabı veriyor: “Paralel bir örgütlenmeye devlet içinde izin vermemek ana görevimiz.” -cümlelerine yer verdi-

Anımsayalım; 17 Aralık yolsuzluk operasyonu öncesinde, 22 Mayıs 2013 tarihinde ABD Merkez Bankası’nın (FED) parasal sıkılaştırma sinyallerini vermesiyle başlayan süreçte, Türkiye ekonomisinde çalkantılar başlamıştı. Erdoğan ve hükümeti ekonomideki kötü gidişatın sorumluluğunu Gezi Parkı eylemcilerine (!), faiz lobisine (!), paralel yapılanmaya (!), dış mihraklara (!) yüklemişti.

turkiye-nin-gestaposu-kim-88393-1.2013 Mayıs-Haziran döneminde başlayan Taksim Gezi Parkı direnişiyle ilgili, eylemcilere müdahale eden kolluk kuvvetleri için şunları demişti; “Kamu malına saldıranlara karşı polisimiz görevini yapmış ve destan yazmıştır”. Kamu malı çok önemliydi (!). Ancak 17-25 Aralık soruşturması kapsamında kamu malını ranta dönüştürdüğü veya kamu görevini suistimal ettiği iddia edilenlerin hukuk önüne çıkmasına bir şekilde engel olundu. Nasıl mı? Yargı ve emniyet görevlilerinin yerleri değiştirildi..İddiaların hukuk karşısında aklanması engellendi. Muhalefet partileri, sivil toplum örgütleri, sendikalar, meslek odaları tüm bu olup bitenlere karşı çıktı. Ama nafile….Peki sonuç olarak ne oldu? İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 17/25 Aralık dosyasını kapattı.

Bu arada ülkemizde pek çok şey olup bitti. Ama en önemli gündem erken seçim kararı, ülkemizde patlayan bombalar ve IŞİD oldu ne yazık ki...IŞİD’in eski bir komutanı 12 Ağustos 2014’de Washington Post’a, “Bize savaşın başında katılan savaşçıların çoğunun yanı sıra teçhizatımız ve tedarikimiz Türkiye üzerinden geldi. Bazı savaşçılarımız, hatta IŞİD’in üst düzey üyeleri Türk hastanelerinde tedavi gördü” dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu Ekim 2014’te, Türkiye’nin terör örgütlerine silah taşıdığına dair Adana Başavcılığı’na ait bir belgeyi açıkladı. Hükümet, “Tırlarla Türkmenlere insani yardım götürülüyor” dedi. Kılıçdaroğlu ise Türkmenlerin böyle bir yardımın gelmediğini söylediklerini paylaştı basınla.

CNN Türk’ün 29 Temmuz tarihli haberine göre İstanbul, Düzce ve Adapazarı’nda IŞİD militanlarının eğitildi, çekilen bazı videolar Türkçe olarak IŞİD propagandası yapan takvahaber.net sitesine yüklendi. Hücre evlerine göz yumulduğu basında yer aldı.

Eski bir IŞİD üyesi, Newsweek dergisine; Resulayn’a saldırmak için Türkiye sınırından konvoylarla geçtiklerini, askerlerin buna izin verdiğini ve IŞİD komutanlarının, “Korkmayın; çünkü Türklerle tam bir iş birliği içindeyiz” dediğini açıkladı.

7 Haziran seçimlerinin hemen öncesinde HDP’nin Diyarbakır mitinginde patlama oldu. Temmuz 2015’te Şanlıurfa Suruç’ta bir canlı bomba patlatıldı. Suruç’ta 32 kişinin hayatına mal olan bir katliam yaşandı. 10 Ekim 2015 te Ankara’da ‘Barış, Emek ve Demokrasi’ mitinginde canlı bombalar patladı. 100’ün üzerine masum insan öldü. Ankara’daki saldırıya ilişkin basına yayın yasağı getirildi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bir kez daha 400 vekil talebini hatırlatarak; “400 milletvekili alınsaydı durum bugün çok farklı olurdu” dedi. Bu şu demek olmaz mı: Eğer AKP haziran seçimlerinde 400 milletvekili çıkarabilseydi, Anayasa’yı dilediği biçimde değiştirebilseydi bunlar olmayacaktı. Haziran seçimlerinde HDP’nin barajı aşmasıyla anayasa değişikliği, başkanlık hayalleri suya düştü ve ülke kan gölüne döndü. Ancak seçimlerin 1 Kasımda yinelenme ve AKP nin %49.4 lük oyu başkanlık konusu yine ve yeniden gündeme getirdi.

Paxton’a dönecek olursak, Paxton faşizmin inşasında yürütmenin ideolojisi için çalışan örgütlenmelere ‘paralel devlet’ demişti. Şimdi eğer IŞİD’e destek sağlanmış ise ve sol/sosyalist aktivistlerin bulunduğu mitinglerde canlı bomba olarak IŞİD ve benzeri siyasal İslamcı terör örgütler kullanılmış ise bu durumda, bu ve benzeri terör örgütleri paralel devlet olmasın? Faşizmin yaratmayı hedeflediği korku toplumuna geçişte kullanılan araçlar olmasın? IŞİD bir paralel devlet yapılanması olmasın?

Faşizm, tehditle korkuyla inşa ediliyor. AKP tehditlerine yeni bir argümanla devam ediyor. Başbakan Davutoğlu “Eğer biz gidersek ‘beyaz toroslar’ gelir” dedi.12 Eylül faşist cuntasının sembollerinden biri olarak tarihteki yerini alan ‘beyaz toros’ arabalar... İşkenceleri, sakat bırakılan insanları, anne babasız bırakılan çocukları, üniversitelerden atılan öğrenci ve öğretim görevlilerini, faili meçhul cinayetleri, insan hak ve özgürlüklerinin yok sayılmasını ve bombaları anımsatarak..

Şimdi düşünelim birlikte; kim bu paralel devlet? Faşizmin inşasında önemli rol oynayan devletten yetkili yapılanmalar mı? Yoksa HSYK üyeliği seçimlerine müdahale eden; kuvvetler ayrılığı ilkesini yok sayan; basın özgürlüğünü baltalayan; parlamenter denetimi hiçleştiren; Sayıştayı görevini yapamaz hale getiren; iş çevrelerine göz dağı veren; sendika ve meslek odalarına parmak sallayan; 2002 genel seçimlerinden bugüne çıkarttıkları yasalarla totaliter/otoriter bir yönetim oluşturan; yurttaşına “Ya benimsin ya toprağın” diyen, “taraf olmayan bertaraf olur”u dayatan; hukuk ve demokrasiyi araçsallaştıran bir hükümet mi? Paralel devletin görevi muhalifleri susturmak, sindirmek veya ortadan kaldırmak değil mi? Tıpkı Nazi Almanyası’ndaki Gestapo ve SS’ler, Mussolini İtalyası’ndaki “Kara Gömlekliler” gibi?

Özgür düşünceyi ve muhalifleri devlet eliyle zapturapt altına almaya çalışmak; o da olmadı, uydurma davalarla masum insanları hapse tıkmak; o da yetmedi, öldürmek/toplu katliam yapmak ancak faşist hükümetler tarafından yönetilen ülkelerde görülebilir.

Peki o halde Paralel Devlet kim? Hükümete kim hizmet ediyorsa o olmasın?

*Siyaset Bilimi Doktoru/Sosyolog