Tarih: 3 Ağustos 2008. Günlerden pazar. O gün canı şöyle köpüklü bir Türk kahvesi çekti. Cebrail’i çağırdı, şekerli bir kahve söyledi. Ayaklarını Hint Okyanusu’na uzatıp sırtını Everest’e....

Tanrının pazar keyfi

 

Tarih: 3 Ağustos 2008. Günlerden pazar. O gün canı şöyle köpüklü bir Türk kahvesi çekti. Cebrail’i çağırdı, şekerli bir kahve söyledi. Ayaklarını Hint Okyanusu’na uzatıp sırtını Everest’e dayadı. Pazar keyfi yapar, kahvesini yudumlarken bir de şu Türkiye gazetelerine göz atmak istedi. Bir haftalık gazeteler önüne geldi. İçlerinden birini rast gele çekti. Manşette “Hain bomba” yazılıydı. Ve altında kan-revan fotoğraflar ile ölenlerin resimleri… Onu attı bir başka gazete çekti aradan. “Sanayii atıklarının kirlettiği nehirlerde balık ölümleri”. İki sayfa atladı, okudu: “Töre cinayeti bir can daha aldı”. Bir üçüncü gazete aldı eline. Alması ile eli yanmış gibi atması bir oldu. Gazete neredeyse kıpkırmızı idi. Sayfanın tam ortasında yanan bir orman fotoğrafı. Hemen altında yanmış hayvan cesetleri ve yanıp hurdaya dönmüş bir traktör başında gözyaşları içinde bir köylü. Baş sayfası bayraklı bir gazete aldı bu kez. Suratı ekşidi. “Yüzlerce cinayetin sorumlusu derin devletin bir parçası Ergenekon İddianamesi”

Yılmadı bir başka gazeteye uzandı. Dört sütunu ayakta kalmış bir bina fotoğrafının altında “Konya-Balcılarda kuran kursu binasında patlama: 17 Çocuk öldü”, Bir başka gazete başlığı: “Doğumevi değil ölümevi, 47 Bebek enfeksiyondan öldü”. Bir diğer sayfada da “Tuzla’da ölümler sürüyor”.

Son gazete dedi, açtı. Bu kez basbayağı sarardı. Şekerli kahve öylesine acı gelmişti haberi okuyunca: “Kaçak göçmenlerin dramı, havasızlıktan öldüler”.

İçi adamakıllı daralmıştı. Çekti ayaklarını, okyanustan ayağa kalktı. Tanrı; o gün Adem’in kaburgasını tekrar eski yerine koydu. Soluğunu kesti ve onu yeniden çamura dönüştürdü.

 

•••

DEUS EX MACHINA (*)

Tarih; 28 Haziran 1978. Gün henüz ağarmamıştı. Ölgün ışıklı avluda onlarca uykulu yüz şaşkın bakışıyorduk. Eşyalarımızla birlikte bir araca 40-45 kişi bindirildik. Sol ve sağ üstte küçük örgü telli mazgallar vardı. Aracın tavanında bir insan kafasının ancak sığabileceği sürgülü, kapaklı bir pencere bulunuyordu. Araç sarsılarak yola çıktı. Nereye gittiğimizi bilmiyorduk. Gün ilerledikçe haziran sıcağı kendini hissettirmeye başladı. İçerideki hava giderek kötüleşiyordu. Öyle bir an geldi ki çelik aracın içi cehenneme döndü. Kavruluyor, boğuluyorduk. Elimize geçirdiğimiz sert cisimlerle karoseri dövmeye başladık. Kimi ise tekme atıyordu. Bu eylem bizi daha da bunalttı. İçerisi dayanılmaz olmuştu. Ölüm bir çadır bezi gibi üzerimize gerilmişti sanki. Öyle ki çadır bezi her dakika daha da aşağıya iniyor, yüzümüzü örtüyor, nefesimizi kesiyordu. Bir ara tavandaki sürgülü kapak açıldı. 40-45 boyun aynı anda su gibi, açılan kapağa doğru aktı. “Ölüyorum Allahım” diyenlere “duadır insanı onursuz kılan” diyordum içimden ancak kapak açılır açılmaz içeri dolan havaya bende boynumu uzatmış ve yüksek sesle “Deus ex machina” deyivermiştim. Yolculuğumuz Çorum’un Kargı İlçesi’nde son bulduğunda saat 21:00’i gösteriyordu. Ankara Ulucanlardan Kargı’ya 17 saatte gelmiştik. Bir TIR’a kargo paketleri gibi sıkıştırılan yüzlerce insanın “umut yolculuğu”ndan ölüm yolculuğuna gidişi haberi beni yıllar öncesi götürmüştü.

 

•••

 

KÜÇÜK ÇOCUK ÖLDÜRMEYE

DEVAM EDİYOR

Tarih; 6 Ağustos 1945. Tam 63 yıl önce Hiroşima’da gün yeni doğmuş, saat 8:15.

Little Boy (Küçük Çocuk) kentin yaklaşık 600 metre üzerinde patlıyor. Yetmiş bin insan o anda kavruluyor. Daha sonra Nagazaki’de tekrarlıyor ölüm kendini. Yıllar boyu süren radyasyon belası yaklaşık dört yüz bin ölü, yüz binlerce yaralı, sakat doğumlar...

Amerikan yerlilerinin soykırımından Irak’a kadar tarihsel süreçte ABD emperyalizmi soykırım ve katliamlar ile hep gündemde. Guantanamo ve benzeri ölüm kamplarında, havada/uçaklarda kurduğu işkence tezgâhlarıyla, savaşı ihale ettiği özel savaş şirketleriyle, Ebu Garip’lerle dünyanın gözü önünde ölüm saçmaya devam ediyor.

 

(*) Deus ex machina: Latince “Makine Tanrı” anlamına gelmektedir. Antik Çağ Tiyatrosu’nda Tanrı tasviri bir vinç (makine) ile sahneye sarkıtılıyordu.

Bu deyim o günlerden kalmadır. Aynı zamanda zorlukların Tanrı eliyle çözülmesi anlamına da gelir. O cehennem gününde Allah’ın adını ananları eleştirirken cezaevi aracının tavanındaki havalandırma aniden açılınca herhalde kapağı açan eli tanrının eline benzetmiş olacağım ki bu deyim ağzımdan dökülüvermiş.