Türkiye’de kısa filmler üzerine bir değerlendirme: Konu, Yaratıcılık ve Özgünlük

Emine Uçar İlbuğa - Prof. Dr., Sinema Eleştirmeni 

Fransız film kuramcı Jean Mitry’ye göre film, sadece çekilen görüntülerin basitçe bir seçimi ve birleştirmesinden ziyade, seçilen görüntülerin yönetmenin zihnindeki şemaya göre filmsel dünya için düzenlenmesidir. Mitry’nin burada sinema filmlerinin gerçek dünyayı temsili ve filmsel dünyanın gerçekliğinin kurgusallığına ilişkin tespitleri çok önemli çünkü imgeler dünyasına hapsolmuş gündelik yaşantımızda gerçeklikle bağımızın giderek koptuğu ve sinema filmlerinin festivaller, sinema salonları, televizyon kanalları ve giderek artan dijital platformlar üzerinden kolay ulaşılırlığı filmler üzerinden içinde yaşadığımız dünyayı anlamak, kavramak ve öte yandan filmsel dünyanın gerçek dünyayı temsil eden yapısı ile birey/toplum üzerindeki etkisi göz ardı edilemez. Ayrıca sinema bir sanat dalı, iletişim ve dil aracı ve popüler kültür ürünü olarak devasa bir ekonominin döndüğü endüstridir ve tüm sanatları temsil eden yanıyla da diğer sanatlardan farklı olarak milyonlarca insanın aynı anda deneyimleyebildiği kitlesel bir sanattır. Bu nedenle hem toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomik nedenlerle hem de bireysel ve kurumsal bağlamda sinemaya karşı ilgi çok katmanlıdır. 

Yönetmen Ümit Ünal yakın zamanda sosyal medya platformunda Ömer Lütfi Akad’ın “bu ülkede herkes iki işi çok iyi bilir, bir kendi işini bir de sinemayı” sözüne atıfta bulunarak “artık kendi işini, hatta kendini bilmeyenler de sinemayı çok iyi biliyor” diye bir paylaşım yaptı. Bu denli popüler ve yaygın bir sanat alanı olarak sinema filmi çekmenin hem çok zor hem çok kolay olduğuna vurgu yapan Jean Mitry ise yıllar önce “sinema alanında herkesin kendini kolaylıkla sanatçı gibi görebileceğini, teknik olanaklar ve iyi bir ekiple yeteneksizlerin dahi belli bir ölçüde sanat eseri sayılabilecek bir sonuç ortaya koyabileceğini, hatta 6 ay süreyle bir yönetmenin yanında çalışarak öykülü bir film çekebileceğini” söyler. Ancak Mitry bu savını şans eseri, bir ekibe ya da sahip olunan olanaklara dayalı çekilebilecek bir defaya mahsus herhangi bir film çeken zanaatçı ile çok farklı kanallardan beslenen ve kalıcı bir eser ortaya koyabilecek bir sanatçı ayrımı üzerinden ortaya koyar ve “sanatın yaratıcı bir yorum, sanat eserinin ise yaratıcı ve alıcı arasında duygusal bir etkileşimi” gerektirdiğine inanır. 

Son yıllarda dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kısa filme olan ilgi gibi, kısa film festivallerinin de sayısı hızla artıyor. Genel olarak 30 dakika’yı geçmeyen, kurmaca, deneysel, animasyon, belgesel türünde çekilen kısa filmlerin bazı televizyon kanalları, çevrimiçi platformlar dışında izleyiciyle etkileşim içinde buluşabildikleri en önemli diğer bir alan ise festivallerdir. Araştırmacı Hayri Çölaşan festival ve festivallerde yer alan filmlere ilişkin hazırladığı arşivde 220 kadar kısa film festivalinin yer aldığını yazıyor ve sadece 2021 yılı içinde ulusal kategoride toplam 2.183 kısa filmin (kurmaca, belgesel, deneysel ve animasyon) festivallerde gösterime girdiğini belirtiyor (http://www.kameraarkasi.org/festivaller/_festivaller.html Erişim Tarihi:17.10.2023). Burada yer alan festivallerin önemli bir bölümü kurumsal, üniversite, vakıf, bakanlıklar, belediyeler, STK’lar, özel şirketler tarafından düzenleniyor. 

Festivallere gönderilen filmlerin sayısı online platformlarda başvuru olanaklarının artmasıyla giderek artıyor ve çoğu zaman ön jürilerin 200-300’ü aşan sayıda filmleri izlemesi ve değerlendirmesi gerekiyor. Son iki-üç yılda çekilmiş kısa filmlere bakıldığında ise filmlerin hem yapım, yönetim koşulları hem yaratıcılık, özgünlük ve sinematografik dil hem de konusu, hedefi, amaçları ve ideolojik yönelimleri bağlamında değerlendirebilmek mümkün. 

