Ülkücülerin katlettiği savcı Doğan Öz’ün hayatından geriye, cesur mücadelesinin saygın anısı yanında, “Uzak Ormanda Ölen”e yazdığı, belki de kendi yaşamına ve ölümüne de göndermede bulunan dizeleri kaldı.

Uzak ormanda ölen
Savcı Doğan Öz ailesiyle birlikte. (Fotoğraf: Arşiv)

Levent Turhan GÜMÜŞ*

“Mapusane çeşmesi yandan akmaz
Orada
Varsıl yatmaz
Düşünmeyen yatmaz
Biz yatarız”

Hiç bilmezdik Doğan Öz’ün şiirler yazdığını. Dönemin edebiyat dergilerini yakından takip ettiğini, TDK sempozyumlarının katılımcılarından olduğunu, Fikret Otyam’ın, Nebi Dadaloğlu’nun, Mehmet Kemal’in arkadaşı olduğunu bilmezdik. Resimle de ilgilendiğini, Balaban’ın resimlerine maaşını yatıracak kadar resim tutkunu olduğunu da bilmezdik.

Şiirlerinden haberdar olmamızı sağlayan eşi, yoldaşı Sezen Öz ve dönemin önemli yayıncılarından arkadaşı Muzaffer Erdost’tur. Doğan Öz’ün şiirleri 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin hemen öncesinde, Mart 1980 tarihinde yayımlandı. Biz Ölmeyiz adıyla yayınlanan kitabın sunuş yazısı “Onurlu Bir Savaşçı” başlığını taşıyordu.

Sunuşu yazan Muzaffer Erdost, kitabın yayımlanmasından sekiz ay sonra kardeş acısı yaşadı. İlhan Erdost, 7 Kasım 1980 günü Mamak Askerî Cezaevi’nde hunharca dövülerek katledildi. Takip eden süreçte Muzaffer Erdost, kardeşinin adını da adına kattı ve sonraki yıllarını Muzaffer İlhan Erdost olarak tamamladı.

Muzaffer İlhan Erdost’un “Özgürlüğün dirençli savunucusu” olarak andığı Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, 24 Mart 1978 tarihinde evinin önünde pusuya düşürülerek öldürüldü. Ölümünden sonra aralarında Uğur Mumcu, Mustafa Ekmekçi gibi gazetecilerin de olduğu çok sayıda aydın, yazar ve hukukçu yazılar kaleme aldı. Vakitsiz ölümünden, onu öldürenlerin gerçek hedeflerinin ne olduğundan, tetiği çeken elin arkasındaki derin devlet yapılanmasından söz edenler oldu. En kapsayıcı, onun çok yönlü kişiliğini ortaya koyan yazılardan biri de arkadaşı avukat Veli Devecioğlu tarafından yazıldı. Devecioğlu, “Bir Masal Kahramanı” adlı yazısında onu iyi bir hukukçu, Cumhuriyet’in yürekli bir savcısı olmanın ötesinde okuyan, düşünen, yazan, sadece bizim toplumun sorunlarına değil dünyanın sorunlarına da ilgi duyan seçkin bir aydın, içten, sıcak bir dost olarak tarif etti.

***

Arkadaşlarının hüzünlü gülümsemesiyle hatırladıkları, r’leri söyleyemediği için “kağdeş” diye takıldıkları Doğan Öz, her şeyden önce bir hukuk insanıydı. Öyle olduğu, yasaları egemenlerden yana yorumlayıp uygulamadığı için bir ilden diğerine sürüldü.

