‘Vavien’ filmi hem çok iyimser hem de gayet kötümser bir finale sahip; insanlığın tarihi olarak, geldiği yere benziyor. Her şey mümkün...

‘Vavien’ filmi hem çok iyimser hem de gayet kötümser bir finale sahip; insanlığın tarihi olarak, geldiği yere benziyor. Her şey mümkün... Cinayet de, barış da...


Vavien Coen kardeşlerden bildiğimiz bir tarzı alıyor ama ona bir de takla attırıyor. Ve bence Coen’lerden daha iyi bir şey çıkıyor ortaya. Coen’lerin filmleri fazla düz ve fazla mizantropik (insan sevmez) duruyor ‘Vavien’ in yanında. Çünkü Vavien beş para etmez bir adamı alıyor, birçok korkunç şeyi yaparken onu izliyor ama sonra öyle bir yerde bırakıyor ki (hem onu hem de seyircisini), ne düşüneceğimizi şaşırıyoruz. Bana bu şaşkınlık iyi geldi.
Şöyle ki filmin içi boş hatta içi miçi olmayan kahramanı Celal (Engin Günaydın) ve ailesi gerçek olsalar ve tesadüfen filmin final sahnesindeki halleriyle onlarla tanışsam, yaşamlarına özenebilir , “işte basit ve mutlu Anadolu insanımız!” diye onları bağrıma basmak isteyebilirim. Çünkü bir pikniği gösteren bu final sahnesinde abisi ve oğluyla çok samimi bir diyalog içinde olan bir adamı, onu seven karısını vb. görüyoruz.
Mutlu son! Ama film boyunca mutsuzluk ve kötülükle dolu bir hayat görmüştük. İşte Vavien’i değişik kılan da bu. Bu, derin kasabanın sırlarını ifşa eden tarzda bir film değil, bin bir zorluktan geçerek hak ettiği mutluluğa kavuşan aile filmi değil, her şeyi karanlık bir nokta da bırakan klasik entelektüel film değil… Bu, Vavien!

BİR CİNAYETİN PLANI
‘Vavien’ ne acayip bir isim bir Türk filmi için. Seyirciye sanki, beni seyretmeye gelmeyin diyen bir isim. Elektrikçilikte bir terimmiş, koridorlardaki ışığı bir noktada yakıp başka bir noktada söndürebilen devrelere denilirmiş. Filmin neden bu adı aldığına seyrettikten sonra siz karar verin. Film mahalli, Tokat’ın Erbaa ilçesi. Herkesin herkese yalan söylediği, erkeklerin karılarını aldattığı, pavyon kadınlarının kasabanın salak esnafını keklediği, kadınların eşlerinden para sakladığı, kayınpederlerin damatlarından nefret ettiği ve daha birçok insani zaafın, kabul edilebilir boyutlarda hüküm sürdüğü bir kasaba Erbaa. Ama filmin kahramanı Celal bu sınırların ötesine geçecek denli sorunlu biri.
Bir cinayeti planlayacak ve uygulamaya koyacak denli ciddi bir vaka Celal. Ama Celal bile biraz hakiki sevgiye maruz kaldığında, toplum tarafından kabul gördüğünde ve ekonomik güvence edindiğinde az çok sevilebilir bir insan olabiliyor. Ama geçmişte yaptıklarını da unutmamız mümkün olmadığı için bu yeni Celal’e temkinli yaklaşıyoruz. ‘Vavien’ hem çok iyimser, hem de gayet kötümser bir finale sahip. İnsanlığın tarihi olarak geldiği yere benziyor Vavien’in finali. Her şey mümkün, cinayet de, barış da.
Vavien’i yılın en iyi filmlerinden biri olarak görebiliriz. Engin Günaydın, Binnur Kaya, Settar Tanrıöğen, Ercan Kesal ve Serra Yılmaz çok iyiler. Binnur Kaya’nın karikatürün sınırlarında duran oyunculuğu özellikle çok ‘vavien’. Tebrikler Taylan kardeşler!

Gezici Festival’in ardından...
Bir festival daha bitti. Ve ne Artvin eski Artvin ne biz eski biziz. Nice nice yıllara Gezici Festival!
Gezici festival Türkiye’yi kendisini dönüştürerek yoluna devam ediyor. Bilindiği gibi bu yıl ilk kez Artvin’deydik. Festival sayesinde biz de  kolay kolay gidemeyeceğimiz şehirlerimizi ve oranın insanlarını tanıyoruz. Yeşil Artvin Derneği’nden döner salonu işletmecisi Ferhan Beken’i tanımak, onun uluslararası bir madencilik şirketine karşı verdiği mücadeleden galip çıkmaktan dolayı taşıdığı gururu görmek bile Artvin yolculuğumuzu yeterince değerli kılardı doğrusu.
Ama çok daha fazlası vardı her Gezici’de olduğu gibi. Eski dostlarımızı yeniden gördük, yenilerini edindik. Derviş Zaim’le senaryo öğrendik, Nisi Masa ekibi, Fırat Yücel ve Senem Aytaç’la film “okuduk”, akşamları tulum dinledik, Luksus gurubuyla tanıştık ve iyi filmler seyrettik.

