Türkiye bir seçim dönemini daha geride bıraktı. Yeni Dünya Düzeni uygulamalarının otuzuncu yılına doğru küresel kapitalizm...

Türkiye bir seçim dönemini daha geride bıraktı. Yeni Dünya Düzeni uygulamalarının otuzuncu yılına doğru küresel kapitalizm mevcut uygulamadaki aksaklıkları (kriz aralıklarının giderek sıklaşması ve içinden çıkılmaz bir konuma doğru evrilmesi...) giderme çabaları içinde. Tek kutuplu dünya çok kutuplu ve daha yoğun çatışmalara gebe bir döneme giriyor gibi. Çok kutuplu dünyada rol kapmak isteyen aktörler yeni sürece ilişkin çeşitli hesaplar içerisinde. Böylesi bir süreçte Türkiye de oldukça kapsamlı değişimlere gebe günlere giriyor. Özellikle Ortadoğu ve Asya’da olagelebilecek değişimlere; siyasi gelişmelere, enerji ve ticari gelişmelere göre konumlanma çalışmaları hemen seçimler sonrası AKP hükümetinin gündeminde yer alıyor. Bu bahar aylarında Anayasa değişikliği ile radikal sayılabilecek kararlar alma AKP gündemine çoktan girmiş gözüküyor. 29 Mart yerel seçimleri işte bu noktada önem kazanıyor.
Seçim sonuçları mevcut gelişmeleri hangi yönde etkileyebilir? 
Bu sonuçlar göstermektedir ki Türkiye’de bölgelere  biriken bir siyasi yapılanma söz konusudur. Doğu ve Güneydoğu’da etnik birikimle birlikte muhafazakâr-milliyetçi bir birikim görülmektedir. Bu bölgelerde bölgesel seçim barajı uygulanmış olsa AKP ve DTP dışında barajı hiçbir partinin geçemeyeceği görünmektedir. Öyle ki, Şırnak, Siirt, Hakkari, Diyarbakır, Batman, Muş, Bingöl, Ağrı Bitlis gibi illerde bu iki partinin (bir iki yerde Saadet Partisi’ni de eklersek) oy oranı yüzde 95 civarında olduğu görülmektedir.
Muhafazakârlığın orijinalini AKP, milliyetçiliğin orijinalini ise MHP olarak belirleyen seçmenin CHP’ye bu açınımlarından dolayı oy vermediği açıktır.
Bir başka gösterge de Kemalizmin tasfiyesi girişimlerinin belirli oranda aşama kaydettiği görülmektedir. Ulusalcı kitlenin sadece Türkiye sahillerinde direniş gösterebildiği tespiti de yapılabilir.
İç Anadolu’da yoğun olarak MHP’de kendini ifade eden kitlelerin ise artık böyle düşünmediği bir başka tespit olarak değerlendirilmelidir.
2004 yerel seçimlerine Demokratik Güçbirliği diye adlandırılan EMEP, ÖDP, DEHAP ve SHP’nin içinde yer aldığı ağırlıklı olarak SHP çatısı altında alınan oy oranı yüzde 4,95 iken 5 il, 31 ilçede belediye başkanı seçilmişti. Bu seçimlerde ise aynı partilerin oy oranı yüzde 5,89’a çıktığı görülmektedir. Toplam 8 il ve 52 ilçede de belediye başkanı seçilmiştir. Bu da göstermektedir ki salt seçime yönelik birliktelikler seçim sonuçları açısından olumlu sonuç vermemektedir.
Sosyalist solun (EMEP, TKP, ÖDP ve Biz Varız benzeri oluşumlar) oy toplamı  ise yaklaşık 300.500 civarında olup oy oranı yüzde 0,75 (binde 75) olduğu görülmektedir.
İl Genel Meclisi dağılımına göre bu seçim sonuçları göstermektedir ki Türkiye’nin yüzde 72’si milliyetçi-muhafazakâr eğilime sahiptir. Liberal ve ulusalcı eğilimlere sahip olan kesim ise yüzde 27’yi bulmaktadır. ANAP, DSP ve Genç Parti gibi partiler siyaset sahnesinden çekilirken, DP ve SP gibi partiler ise şimdilik zayıf da olsalar AKP’ye alternatif olma çabasındadır. Yakın gelecekte AKP’nin erimesi ile birlikte AKP, MHP, DP, SP gibi bir koalisyon bu yelpazede yer alacak gibi gözükmektedir. CHP ise büyük bir ihtimalle milliyetçi-muhafazakâr Anadolu seçmenine yaklaşacak ve giderek muhafazakârlaşacak olup tabanını da sağa çekmeye devam edecektir. Seçim öncesi mitinglerde laiklik söyleminin neredeyse hiç dillendirilmemesi, çarşaf ve kuran kursu açınımları, Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’da varoşlara gidiyoruz diye Fatih, Sultanbeyli gibi yerlerdeki tarikat orijinli kanaat önderleri ziyaretleri ve seçim öncesi gezdiğimiz yerlerdeki CHP’li adayların AKP’den çok sola karşı agrasif tutumları zaten belirgin ipuçları vermekteydi.  
Seçim sürecinde sosyalist solun emekçiler, köylüler, ezilenler, yoksullar ile daha sıkı temasa geçmiş olması bu bir iki aylık çalışmanın bile ne kadar olumlu sonuçlara neden olduğu konusunda önemli bir veridir. Burada önemli olan bu çalışmanın  seçim sonrası daha da ivme kazandırılarak sürdürülmesidir. Şimdi tam da bu  yerlerde oluşturulan zeminin pekiştirilmesi, genişletilmesi ve buralarda halk iktidarının kısa metrajlı filmini çekip bir başka dünyanın mümkün olduğunu gösterebilmek ve halkın özgüveninin sağlanmasıdır.
Her türlü karanlık tabloya rağmen görülen o ki; şimdi sosyalist sol, ütopyasına daha da yakındır.