İlk görev yeri Eskişehir’di. 1961 yılında Eskişehir hakim adayı olarak başladığı görevine Diyarbakır Çermik’te Cumhuriyet Savcı Yardımcısı olarak devam etti. Oradan memleketi Afyon Bolvadin’e, sonra da Konya’ya sürüldü.1960’lı yılların ortalarıydı. 1961 Anayasası’nın Demirel tarafından tartışmaya açıldığı günlerdi. Sabahattin Ali ismine getirilen yasak sona ermiş, yirmi yıl kadar sonra kitapları yeniden yayımlanmaya başlamıştı. Doğan Öz, bir edebiyat tutkunu ve adaletli olmayı her şeyin üzerinde tutan bir hukukçu olarak Sabahattin Ali dosyasını soruşturdu. Aylar süren araştırmadan sonra ilgili belgeye ulaştı. Mehmet Kemal’e söylediği biçimiyle aktarırsak “İncecik bir dosyayla” karşılaştı. Birçok usül yanlışlığı yapılmıştı. İddianame yoktu. Sabahattin Ali savcı fezlekesine dayanılarak mahkûm edilmişti. Konya, irticai faaliyetlerin yoğun olduğu bir ildi. Sonraki yıllarda Hizbut Tahrir’le ilişkisi açığa çıkacak olan Mücadele Birliği Cemiyeti’nin kapatılması için dava açtı. Bunun üzerine Konya’da ne kadar gerici, dinci ve milliyetçi örgütlenme varsa kendisine karşı harekete geçti. Hem ülkücüler hem de Komünizmle Mücadele Derneği, Mücadele Birliği Sancakları gibi İslamcı cenahın temsilcileri tarafından hedef tahtasına konuldu. Yeniden Milli Mücadele dergisi kendisine yönelik “Melun Savcı”, “Doğan Öz’ün Marifetleri” gibi başlıklar attı. Doğan Öz, sağcı gerici cenahın radarındaydı artık.

1970 yılında, Türk Hukuk Kurumu tarafından yılın hukukçusu seçildi. Ardından da Elazığ’a sürüldü.12 Mart’ın ilerici ve devrimcilere yönelik zulmünün olanca şiddetiyle sürdüğü yıllardı. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı isteniyordu. “Ölüm cezasının, insanın en temel hakkı olan yaşama hakkının özünü yok eden bir ceza olduğu, çağdaş suç ve ceza anlayışına temelden ters düştüğü düşüncesiyle” kaldırılmasına yönelik bir kampanya örgütledi. Bu yüzden soruşturmaya uğradı, kınama cezası aldı. İnebolu’ya sürüldü. İnebolu’dayken, 12 Mart’ın “demokrasinin üstüne şal örtmek”le ünlü Başbakanı Nihat Erim tarafından yetkilendirilen Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin (DGM) kapatılmasına yönelik imza kampanyası başlattı. Gerekçesi netti, mahkemelerin bağımsızlığı ancak hakimlerin bağımsızlığı ile sağlanabilirdi. Oysa DGM’de görev yapacak hakim ve savcıların seçimi siyasi iktidara bırakılmıştı. Siyasi iktidar tarafından atanan bir yargıç bağımsız ve tarafsız olamazdı. Dolayısıyla DGM’lerin bağımsızlığından, tarafsızlığından söz edilemezdi. Bu yüzden de adalet kurumlarına ve ilkelerine gölge düşüren DGM’ler kapatılmalıydı.

***

İdam cezalarının kaldırılmasına yönelik imza kampanyasından sonraki bu son girişimi devletteki “derin” yapılanmanın dikkatini çekmiş olmalı ki ödülü Uşak’ın Karahallı ilçesine sürülmek oldu. Ancak buradaki görevi de çok sürmedi. Birkaç ay geçmeden “Kimsesizlikle yürüyen Kürt oğlu”ların “Yiğit oğlu Kürt oğlu”ların memleketi Mardin’e tayini çıktı. Burada da fazla kalmadı. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) “Bütün ilişkilerinin kontrol edilmesi” içerikli yazısıyla birlikte Denizli’ye sürüldü.

1975 yılı mart ayı sonlarıydı. CHP-MSP koalisyonu sona ermiş, demokrasi tarihimizin en gerici koalisyonlarından biri olan Birinci Milliyetçi Cephe (MC) hükümeti iktidarı devralmıştı. Süleyman Demirel başkanlığında kurulan, Adalet Partisi (AP), Milli Selamet Partisi (MSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Cumhuriyetçi Güven Partisi’nden (CGP) oluşan koalisyonun göreve başlamasıyla birlikte solcu öğrenci ve aydınlara yönelik saldırılar yoğunlaştı. Doğan Öz, sayısı her gün artan cinayetlerde devlet içinde yuvalanmış karanlık bir örgütün parmağı olduğundan kuşkulanıyor, Ülkü Ocakları ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin “Özel Harp Dairesi” adı verilen örgütlenme ile iltisaklı olduğunu düşünüyordu. Araştırmalarını derinleştirdi. Denizli valisi başta olmak üzere partizanlık yapan devlet görevlileriyle anlaşamıyordu. Polisin gözü üzerindeydi. 1977 Temmuz’unda, “Hakkında gerekli idari ve adli kovuşturma yapılması” talebiyle “Adalet ve İçişleri bakanlıklarına yazılan bir yazı” sonucunda yeni ve son görev yeri olacak olan Ankara’ya tayin edildi.

