Hrant Dink cinayetinin baş aktörlerinin kimler olduğu, ardındaki gerçek kişileri, yapılan ihbarları bilerek görmezden gelen devletin kadrolarında...

Hrant Dink cinayetinin baş aktörlerinin kimler olduğu, ardındaki gerçek kişileri, yapılan ihbarları bilerek görmezden gelen devletin kadrolarında çalışanları yani görevi suiistimal edenleri devam eden mahkeme umarız bulur, bulur da hukuk devletiyiz diye kafamızı biraz olsun yerden kaldırır, cümle alem önündeki utancımız mahcupluğa dönüşür. Cumhuriyet tarihimizde o kadar çok faili meçhul politik cinayet var ki bunları köşemize yazsak sığmaz. Yoksa, her gün iktidar yalakası televizyon kanallarında ve gazetelerinde, 'Türkiye bir hukuk devletidir,' diyerek boy göstermekle hukuk devleti olunmadığını kendi kendimize anlayamadığımız için çok uzun yıllar daha Avrupa Birliği'nin icazetini bekler dururuz.

Pazar günü BirGün gazetesinde Aris Nalcı yazmış, Tacim Açık'ın hazırladığı derlemede; "Hiçbir konjonktüre veya hiçbir mantıklı politik duruşun fotoğrafında yer alacak bir kare değil 19 Ocak. Bu sebeple de Türkiye tarihini geniş açıdan çekilen fotoğrafları arasında hep kapkara, tersten ışık almış ve flu bir fotoğraf karesi olarak duracak bugün hep"

Fotoğrafa birazcık bulaşanlar bile anlar bunu. Ne demek tersten ışık almış; ışığa karşı çekilen fotoğraf siluet görüntü verir, ayrıntılar yoktur, obje karartılmıştır! Ya flu fotoğraf; görünenlerin bile net olmadığı... Çok net anlatmış Aris Nalcı.

19 Ocak 2007'de ve cenazesini kaldırdığımız gün yüz binler ordaydık. Bu cumartesi yine orada olacağız. Yine aynı sözleri söyleyeceğiz, içten, samimi. Hepimiz Hrant'ız, hepimiz Ermeniyiz... Bu sözleri Türklüğe hakaret olarak yorumlayanların akılları basmaz, asıl faşizmin insanlığa yapılan / yapılabilecek en büyük hakaret olduğuna.

Bu ülkede bir arada yaşamı savunan insanlar, yirmi yıl önce de otuz yıl önce de herkes kendi anadiliyle türkülerini söyleyebilsin diyordu ve daha çok şey söylüyordu, n'oldu?... Kimler karşı çıkıyordu?... Sağcılar, muhafazakârlar, sosyal demokratlar, paşalar, başbakanlar, bakanlar, iktidar yanlısı yalaka basın, vs... Kimler karşı çıkmadı ki? Baskılar, zulümler, eziyetler, kimliği belirsiz cinayetler, işkenceler, mahpuslar, kahpe kurşunlar, canı yanan analar, çocuklar...

Şimdi anadiliyle türkülerini söyleyebili-yorsa insanlar, halkların verdiği zorlu mücadelenin sonucu değil midir? Bugün, insanca yaşam için, daha çok özgürlük için, eşit haklara sahip olmak için, herkese adalet için mücadele veriyor, bir arada yaşamı savunanlar... Yine aynı zulümler, yine aynı eziyetler... Taktikleri değişmedi... Yine insanların canı yanıyor... Yine mahpuslar... Yine kahpe kurşunlar... İktidar yine onlar, bir şey değişmedi... Ancak kazanılan her mevzi önemli...

Bilesiniz ki sonuçta değişmeyecek... Bir arada yaşamı savunanlar kazanacak... Ha bir gün önce, ha bir gün sonra. "Öyleyse niye bu acı?" diye yanıtını bilse de sormadan edemiyor insan. Bunca acıya rağmen bugün halen mücadele edecek inancı korumalıyız; ama umudu düşleyerek değil, umudu öylesine oturup bekleyerek değil. Umut, eylemsiz hiç bir işe yaramıyor çünkü. Bir arada yaşamak için cumartesi, saat 15.00'da seninleyiz, Sevgili Hrant.