Aristokrat bir aileden sosyalist bir kadın kimliğine geçişini okurken böyle bir yazarımız olduğunun gururunu yaşayacak, onunla üzülecek onunla sevineceksiniz. Balcıgil, Derviş’in yaşamını yazarken belki yaşamla yüzleşmemizi de istemiştir

Unutulmayan kadın: Suat Derviş

SEVİM CEBECİ

Suat Derviş, döneminin birçok ilklerini yaşamış ve başarmış bir yazardır. Günümüzde ancak ‘Fosforlu Cevriye’ dendikçe akla gelse de bunun çok daha fazlasını hak eden bir kadın. Yaşamı çetin mücadelerle geçmiş bu kadını anlatmak çok kolay değil. Ancak Osman Balcıgil, ‘İpek Sabahlık’ adlı son romanında bu işin üstesinden gelmeyi başarmış, Suat Derviş’i bize yaşatmış.

Destek Yayınları’ndan yayımlanan ‘İpek Sabahlık’ Balcıgil’in, ‘Yeşil Mürekkep’te anlattığı Sabahattin Ali, ‘Ela Gözlü Pars Celile’de anlattığı Nâzım Hikmet’in annesi Celile Hanım gibi ilgi görmeyi hak eden bir çalışma olmuş.

Balcıgil, ‘İpek Sabahlık’ta yalnızca Suat Derviş’i değil dönemin önemli konularını ve olaylarını da ele alıyor. 1902’de İstanbul’da zengin bir konakta paşa torunu olarak gözünü açan Suat’ı olağanüstü bir yaşam bekliyordu. 1972’de ölümün kadar yaşamı, ülkenin dahası dünyanın tüm çalkantılı olaylarıyla ilişkili geçecektir. Bu yüzden Suat Derviş gibi bir yazarı anlamanın yolu dönemi de anlamaktan geçiyor. Arka plandaki olaylar bir fon oluşturmaktan öte karakterle kaynaşarak bir bütün olmayı başarıyor.

Romanın ‘İpek Sabahlık’ adını alması da ilginçtir. Suat Derviş’in ablası Hamiyet ile ilk Berlin’e gidişlerinde annesinin hediyesi olan ipek sabahlık, ölene dek kullanacağı onunla simgeleşen bir nesnedir. İpek sabahlık yalnızca bir giysi değil, geçmiştir, ailedir, annedir Suat için. Ölüğü zaman üzerinde bu ipek sabahlık örtülüdür.

Başrollerde kimler yoktur ki! Dönemin tüm edebiyat insanları Suat’ın yaşamının parçalarıdır. Çocukluk arkadaşlarından Nâzım Hikmet, Nizamettin Nazif Tepedelenoğlu, Vala Nurettin ile başlayan listeye ardından Halide Edip Adıvar, Mehmet Rauf, Zekeriya Sertel, Cevat Şakir, Sabahattin Ali...

Balcıgil, Suat Derviş’in Nâzım Hikmet ve arkadaşlarıyla Halide Edib’in ünlü Sultanahmet mitingine gitmeleriyle başlatır romanı. Henüz yirmili yaşlarda bile değildir roman kahramanları. Osmanlı paşalarının torunları olarak varsıl yaşamalarının nasıl değişeceği, ülkenin siyasi ve düşünce hayatına nasıl katkı yapacaklarından habersizdirler. Ancak genç yaşlarındaki duyarlılıkları geleceğin ipucunu vermektedir.

Osmanlı aristokrasisinden sosyalist bir kadın olma yolunda direnci, cesareti ile Suat Derviş’e hayran olmamak elde değildir Dördüncü kocası, Reşat Fuat Baraner ile tanışmasıyla yaşama bakışı da yerine oturur. Reşat Fuat Baraner’in Mustafa Kemal ile bağlantısı merak uyandıran konulardan biri. Önceki eşleri de merak uyandıran kimi konulardandır.

Suat’ın bir paşa torunu olması onu sosyalist olmaktan alıkoyamaz. Çocukluğundan beri yoksul insanların dramı ilgisini çekmiş, henüz bu bilince sahip olmadığı zamanlarda bile romanlarında bu yoksul insanların durumunu ele almıştı.

Suat Derviş, Babıali’de el üstünde tutulan bir yazarken dönemin iktidarları değiştikçe istenmeyen kişiye dönüşür. İş bulmakta zorlanır, gazetelerin kapıları birer birer kapanmaya başlar. Ülkenin içinde yaşadığı olumsuzlukları halka aktarmak suçtur artık. Ancak Suat gerçeklerin peşindedir. Bunu da fazlasıyla öder.