Göreve başlamasından kısa süre sonra ülkenin içine girdiği kaos ortamını daha da derinleştirecek olan İkinci MC hükümeti kuruldu. Aydınlara, sol görüşlü öğrencilere, sendikacılara, öğretmenlere ve öğretim görevlilerine yönelik saldırılar yoğunlaştı. Doğan Öz, Genelkurmay Harp Dairesi’ne bağlı olarak çalışan kontrgerilla faaliyetinin siyasal planda MHP ve onun kadrolarınca yönetildiğini, amacın bütün kurumlarıyla faşizmi kalıcılaştırmak olduğunu vurgulayan bir raporu dostları aracılığıyla Bülent Ecevit’e sundu ama beklediği geri dönüşü alamadı. Aynı günlerde suç işleyen ülkücülere yönelik yürüttüğü soruşturmalar nedeniyle bizzat MHP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Okuyan ve MHP Grup Başkanvekili İhsan Kabadayı tarafından “Solcuları koruyup kollamakla ve ülkücü hasmaneliğiyle” suçlandı. Arabasının lastikleri bıçaklandı. “Kızıl İt” diye itham edildi, “Maoist ve komünist uşağı” olmakla yaftalandı; yetmedi, “aklını başına almazsa en sevdiklerinin ölümünü görebileceğiyle” tehdit edildi. Tehditlere rağmen mücadelesinden vazgeçmedi çünkü “Gencecik insanların otomatik silahlarla çöğürler gibi biçildiği” günlerden geçiliyordu.

***

Olan bitene kayıtsız kalmadı Doğan Öz ama sadece siyasi cinayetlere değil, iktidara yakın olanların toplum adına üretilmiş değerleri yağmalamasına da tepki gösterdi. 1969 tarihli, “İsmail Bey’in Ayrılışı” adlı şiirinde yazdığı gibi davrandı. “Adaleti tevzi etmede fukaranın anasını belleyenlerden” olmadı, “bir adaleti bin ibadete bedel” gördü. Denizli’de savcı yardımcısıyken Necmettin Erbakan’ın kardeşi Akgün Erbakan ile ilgili yolsuzluk dosyasını ortaya çıkarmıştı. Ankara’ya tayin edildikten sonra da Denizcilik Bankası Kızılay şubesince Süleyman Demirel’in kardeşi Hacı Ali Demirel’e verilen usulsüz kredi olayını soruşturdu. Sistemin çarkına çomak sokan tavrıyla sınırları zorlamıştı. Yolun sonuna gelinmişti. Sürgünlerle bildiği doğruları uygulamaktan vazgeçecek biri değildi Doğan Öz. Mardin’deyken bir önceki görev yeri olan İnebolu’da kalmış çocukları için kasete okuduğu “Mektup”ta yer alan, “Anneniz ve ben yalnız insanları sevdik, yalnız toplumun mutlu olmasını istedik, yalnız kendimizden verdik” cümlesi onun kısa ama onurlu hayatının  özetidir.

Yitirdiğimiz birçok aydın, değerli devrimci gibi öldürüleceğini biliyordu. Soğuk, karlı bir Mart sabahı eşine ve çocuklarına başına bir şey gelirse dik durmalarını öğütleyerek ayrıldı aramızdan.

Doğan Öz’ün hayatından geriye, cesur mücadelesinin saygın anısı yanında, “Uzak Ormanda Ölen”e yazdığı, belki de kendi yaşamına ve ölümüne de göndermede bulunan dizeleri kaldı:

“O gün dost eş kardeş yakın uzak komşu
Tırpana makineye türkü söyletip
Kurtuluşu duyuracak uluslara
Uzak ormanda ölen kente dökecek
Özleminin sevincini yağmurla.”

*Yazar