ARTVİNLİLERİN COŞKUSU
‘Bükreş’in Doğusu’ filmiyle tanıdığımız Corneliu Porumboiu’nın ‘Polis, (s.)’ adlı filmi hem Siyad jürisi hem de ana jüri tarafından en iyi film seçildi. Porumboiu’nun filmi hakkında çok olumlu şey duymuştum, beklentim yüksekti ama hayal kırıklığına uğradım ve filmi seyrederken sıkıldım. Bir polisin vicdanıyla, kariyeri arasında sıkışmasını anlatıyor film. Ve bir iktidar aracı olarak dile dikkat çekiyor.  Porumboiu şunları söylemiş dil hakkında: “Kelimelerin arkasında sözlük var, oysa eskiden kelimelerin arkasında Tanrı vardı, ama bu, filmimdeki karakterlerin artık erişemediği bir dünya”. Doğrusu bu sözler bana hiçbir şey söylemiyor.  Eskiden dediği ne zaman? Kelimelerin arkasında Tanrı vardı demek ne demek? Bu tip laflarla kastedilen hissiyatı anlıyorum ama kastediliş biçimi bana o kadar yabancı ki! O hissiyat da bireyle devlet arasındaki yabancılaşmaya işaret ediyor ve bunu bir Marksist çok daha güzel anlatabilirdi. Ama Doğu Avrupa’nın eski “sosyalist” ülkelerinde Marksistlere rastlamak çok zor. Sağ olsun ‘sosyalist’ devlet, herkesi kendisine yabancılaştırmayı başarmıştı. Bakalım, kapitalizmden de aynı başarıyı beklemekten başka çaremiz yok.  Paramboiu’nu filmi bence çok basitti, tek bir fikre dayanıyordu ve fazlaca teorik önermelerden yola çıkarak yapılmıştı. Film, duygusal iletişim kurmayı en azından benle beceremedi. Ama filmi hiç beğenmediğim gibi bir durum da yok.
Kore asıllı Fransız yönetmen Ounie Lecomte’un özyaşamöyküsel filmi ‘Yepyeni Bir Hayat’ da sorunları olan bir filmdi. Kimi zaman çok tahmin edilebilir biçimde ilerliyor, insanı pek şaşırtmıyordu. Ama anlattığı öykü çok dokunaklıydı ve beni etkiledi. Tabii, bunda filmin yönetmeniyle tanışmak ve filmin büyük ölçüde onun kendi hikayesini yansıttığını bilmek de önemli rol oynadı. Babası tarafından bir yetimhaneye bırakılan 9 yaşındaki Jinhee’nin hikâyesi gördüğüm kadarıyla Artvin seyircisini de çok etkiledi. Diğer filmlere değinmeye yerim kalmadı ama onların da hepsi belli bir düzeyin üstündeydiler.

Başka Dilde AŞK:Zor aşk, zor iş
Kırık dökük hayatlara pırıl pırıl reklam estetiği…
BİRİNİN mesleği durmadan konuşmak, diğeri ise dilsiz.  Zeynep bir çağrı merkezinde çalışıyor, Onur ise aslında web tasarımcısı olmasına rağmen kütüphanecilik yapıyor.
Onur’un mesleğini yapmama nedeni engelli olmanın insan ilişkilerinde çıkaracağı sorunlarla boğuşmak istememesi.

KİŞİLİK SORUNLARI
Onur’la Zeynep bir partide tanışıyorlar ve hiç konuşmayan Onur, laf dinlemekten boğulmuş Zeynep’e ilaç gibi geliyor. Ama tabii ki mutlu aşk yoktur. Üstüne üstlük özel koşulları da olan bir aşktır bu. Zeynep’in arkadaşları, sağır bir çocuklukla birlikte olmasını Zeynep’e, belki de kendilerine yakıştıramazlar.
Zeynep bir yandan ilişkisi için mücadele ederken diğer yandan da iş yerinde insani koşullarda çalışabilmek için bir mücadeleye girişir. Onur’un bu mücadeleye katkıda bulunmaya çalışması, asabi kişiliği nedeniyle, daha büyük sorunlara yol açar.
Baş rollerde Saadet ışıl Aksoy ve Mert Fırat çok iyiler. Önemli konuları ele alan, eli yüzü düzgün bir film ‘Başka Dilde Aşk’. En önemli kusuru fazla reklam estetiğine dayalı oluşu.
Bu kadar kırık dökük hayatlar süren insanların yaşadıkları ortamların bu kadar pırıl pırıl olması insanı rahatsız ediyor ve filmin kahramanlarından uzaklaştırıyor.
‘Başka Dilde Aşk’ en son Bursa İpek Yolu Film Festivali’nde Siyad jürisi tarafından ‘en iyi film’ seçildi, ayrıca ana jüri Saadet Işıl Aksoy’u en iyi kadın oyuncu ödülüne layık gördü.