Kısa Film, Senaryo, Yapım ve Yönetim Koşulları 

Öncelikle kısa filmleri filmin yaratıcıları, yapımcı ve destek veren kurumsal yapılar üzerinden sınıflandırmak mümkün. Buna göre sinema eğitimi alanlar, öğrenciler, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile STK’lar ve Belediyelerin düzenledikleri film atölyeleri, sinemaya ilgi duyan senarist, yönetmen gibi sinema sektöründen profesyonellerin verdikleri özel derslere devam edenler, hem teknik hem oyuncu bakımından daha çok dizi ve film sektörü içinde yer alan kısa ve uzun film yönetmenleri, yapımcılar, oyuncular tarafından kısa filmler çekiliyor ve bu filmlerin önemli bir bölümü festivaller, özel gösterimler, TV, dijital, sosyal medya gibi farklı platformlarda izleyici ile buluşuyor. 

Kısa Filmlerde Öykü, Yaratıcılık, Özgünlük 

Kısa film sinemanın kuralları içinde bir konuyu, öyküyü, olayı ya da bir ânı yaratıcı ve özgün sinema diliyle ve düşük bütçeyle kısa sürede ortaya koymayı gerektirir. Ancak kısa filme olan ilgi gibi, çekilen film sayısı ve festivallerdeki artışa karşın senaryo, konu, sinematografik stil ve yaratıcılık bakımından ciddi bir kriz söz konusu. Örneğin sinema öğrencileri özgün bir konu bulsalar da hikâyeyi tam olarak derinleştirmeden, anlatı dili üzerinde çalışmadan biraz arkadaş ve aile çevresinden oyuncu desteği alarak ve teknik yeterlilikle kotarılmış filmler ortaya koyuyorlar. Öğrencilerin filmlerinde, öğrenci evinde arkadaş, aşk ilişkileri, aile üyeleriyle yaşadıkları çelişkiler, gizil güçler, din, birey olma çabaları, kimlik arayışları gençlerin ailede, toplumda ve kurumlar karşısında yaşadıkları sıkışmışlık, yılgınlık, geleceğe ilişkin kaygılar filmlerin konusu ancak filmde bu sorunlara bir çözüm üretmekten ziyade karamsar bir dil hâkim ve daha çok uzun bir film çeker gibi, uzun boşluklar, çok fazla diyalog, didaktik bir dil, uzun metinlere dayalı direkt anlatı ve müziğin gücüne yaslanan filmler öne çıkıyor. Sektörden gelen filmler, teknik bakımdan oldukça başarılı, çoğu ünlü oyuncuların dahil olduğu, güçlü hikâyeleri de olsa yaratıcılığa aynı özeni gösterme konusunda zayıf kalıyor. Filmlerin konuları bireysel sorunlar, yalnızlık, yabancılaşma, aile içi roller, kadın/erkek, yaşlı/genç, doğa/insan, ölüm/yaşam, geçmiş/bugün gibi karşıtlıklar, ölüm sonrası kayıp ve yüzleşme, çocukluk travmaları, toplumsal baskı, ekonomik ve politik koşullar ve bu yönde duyulan kaygılar olmak üzere çeşitlilik kazanıyor. Bunun yanında filmlerde konu ya da filmlerin hikâyesi edebiyat, felsefe, mitoloji, sanat, tarih ve sosyolojik temelde tartışmaya açılabiliyor ve filmin dili gibi çekim teknikleri de çeşitleniyor. Sinemaya ilgi duyan ve farklı alanlardan gelen özel kurum ve kuruluşların desteğiyle film çeken kısa filmcilerin ise konuları özgün de olsa ya teknik olarak sorunlu ya da içerik olarak öyküyü iyi yakalasalar dahi anlatı dilinde sorunlar yaşıyorlar. Bir diğer grup ise genellikle bakanlıklar ve belediyeler ya da diğer kamu kurumlarının ortak atölyelerinden çıkan filmler ki bu filmlerde eğitim, gündelik yaşam, aile, toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin daha didaktik yanı ağır basan ve iktidarın önerdiği yaşam biçimini temel alan konular ağırlık taşıyor. 

Sonuç olarak bakıldığında kısa filme ilginin ve dolayısıyla filmlerin nicel olarak artması ortaya konulan filmlerin niteliğine çok fazla etki etmiyor. Ayrıca giderek dijital ortamlarda yaratılan filmlerin sayısı artmakla birlikte, bu filmler popüler fantastik bilimkurgu filmlerin kısa bir taklidinin ötesine geçemiyor. Bütün bunlara karşın yaratıcı, özgür dil ve özgünlüğü yakalayan nitelikli kısa film sayısı az da olsa var.