700 küsur yıl boyunca şeriatla yönetilen bir millet, kendi kendine bu düzenden vazgeçtikten ve modern hayatın nimetlerinden..

700 küsur yıl boyunca şeriatla yönetilen bir millet, kendi kendine bu düzenden vazgeçtikten ve modern hayatın nimetlerinden, laik hukuk sisteminin kendisine sağladığı imkanlardan yararlandıktan sonra, bu modern hayat tarzını bırakıp tekrar 700 yıl öncesinin o ilkel, o çağdışı sistemine geri döner mi?

Valla bence dönmez!

Dönmez çünkü borsa düşer, dolar fırlar, para pul olur, milletin geliri düşer!

İşin şakası bir yana...

Türkler, Ortadoğu ve Asya'daki hiçbir komşu millete benzemezler. Pragmatik bir millettir Türk milleti her şeyden evvel; ekonomik çıkarını düşünür.

Örneğin bu coğrafyada Müslümanlığı kılıç zoruyla değil de, kendi isteğiyle kabul etmiş ender halklardan biridir Türk halkı.

Kürtler kılıç zoruyla Müslümanlığı kabul etmişler mesela. Halit bin Velid taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmayacak kadar savaştıktan sonra o dağlık coğrafyada, boyun eğip "kelimeyi şahadet" getirmişler Kürtler ona.

Oysa Orta Asya'dan yola çıkmış Türkler, yolculuk sırasında tanışmışlar mesela Müslümanlıkla.

Müslüman olmak ileri bir hamleydi o tarihte çünkü. Doğan kız çocuklarının toprağa gömüldüğü bir anlayışa karşı kadınlara da insan muamelesi yapıyordu İslamiyet; insanlar arasında eşitliği vazediyor, herkesi Tanrının eşit kulu sayıyordu.

Türklerin Müslümanlığı kabul etmeleri, "uygarlık çemberi" teorisine çok güzel bir örnektir.

Vaktiyle Engin Ardınç'ın bir yazısında okumuştum. Onlara da rahmetli hocaları Tahir Alangu anlatmış "uygarlık çemberi"ni. Teoriye göre bazı toplumlar belirli dönemlerde bir "uygarlık çemberi"nden ötekine atlarlar. Ortaya çıkan her yeni durumda, "uygarlık çemberi" içinde yer almayı becerebilenler milletler ileri gider, bu çemberin dışında kalanlar ise yalnız-laşıp uygarlığın nimetlerinden mahrum kalırlar.

Türkler açısından meseleye bakacak olursak eğer:

Şamanizm'den İslamiyet'e geçmek ileri bir hamleydi.

Osmanlının şeriat düzeninden Tanzimat Fermanını kabul etmek ileri bir hamleydi.

Tanzimat'tan Cumhuriyet'e geçmek ileri bir hamleydi.

Cumhuriyet düzeni içinde 1946 yılında demokrasiye geçmek ileri bir hamleydi.

Mevcut düzenden Avrupa Birliği'ne girmek için çırpınmak da ileri bir hamledir.

Bu coğrafyada bunu sadece Türkler bece-rebildiler. Örneğin İranlılar yapamadı bunu, Arap yarımadasının bir sürü devleti beceremedi, diğerlerini saymaya bile gerek yok.

Burada sanırım aksayan tek şey, yani Türklerin bir "uygarlık çemberi"nden daha ilerici olan ötekine zıplamayı becerip de bir türlü "çağdaş uygarlık düzeyine" çıkmamalarının nedeni ise, bütün dünyayı aptal, kendilerini çok zeki sanmalarıdır. Bu durum dünyanın ufacık, hayallerin küçük, yaratıcılığın para etmediği, yani "bir Türk'ün cihana bedel olduğu" dönemlerde erdem, hatta doğru bile olmuş olabilir; ama senden çok becerikli, çok yaratıcı bireylerin yaşadığı uygar bir dünyada, yani "bir Türk'ün sadece sek bir Türk'ten ibaret olduğu" bir dönemde bunu herkese yutturmak biraz güç olsa gerek.

Önce bütün dünyayı aptal yerine koyuyoruz, aptal olmadıklarını anladığımız anda da, bu kez tekrar onları aptal yerine koyup dediklerine geliyoruz.

Yoksa AKP'nin Avrupa Birliği macerasını nasıl izah edeceğiz?

Kendini çok güçlü gördüğü dönemde herkesi aptal yerine koyan AK Parti, birden zoru görünce yeniden "uygarlık çemberinin" içine girmek için çırpınmaya başladı son günlerde; iyi de etti.

Allah'ın değil, demokrasinin ipine sarılmak deniyor buna.

Kurtuluş burada; doğru olan da bu zaten.

Ha bu arada Allah korusun, "uygarlık çemberinin" dışında kalmamıza sebep olacak olanlardan birinin Uğur Mumcu'nun karısı olmasına ne dersiniz peki? Sağ olsaydı mesela Uğur Mumcu (o zaman karısı milletvekili olmazdı ya neyse) acaba ne derdi 301'in bir an önce kalkmasına engel olan sevgili eşine...

Onu bilmem, ama şu anda olup bitenlere bakıp, mezarından karısına seslendiğine eminim:

"Vuruldum ey hanım, unutma beni!"