Geçenlerde sinirli okurlarımın profili hakkında genel bir kanıya sahip olmak için e-posta kutumu mercek altına aldım. Okur hakaretleri’ni...  

Geçenlerde sinirli okurlarımın profili hakkında genel bir kanıya sahip olmak için e-posta kutumu mercek altına aldım. ‘Okur hakaretleri’ni içeriklerine göre tasnif etmeye koyuldum. Ancak geçen haftaki yazım nedeniyle posta kutumda oluşan yığılma işimi epeyce zorlaştırdı.
Üstelik sorun yalnızca nicelikle değil nitelikle de ilgiliydi. Zira mail sahipleri girizgâh bölümünde kendilerini ‘solcu, devrimci, milliyetçi, Kemalist…’ olarak tanımlamalarına karşın, tüm mesajlar istisnasız ‘Sorosçu, fethullahçı ya da liboş’ olduğum türünden önermelerle sonlanıyordu.
Bu ‘kutsal ideolojik mutabakatın’ içinden çıkamayacağımı anlayıp bir Orhan Veli ara(k)jmanıyla teselli bulmaya karar verdim:
Bilmezdim yurttan sesler korosunun ezgileriyle mest olmanın bu kadar güzel/Kelimelerinse milliyetçi histeri karşısında kifayetsiz olduğunu/Yazarlık sevdasına düşmeden önce.
Azıcık da olsa rahatlamıştım ki, yazı işleri müdürlerimizden İlker Yaşar’ın uyarısıyla dünya(larına)yadöndüm. İlker’in önerisine uyup Soner Yalçın’ın Odatv’sini açtım:
‘BirGün yazarı Vakit gibi düşünüyor!’
 ‘Çarpıcı’ manşetinin altındaki şu satırları okuyunca, ‘tehlikenin farkında’ olanlar için ne kadar tehlikeli olduğumu daha iyi anladım:
“Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünün ardından enteresan ilişkilerini keşfettiğimiz Baskın Oran’ın ardından, şimdi de Saylan’ın ölümü vesilesiyle Melih Altınok vakası ve yarattığı şaşkınlıkla karşı karşıyayız.”
Baskın Oran’ın ‘enteresan ilişkisi’ derken kastettikleri, Yazıcıoğlu’nun tüm aydınlara yolladığı bir toplantı daveti.  Hatırlayacaksınız, Sevgili Baskın Hoca da konu hakkında asgari zekâ sahiplerinin anlayacağı doyurucu bir açıklama yapmıştı. Yani ortadaki tek enteresan durum, komplo teorilerinin bulandırdığı beyinlerin bu gayet doğal olayın altında da bir çapanoğlu aramasından ibaret.
Peki, “liberal virüsün kemirdiği beynim ve yüreğimin sol yanıyla” yazıktırdığım Türkan Saylan yazılarımda neler söylemişim? Ne yapmışım da bunca yıldır bıkıp usanmadan eleştirdiğim Vakit’in kanlı kalemlerinden Serdar Arseven’le ortaklaşmışım ve de  ‘liboşluğum artık tescillenmiş?’
Eleştirilere konu olan yazılarım çerçevesinde olasılıkları maddeler halinde sıralayayım:
a)İnsan haklarına riayet edilmesi gerekliliğinin altını kalınca çizerek, her yurttaşın yasalara uygun biçimde yargılanabileceğini söylemiş olmam.
b)Ergenekoncuların ve fahri avukatlarının, Türkan Saylan gibi toplumda itibar sahibi olan kişilerin isimleriyle davayı eşitleme çabalarına dikkat çekmem.
c)Yasalar karşısında bazı yurttaşların ‘daha eşit’ olduğundan yakınmam.
d)Türkan Saylan’a karşı yalnızca kişisel sempatimi ve saygımı belirtmekle yetinmem; hocanın isminin önüne (SAV) gibi saygı eklemeleri yapmamam.
e)Her biri.
Sevgili okurlar izninizle, yazımın bundan sonrasında ulusal solun çağdaş ülkü ocakları temsilcilerine sesleneceğim. İsterseniz okumayabilirsiniz. Doğal olarak da ironik dilimin kendileri için karmaşık kaçacağını göz önünde bulundurarak, daha net olacağım.
Değişimi şiar edindiğini söyleyip değişmeyecek kurallar üzerine yemin eden çağdaş yobazlarla uzlaşmayacağım.
Laik cemaatlerindeki kıytırık makamlarını korumak için verdikleri çağdaş yaşam mücadelesini desteklemeyeceğim.
Çünkü, şeriat gelecekse askeri bir darbeye evet diyenlerin; türbanlı kadınlara çağdaş göz zevklerini bozduğu için karşı olanların; Kürtlere ya da gayrimüslimlere ne mutlu Türküm demeleri şartıyla hoşgörü gösterenlerin; Kemalist olmayan solcuyu-sosyalisti ‘liboş’ ilan edenlerin çağdaş yaşam tahayyülünü, en az Vakit’in temsil ettiği misyon kadar çağdışı buluyorum. Alın size ‘yaratıcı’ manşetleriniz ve kininizi kusacağınız hakaret mailleriniz için bir malzeme daha:
Sizler solcuysanız, BirGün yazarı ‘liboşluğa’ devam ediyor hâlâ.
***
MEDYAZADE
Alİ Kırca’nın geçen perşembe yayımlanan Siyaset Meydanı evlere şenlikti doğrusu. Programın konukları Türkan Saylan’ı yakinen tanıyan üç kuşaktan gazetecilerdi. Leyla Umar, Ayşe Önal ve Ece Temelkuran.
Konuklar gerek Türkan Saylan’ın kişiliği ve faaliyetleri üzerine gerekse ideolojisine dair son derece ‘hoş’ şeyler söylediler. Anılarını anlattılar.
Ancak ne olduysa bir anda hava geriliverdi. Programı stüdyoda izleyen ÇYDD üyesi gençler kazan kaldırdılar. Konuklara çemkirmeye başladılar:
“Türkan Saylan deyin sık sık, bu program onun için yapılıyor…”  “Üç cümlede hocamızın adını en az altı kere anmayan karşı devrimcidir, Fethullahçıdır olmadı, Sorosçudur..!” “Hocamızın adının zikredilmediği sohbet olsa olsa kahve muhabbetidir!..”
Zavallı katılımcılar neye uğradıklarını şaşırdılar. Gerçi hiçbirini sevmem ama ne yalan söyleyeyim üzüldüm onlar için. 
Hele hele içlerinde en gençleri Ece Hanım olmasına rağmen, gösterdiği sabra takke çıkarttım doğrusu.
Demek çağdaş eğitim böylesine etkili oluyormuş talebeler üzerinde.
***
...Dİyor kİ:
“Konu bilim  yönünden -en azından- tartışmalı olduğuna göre  ‘eşcinselliğin normal olduğu’ tezi bir iddiadan ibarettir.” Hayrettin Karaman/ Yeni Şafak.
Sayın Karaman’ın normal olduğu teziyse bilim yönünden -en azından- tartışmalı olduğuna göre bir iddiadan ibarettir.