Üniversite sınavı yaklaşırken: Herkesin konuştuğu senin geleceğin...

Ayşe Alan - Eğitimci, Yazar

Sanırım bir hafta sonra üniversite sınavına girecek olan gençlere söylenebilecek en anlamsız cümle“hayatınız bir sınavdan ibaret değildir” olabilir.  Anlamsız çünkü hem gençlerin duygularını anlamaktan çok uzak, hem de ikiyüzlü bir yaklaşım.

Tüm sistem merkezi sınavlar üzerine kurulmuşken, sınava hazırlık başlı başına bir piyasa olmuşken, bir meslek sahibi olabilmenin, iş bulabilmenin tek koşulu üniversite eğitimi iken ve üniversiteler arasındaki eğitim kalitesi uçurumu bu kadar aşinayken sınav öncesi gençlere rahat olun diyemeyiz, dememeliyiz! Bence gençler için yapabileceğimiz en faydalı tutum onlara “eşlik etmek” olur. Paylaşmak isterlerse kaygılarını, heyecanlarını, fikirlerini, kızgınlıklarını dinlemek olur.  Sistemin anlamsızlığını onlar bizden çok daha iyi biliyorlar, çünkü yıllardır deneyimliyorlar. Biliyorlar ki çok küçük bir grup bu sınavdan mutlu çıkacak. Yine biliyorlar ki iyi bir üniversiteye girseler dahi hem üniversite yılları hem de sonrası zorlu geçecek.  Bu durumda bize güvenin, her şey yolunda dememizin bir anlamı omadığı açık. Ama belki onlara şunları söyleyebiliriz:

Tek Sorumlu Siz Değilsiniz

Çalışmak, çalışmak ve hep çalışmak.. 12 yıllık zorunlu eğitim hayatınızda en çok duyduğunuz kelime bu olabilir. 12 yıl boyunca  çoğunuz nitelikli eğitim almadınız ama hepiniz onlarca sınava girdiniz.  Bu o sınavların en zorlusu ve evet çalışmadan olmuyor. Emek vermek güzel, emeğinin karşılığını almak paha biçilemez bir mutluluk. Sanki bazen çalışınca da olmuyor! Bu bir yarışsa bu yarışa hepiniz aynı yerden başlamadınız. Sistem çoğunuzu yoksullukta/yoksunlukta eşitledi. Okulun kendisi eşitsizlikleri derinleştiren bir kurum oldu. Sınav sistemi her geçen yıl daha zor bir hal alması derinleşen ekonomik kriz ile birlikte omularınızdaki yükü artırdı.  Tüm bunları düşünürsek bu işin hiç de bireysel bir iş olmadığı apaçık ortada. Bu yarışın kazananı yok demek sanırım yanlış olmaz. 

Hikayenin Çoğu Henüz Yazılmadı

Bilinen tarihin en belirsizliklerle dolu dönemini yaşıyoruz.  Bizi nasıl bir dünya bekliyor, hangi krizler yaşanacak, yeni salgınlar olacak mı, bilmiyoruz. Ancak belirsizlik umut da barındırır ve bu boş bir umut olmayabilir. Bu kadar belirsizlikle dolu bir dünyada  doğru verdiğinizi sandığınız pek çok kararın yanlış olduğunu, çok yanlış olduğunu düşündüğünüz kararların olumlu sonuçlar doğruduğunu görebilirsiniz.  Sınav sonucunuz ne olursa olsun daha atılacak çok adım, yaşanacak çok deneyim var.  Gelecek  her zaman daha iyisi için bir potansiyel barındırır. 

Her Kuşak Kendi Umuduna Gebedir

Küçük Kara Balık annesine derin sularda neler öğrendiğini şöyle anlatıyordu: "Tabii diğerlerinden de çok şey öğrendim. Örneğin şunu öğrendim ki, balıkların çoğu yaşlanınca ömürlerini boşuna geçirdiklerini söyleyip yakınırlar. Sürekli sızlanıp beddua ederler, herkesten şikayet ederler. Ben bilmek istiyorum, hayat gerçekten bir avuç yerde durmadan dönüp durmak, sonra da yaşlanıp gitmek mi, yoksa bu dünyada başka türlü yaşamak da mümkün mü?" 

İnsan en çok sorunca öğrenir, yani merakla. Yıllardır merakla değil, ezberle öğrenmeye kuşullandınız. Doğru şıkkı işaretlediğinizde istedğiniz üniversiteye, böüme bir adım daha yaklaşacaksınız. Sınav bittikten sonra dünyaya, hayata daha farklı bakacak fırsatıınz olacak. Sadece merak ettiğiniz için sorduğunuz sorular olacak.  Aynı kara balığın sorusu gibi, bu dünyada başka türlü yaşamak mümkün mü sorusunu soranlar, kendi umudunu yeşertebilrler. 

Biz Yetişkinler Herşeyi Bilmeyiz, hele ebeveynsek daha çok bilmeyiz!

Bu dönemde en çok kavgayı evde vermişsinizdir. Kapılar çarpılmış, suratlar asılmış, sesler yükselmiş olabilir. Anne babanız sizi anlamamış, çok üzerinize gelmiş, yeteri desteği vermemiş, konuşması gereken yerde susmuş, susması gereken yerde konuşmuş olabilir. 

Biz yetişkinlikler her şeyi bilmiyoruz. Size ettiğimiz koca koca lafların arkasında bizim de kaygılarımız, korkularımız ya da bilmiyorum demekten çekinmemiz yatıyor olabilir. Sizin hikayenizi yazamayacağımızı farketmemiş, ya da farketmiş ama kabullenmemiş olabiliriz. Tüm bunların üzerine sizlere hayatla ilgili bol bol öğüt veriyor, bazı fikirlerimizi tek doğru gibi dayatıyor olabiliriz.  

Pablo Neruda’nın çok sevdiğim  “Yoluma Devam Edeceğim” şiirinde şöyle diyor:

“Bana öğüt verenler zamanla delirdiler
İyi ki dediklerine hiç aldırmadım.”

Yazının girişinde de yazdığım gibi umutlu konuşmanın çok zor olduğu bir zamandayız. Gençler bu kadar yıpranırken, en güzel zamanlarını hiç de güvenmediklerini, sonrasını göremedikleri bir sınava hazırlanırken çaresizlik en öne çıkan duygu oluyor. Yine de az da olsa yüzümüzü gülümseten ve inancımızı diri tutan onların dediklerimize hiç aldırmaması.

İyi ki!