Vay canına, 12 yıl geçmiş aradan... Ben yazmaya başladığımda 10 yıl öncesi, anımsadığım kadarıyla o sıralar 3 bin 500 dolaylarında satıyordu BirGün; şimdi şu aldığı yola, ulaştığı aşamaya bak... Bunun ana nedeni, yaşanan süreçte, baskıcı-buyurgan siyasal erke ve yönetimine ödün vermeksizin karşı durması en başta; ucuz yollu duruşlara başvurmadan, düşünsel boyutuyla üst düzeyde tutarak anlatımını; tüm yazarı çizeri, çalışanları ve okuyucusuyla...

Bir “birliktelik” durumu, bunu sağlaması bir bakıma kısaca...

Eh, bunca zamandır kenarından köşesinden tutmaya değil de tutunmaya çalıştığım BirGün’e benim de katkılarım vardır azıcık da olsa değil mi? E, diyeceksiniz ki “nasıl olmaz bunca yıldır yazıyorsun sen de”; ama öyle değil. Benimki başka. Şöyle: Diyelim ki bir turnedeyim ya da bir yerden bir yere gidiyorum. Bakarım orada- o noktalarda gazetemiz var mı?... Yoksa, açarım telefonu sevgili İlker Yaşar’a: Bandırma’nın şurasında satılmıyor gazete... Yalova’da İDO’da yok. Edremit’te şu bayiye gelmiyor... Ankara’da... Ve İlker hemen ilgilenir dağıtımla... Yıllardır bu bildirimlerimden duyduğum mutluluk azımsanmayacak boyutta. Bir de işin diğer yönü  var. Soruyorum: “Okuyor musun BirGün?” Kimilerinden gelen yanıt:

“İnternetten...”

“Ha canım kardeşim bak olmadı!” diyorum bu kez; “Ben de internetten bir sürü gazeteyi izliyorum ama bu gazeteyi almalısın!.. Sen her gün BirGün al, lütfen...”

Böyle geçiyor BirGün’le yaşamım işte...