Berlin’e ablasıyla konvservatuvar eğitimine giden Suat, kendi yolunu çizmeyi başarır. Kusursuz Almancası ile Suzet Doli olarak yazmaya başlar. Büyük beğeni kazanır. Bu sırada ailesi yaşadığı sıkıntılarla bir yıkıma doğru sürükleniyordur. Suat, ailesinin tüm sorumluluğunu alarak mücadelesine devam eder.

Destansı bir yaşamı akıp giderken ne kadar güçlü, özverili, toplumsal mücadelede etkin ve en önemlisi de bir edebiyat insanı Suat Derviş’i gösterir bize Balcıgil ‘İpek Sabahlık’ta.

Yazının başında ilkleri gerçekleştirmiş olduğunu söylemiştik, bunlardan biri de Avrupa’ya giden ilk kadın gazeteci olmasıdır Suat Derviş’in. Boğazlar sorununun görüşüldüğü Montrö Konferansı’nda bulunup ayrıca 1923’te de Lozan Antlaşması sırasında bir gazeteci olarak orada bulunmuştur.

İlk kitabı ‘Kara Kitap’ ile başlayan edebiyat yaşamı ‘Fosforlu Cevriye’ ile doruğa ulaşır. Suat kazandığı sosyalist bilinçle birlikte yazdığı yapıtlarında toplumsal mücadelenin önemi artar. İlk dönemlerindeki romantik yanlar gittikçe törpülendikçe gerçekçilik ağır basmaya başlar. Son eşi Reşat Fuat’ın katkısı önemlidir. Daha önceki eşlerinde arayıp bulmadığı bu sahicilik Reşat’ta vardır. Reşat Fuat, Türkiye Komünist Partisi’nin önde gelenlerinden biridir.

1944 yılında “Neden Sovyetler Birliği’nin Dostuyum?” adlı siyasi incelemesiyle düşüncelerini ortaya koyar. Bu tarihlerde hem eşi hem kendi için hapis günleri görünür.
‘Hiç Biri’, ‘Ne bir ses, ne bir nefes’, ‘Buhran Gecesi’, “Fatma’nın Günahı”, ‘Gönül Gibi’, ‘Ankara Mahpusu’ gibi yapıtları birbirini izler. Suat’ın kendi hayatından izler romanlarına hep yansımıştır.

İkdam, Akşam, Hürriyet, Son Posta, Tan, Cumhuriyet gibi başlıca gazetelerde çalışmış, köşe yazıları, kadın sayfaları, röportajlar gazetecilik adına ne varsa yapmıştır.
Yeni Edebiyat dergisiyle dönemin tüm ilerici edebiyatçılarını bir çatı altında toplmayı başarmış biridir aynı zamanda Suat Derviş. Abidin Dino, Sabahattin Ali, Sabiha Sertel, Naci Sadullah, A. Kadir, Orhan Kemal, Hüseyin Avni, Zeki Baştımar, Atilla İlhan gibi... Suat, edebiyat eleştirilerini bu dergide kaleme alır.

Reşat Fuat’ın siyasi nedenlerle hapislik günlerinde, Suat’a Avrupa yolları görünür. Bu kez ablasıyla Paris’in yolunu tutarlar. Suat’a iş verecek bir gazete ya da yayın kurulu kalmamıştır Türkiye’de. Fransa’da Suat Dervish adıyla yazdığı yazılarla ve yeni romanı ‘Anakara Mahpusu’ ile beğeni kazanır. Bu da bir ilktir. Fransa’da bir Türk romanı ilk kez Fransızca olarak yayımlanır. Ünü gittikçe artan Suat’ın kitapları İspanyolca, Bulgarca gibi kimi dillere çevrilir. Dokuz yıllık bir aradan sonra eşine ve yurduna yeniden kavuşacaktır. Ancak Suat’ın yaşamında beklenmedik acılar sırasını beklemektedir.

Aristokrat bir aileden sosyalist bir kadın kimliğine geçişini okurken böyle bir yazarımız olduğunun gururunu yaşayacak, onunla üzülecek onunla sevineceksiniz. Balcıgil bize Suat Derviş’in yaşamını ortaya koyarken kimbilir belki de yaşamla yüzleşmemizi de istemiştir.