Türkiye’nin yanlış hesaplama yaptığına dair hiçbir şüphe yok. Suriye artık bir enkaz

Türkiye’nin Suriye’deki yanlış hesabı

VIJAY PRASHAD - @vijayprashad

Bir yıl önce MİT mensubu eski bir istihbaratçıya, Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin hesaplalamalarında nasıl yanıldığını sordum. Gülümsedi ve bu yanlış hesabın sonunun çok vahim olabileceğini söyledi.

Eğer Arap Baharı öncesi Kuzey Afrika ya da Batı Asya’yı ziyaret etseydiniz; Libya, Mısır ve Suriye’de devlet gücünün aynı olmadığını görürdünüz. Gösterge olarak askeri kampları alın. Libya’da askeri kamplara kolaylıkla girebilecek olan bir kişi, burada, moralin ne kadar düşük olduğunu görebilirdi.

1987’de Çad Savaşı ordunun kendine güvenini altüst etmişti. Bu durum Kaddafi’yi Batı’yla yeni anlaşmalar aramaya itti- nükleer cephaneliğinden vazgeçildi, terörist saldırılar dolayısıyla Batı’ya bedel ödendi, ülkenin kapılarını kurumsal yatırımlara açıldı. Küçük bir dokunuşla Libya ordusu çöktü. Devlet de onunla beraber çöktü.

Mısır’da devlet daha çetindi. Mübarek rejiminin polis gücü saçmalığının altında Mısır ordusunun kaynakları yatıyordu. Belkemiği emre sadakat ve Yukarı Mısır’dan gelen zorunlu asker tabanıydı. Ülkenin Kahire, İskenderiye ve Port Said’in kentsel durumundan uzak olan o kısmında, Arap Baharı’nı mümkün kılan ideolojik hazırlık çok azdı. Orada sol yoktu, Müslüman Kardeşler de… Eski gelenekler ve yoksulluk genç erkekleri orduya doğru sürükledi. Tahrir Mübarek’i indirdi ama ordunun yerine geçemedi.

Suriye’nin durumu her zaman farklıydı. Devlet araçları, Doğu Avrupa’daki eski müttefikleri tarafından iyi eğitilmiş ordusuyla -muharebe meydanındaki tecrübesizliklerine karşın- çok daha istikrarlıydı. Suriye askeri kampları profesyonel gözüküyordu. Ziyaretçiler Libya’da olduğu gibi kampların içinde gezinemezdi. Suriye rejiminin Libya’daki gibi çökeceğine inanmak, devlet yapılarının farklılığını anlamamış olmak demek. MİT bu farkı görememiş olabilir mi?

Daha ötesi, Türk istihbaratı 2011’in sonunda Suriye’de BM Güvenlik Konseyi destekli bir silahlı çözümün mümkün olmadığını bilmiyor muydu? BRICS ülkeleri, Batı’nın, BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 nolu Libya’da uçuşa yasak bölgeye izin veren kararını abarttığını hissettiğini açıkça ortaya koymuştu. Batılılar sadece uçuşa yasak bölge tesis etmediler aynı zamanda Libya askeri hedeflerini ve devlet binalarını bombaladılar.

Sadece Rusya değil, BRICS ülkelerinden hiçbiri, Batı’ya, Suriye’de yaptığının aynısını yapması konusunda izin vermek istemiyordu. BM yaptırımı olmadan, Batı’nın Suriye’ye karşı harekete geçmesi imkânsızdı. Bu nedenle kimyasal silahları “kırmızı çizgi” ilan etti.

Batı’nın Suriye’yi bombalamayacağına ve Suriye ordusunun Libya’daki gibi başarısız olmayacağıa dair göstergelere rağmen, Türk hükümeti Beşar Esad’ı düşürme çağrısı yapanların başını çekti. Bütün kanıtlar ortadayken, Türk hükümetine bu özgüveni kim verdi?

2011’in ortalarında Körfez Arap ülkelerinin çeşitli cihatçı oluşumları finanse etmeye başladıkları açığa çıktı. Bu oluşumlardan bazılarının El Kaide’yle kurumsal bağı olmasa da ideolojik bağı vardı. Ağustos-Eylül 2011’de bu gruplar Esad hükümetinin karşısındaki baskın askeri güçler oldular. İsyancılara yardım eden Batı’nın elinde kalan gerçeklik de bu oldu.

Batı şimdi saf saf, cihatçıları ve Esad’ı yenmek için ılımlı bir güç yaratmaya çalışıyor.

Bu ılımlı güçlere yönelik ekonomik ve lojistik kaynaklarla eğitim, Batı’nın tutarlı bir destek sağlayacağına dair beklentiyi yükseltti. MİT belki de bu yüzden ılımlı güçlerle cihatçıların bileşiminin Şam’ın kafesini zangırdatabileceğini gösterdi. Fakat Batı’nın desteği tutarsızdı ve kontrol hâlâ cihatçılardaydı.

Türkiye halihazırda eski müttefikini düşürme çağrısı yapmış durumda. Türk firmaları Esad ülkesini sermayeye açtığında iyi para kazanmıştı. Bunlar eski kentlerde yeni evler yapan inşaat firmalarıydı. Ankara ve Şam bir açıklama olmaksızın yakın bir bağ oluşturmaya başlamıştı. Nasıl oldu da bu yakın müttefik bu kadar hızlı şekilde alçak bir düşmana dönüştü? Mesele Adalet ve Kalkınma Partisi’nin çok yakın ideolojik bağları olan Suriye Müslüman Kardeşleri’ni hayal kırıklığına uğratmak istememesi miydi? Müslüman Kardeşler İstanbul’da sürgün edilmiş bir gruptan başka bir şey olamadığında, Türk hükümeti, -IŞİD dahil- çeşitli çizgilerden cihatçılara, bu sürgün grup için kolayca ölecek askerler olarak müsamaha mı gösterdi? Türk hükümeti 2011’den önce Esad hükümetinin hamleleriyle ilgili hiçbir şey söylememişti. Ayaklanma başladığında ne değişti?

Bugün Türkiye’nin yanlış hesaplama yaptığına dair hiçbir şüphe yok. Suriye artık bir enkaz. Kaos Kürt milislerinin sınırda bir sürü kanton oluşturmasına izin verdi. YPG ve PKK’nin savaş alanındaki başarılarının HDP’nin ülke içinde prestij kazandırıp kazandırmadığı tartışmaya açık. HDP’nin seçim sonucu Erdoğan’ı zafer kazanmasına izin vermeyerek onu hayal kırıklığına uğrattı. Niyeti intikam almak mıydı? Türkiye’nin IŞİD’e saldırısı denilen şey, açıkça IŞİD saldırısı kamuflajı altında Kürt milislere yönelik bir saldırı.

Sınır boyunca bir bölgeyi ‘arındırmak’ Kürt kantınlarını parçalayıp HDP üzerinde baskı uygulamak demek. Bu da bir yanlış hesaplama olacak. Ankara ve PKK arasındaki barış görüşmeleri meyve vermek üzereydi. Şimdi onun da sonuna gelindi.

Türk halkı, kendi hükümetinin Suriye’deki hırsları nedeniyle ne büyük bir bedel ödeyecek.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif