Üniversitelerde barınma krizi: Evsiz öğrenciler, öğrencisiz üniversiteler, ruhsuz akademi…
Hayatta kalabilmek için çalışan, çalışmak zorunda olduğu için de eğitimini takip edemeyen binlerce öğrenci var. Esasen üniversite öğreniminin amacı sorgulama pratiği kazanmaktır. Bu durumda barınma krizi, sadece öğrenciyi değil, akademinin ruhunu da krize sokuyor.
Cansu Tekin - Dr., Akdeniz Üniversitesi
Üniversite tercihlerinin yapıldığı, öğrencilerin yurt veya ev bulma sorununu derinden hissettikleri için üniversiteli olma heyecanını dahi yaşayamadıkları zamanlardan geçiyoruz. Öğrenciler, başlarını sokacakları bir “yer/yurt” bulma arayışındalar. Bunun altında ise ciddi ekonomik ve toplumsal bir dönüşümün ayak sesleri duyuluyor.
Gizli evsizliğin öğrenciler arasında uzun yıllardır yaygın olduğunu belirtmek gerekiyor. Öğrenciler, uzun zamandır insan onuruna yakışan barınma imkanını bulamıyor. İlk etapta devlet yurtlarının öğrenciler için ucuz olması nedeniyle tercih edildiği görülebilir. Ancak, buradaki barınma biçiminin insan onuruna yakışan bir barınma olduğunu söyleyemeyiz. Yurtlar dışında bir ev kiralamak ise öğrenciler için başlı başına bir problem. Tuvalet, mutfak gibi temel donanımlarının dahi yetersiz olduğu, pencerelerin olmadığı, yeterli altyapı imkanlarından yoksun olan evlerde ev arkadaşlığı yöntemi ile yaşamaya çalışan binlerce öğrenci var. Bunun yanında özel yurtlar ise temel altyapı imkanlarını sağlamakla birlikte, pek çok öğrencinin karşılayamayacağı fiyatlarda hizmet sunuyorlar. Öğrencilerin barınma hakkını konuşacaksak eğer, iki temel meselenin barınma hakkıyla bağlantılı olarak ele alınması gerekiyor. Birincisi üniversite eğitimi almanın fırsat eşitliği sağladığına dair inanç, ikincisi ise her ile üniversite politikasının yeterli kamusal hizmet sunumu olmadan yapılmasıyla yaşanan ekonomik ve toplumsal yıkım…
Barınma hakkı ihlalleri
2021 yılında üniversite öğrencilerinin örgütlendiği “Barınamıyoruz” hareketi, öğrencilerin insan onuruna yakışır barınmaya erişiminin kısıtlılığına dikkat çekmeye çalışsa da eyleme katılanların gözaltına alındığını ve eyleme son verildiğini gördük. Hareketin öznelerinin medyada yer almalarıyla gözler yurt imkanlarına çevrildi. Yapılan ilk düzenleme, yurtların kapasitesini artırmak oldu. Ancak bu durum, oda içerisindeki yatak sayısını artırmaktan ibaret kaldı. Kalabalık olan odalar, daha da kalabalık hale geldi. Sonuçta, sorunun üstüne küçük bir toprak atılmaktan ileri gidilmemiş oldu.
Türkiye’de Yükseköğretim Kurumu’nun verilerine göre 2022-2023 yılında üniversitelerde toplam 6.950.142 öğrenci bulunuyor. 24 Ağustos 2022 itibariyle Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı yurtların kapasitesi ise yaklaşık olarak yalnızca 800 bin. Bu sayılar, bize devletin uygun fiyatlı barınma imkanını çok sınırlı bir öğrenci kesimine sunduğunu gösteriyor. Uygun fiyatlı barınma imkanı sağlıyor olmak, Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği insan onuruna yakışan barınma hakkını da sunulduğu anlamına gelmiyor. Yurtların imkanları göz önüne alındığında durum, ideal olandan oldukça uzak.
Öğrencilerin kalabalık odalarda kaldığı, özel alana sahip olmadan, giriş çıkış saatlerinin, yemek düzeninin, temizlik sıklığının katı olarak belirlendiği bir mekan olarak Türkiye’deki yurtlar, total kurum olma özelliğini günümüzde halen gösteriyor. Özellikle kadın ve erkek öğrencilerin, heteronormatif kalıplarla mekânsal olarak ayrılması, LGBTİ+ öğrencilerin yok sayıldığını ve barınmanın toplumsal cinsiyet körü bir bakış açısıyla düzenlendiğini işaret ediyor. Öğrencilere, ki yapılan görüşmelerde daha çok kadın öğrencilere, sıkı sıkıya uygulanan yurda giriş çıkış saatleri ise hayat tarzına müdahaleye neden oluyor. Kentin sağladığı kültürel imkanlardan faydalanamamaya yol açan bu uygulama, devlet nezdinde eşit yurttaşlıktan ziyade uygun fiyatlı barınma karşılığında kontrol işlevi sağlıyor. 3 kere kural ihlali yapılması, barınma krizinin ortasında yurttan atılmanıza neden olabiliyor. Yurttan atılmış olanlar, yurt çıkmamış olanlar ve geride kalanların ise kendi başının çaresine bakması gerekiyor.
Üretilen çözümlerin en başında ise ev arkadaşları ile ev kiralamak geliyor. Ev kiralamak ve kirayı düzenli ödeyebilmek için ise alternatif yolların arandığını görüyoruz. Bu noktada ise neoliberalizmin umut vaadi olan beşeri sermaye yaklaşımının çöküşü başlıyor.
Üniversite Öğreniminin İçinin Boşalması
Öğrencilerin bir kısmı üniversitelerinin bulunduğu şehirlere gelse dahi, kira ödeyebilmek ve yaşam giderlerini karşılayabilmek adına tam zamanlı ya da a-tipik istihdam biçimlerinde emek piyasasında bulunmak zorunda kalıyorlar. Çalışmanın seks işçiliğinden tam zamanlı bir şirkette haftanın 6 günü çalışmaya, yarı zamanlı çalışmadan inşaat işçiliğine, ya da suç ekonomilerinde yer almaya varıncaya dek geniş bir spektrumu bulunuyor.
Hayatta kalabilmek için çalışan, çalışmak zorunda olduğu için de eğitimini takip edemeyen binlerce öğrenci var. Esasen üniversite öğreniminin amacı sorgulama pratiği kazanmaktır. Bu durumda barınma krizi, sadece öğrenciyi değil aynı zamanda akademinin ruhunu da krize sokuyor. Ancak öğrencilerde, artık mezun olmanın beşeri sermaye yaklaşımının iddia ettiğinin aksine fırsat eşitliği ve liyakati sağlayacağına olan inanç da, son yıllarda tüm dünyada artan, eğitimli genç işsizliği ile kırıldı. Barınma krizi öğrenciler için, kira ödeyebilmek adına üniversite deneyimini tehlikeye atan bir hayatta kalma mücadelesi haline gelmiş durumda.
Ne yapmalı?
Yapılması gereken öğrencilere ücretsiz ve kaliteli barınma imkanlarının sunulmasıdır. Yurtlar temelinde bu ihtiyaca karşılık verilemediği ortada. Öyleyse alternatif olarak öğrenciler için kira yardımının da gündeme gelmesi gerekiyor. Sonuçta barınma kriziyle elimizde evsiz öğrenciler, öğrencisiz üniversiteler ve nihayetinde de ruhsuz bir akademi kalıyor.