SOYDAN KAVRAAL Geçen haftaya damga vuran olay, Ankara’da 30 ve İstanbul’da 50 yerde kurulan Tanzim Satış noktaları oldu. Seçime kadar devam edeceği açıklanan bu uygulama, bu süreçte gündemdeki yerini de korumaya devam edecek gibi görünüyor. Buralarda satılan sebze ve meyvenin miktarı, fiyatı, kotası, tedarik süreçleri, nasıl sübvanse edildiği, yeterli olup olmadığı konuları çok önemli ve […]

Umuda övgü

SOYDAN KAVRAAL

Geçen haftaya damga vuran olay, Ankara’da 30 ve İstanbul’da 50 yerde kurulan Tanzim Satış noktaları oldu. Seçime kadar devam edeceği açıklanan bu uygulama, bu süreçte gündemdeki yerini de korumaya devam edecek gibi görünüyor. Buralarda satılan sebze ve meyvenin miktarı, fiyatı, kotası, tedarik süreçleri, nasıl sübvanse edildiği, yeterli olup olmadığı konuları çok önemli ve tartışılmaya değer olmakla birlikte, bu yazının konusu bunların ötesinde Tanzim Satış Noktaları önünde oluşan kuyrukların düşündürdükleri olacak.

Arkadaş sohbetlerinde ve sosyal medya paylaşımlarında, bu kuyruklarda bekleyen insanlara dair bir kırgınlık, yer yer kızgınlık ifade eden sözler dikkati çekiyor. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; bu tür yaklaşımlar muhalefetin mevcut güç seviyesiyle ters orantılı bir umutsuzluk kaynağı olmaktan başka bir işe yaramıyor. Verili durumla mücadele etmek yerine, bu duruma gelinmesinde muhalefetin yaptığı hataları ve eksiklikleri görmemek, pusulasız bırakılmış halka kızmak, çaresizlikle dalga geçmek adil bir tutum değil.

Oysa bu kuyruklarda İrfan Değirmenci’yi tehdit eden, kamerasına vuran militan AKP’liler olduğu kadar, belki de daha fazla sayıda durumdan rahatsız olan insanlar olduğunu görmek gerekir. Nitekim, ilerleyen günlerde ortaya çıkan sokak röportajlarında, Tanzim Satış’ın röntgenini oldukça iyi çeken yurttaşların hiç de azımsanmayacak kadar çok olduğunu gözlemleme imkanı bulduk. Bu konunun halk içinde de yoğun bir şekilde tartışıldığını, bir memnuniyetten ziyade yıllardır biriken bir hoşnutsuzluğu ortaya çıkardığını apaçık bir şekilde gördük.

Eleştiri yaparken gözden kaçırılan en önemli noktalardan birisi de halkın her saniye ağır bir ideolojik bombardımana maruz bırakıldığının unutulması. Tanzim satışların nedeni sorulduğunda, suçu CHP’lilere yükleyen yurttaşın bu kanıya kendi düşüncesiyle varmadığı, bunun yıllardır beynine kazındığı açık. Ne yazık ki; buna alternatif bir fikrin varlığından haberdar olmayan çok geniş bir halk kesimi bulunuyor. Muhalif medyayı izlemek, hatta böyle bir medyanın varlığından haberdar olmak, özellikle bunu kaygı edinmeyen kişiler için neredeyse olanaksız.

Bu nedenle, beklediği gibi tepki vermeyen halka küsme kolaycılığı yerine halkın somut problemlerinin çözümü üzerinden politikleşmeyi sağlayacak bir perspektife sahip olmak gerekir. Elbette bu kolay değil; emek, zaman ve özveri gerektiren bir faaliyet. Ancak birçok kez gördük ki; gündelik hayat içerisinde doğrudan halkın problemleriyle ilgili olarak yapılan çalışmalar, umut veren tomurcuklar yarattı hep.

Yeşil Yol direnişinde “devlet benum” diyen Karadenizli bilge kadının bir önceki seçimde AKP’ye oy vermiş olması, doğru hattın ne olduğuna dair önemli bir ipucu olarak değerlendirilebilir. Doğru hat; halkın kimlere oy verdiği üzerinden bir tartışma yürütmek değil, sorunlarının ne olduğu, nasıl bir dayanışma ve mücadele yolunun çizileceği, nasıl politikleştirileceği üzerine düşünmektir. Hatırlayalım; Cerattepe direnişinde Artvin kent merkezini aşıp ilçelerini ve komşu illeri de etkileyen bir dalga oluşturulabilmişti.

Bugün hala Ege’nin değişik noktalarında enerji ve madencilikle ilgili yatırımların kar edebilmesi için gözden çıkarılan ovalarda köylüler direnişlerine devam ediyor. Zeytin ve incir ağaçlarını korumak için gece gündüz nöbet tutulan çadırlar, direnişi ve dayanışmayı büyütecek örnek mekanlar. Sanatçılardan meslek odalarına, siyasi partilerden sivil toplum kuruluşlarına kadar “herkese” yaptıkları çağrılar daha çok yanıt ve desteği hak ediyor.

Yine en şiddetli saldırıların yapıldığı alanlardan biri olan eğitim alanında çocukların yaşadığı mağduriyetler tahammül sınırlarını zorlayacak düzeye gelmişken, bu mağduriyetlere karşı yürütülen mücadele de pek çok başarı örneğiyle dolu. Okulların imam hatipleştirilmesine karşı verilen mücadeleden, nitelikli parasız eğitim talebine kadar geniş bir veli mücadele ağı kuruldu ve ülkenin çeşitli yerlerinde örgütlendi. Bu da bize bir kez daha gösteriyor ki; insanların kendi yaşamları içinde karşılaştıkları somut sorunlar, bir araya gelerek politikleşmelerine zemin hazırlıyor.

Elbette, kuyrukta bekleyip memnun olan, “kaderine” rıza gösteren insan modelinin yaygınlaştırılmasında, stratejik öneme sahip eğitim alanında saldırılar bitmeyecek. Başarısızlığa uğratılmadığı takdirde yapılan her gerici-piyasacı saldırı, yaşadığımız koşulları ve bu kuyrukları daha da fazla normalleştirecek, kanıksatacak.

Yurdun pek çok noktasında sendikaya üye oldukları için işten çıkarılan işçilerin direnişleri devam ediyor. Soğuk ve yağışlı havalarda, ısınma düzenekleri yasaklanmasına rağmen oldukça zor koşullarda direnişlerini sürdüren emekçiler daha fazla desteği hak ediyor. Devam eden ve başarıya ulaşan her direniş, diğerleri için umut oluyor.

Piyasacı ve gerici karaktere sahip iktidarın attığı her adım, doğası gereği yaşam alanlarımıza ve yaşam biçimlerimize saldırı olarak gerçekleşiyor. Yurdun dört bir köşesinde bu saldırıların mağduru olan halkın direnişleri hep oldu bu gün de sürüyor. Bu direnişleri güçlendirmek, birleştirmek, sürekli hale getirmek, başarıya giden yolun kendisi değilse bile, o yöne atılmış adım olacaktır.

Bizlere düşen, eleştirinin ve suçlamanın kolaycılığına kapılarak umutsuzluğu yaymak yerine, geniş halk kesimleriyle dayanışmanın, ortaklaşmanın, bir araya gelmenin, paylaşmanın yollarını bulmak, geliştirmek ve örnekler oluşturarak umudu örgütlemektir.