Putin ve Şi’nin, Batı’ya şüpheyle bakan, muhafazakâr seçmen tabanları var. Ancak Şi’nin yolsuzlukla mücadele politikası ve askerin siyaseten güçlenmesini önleme çabası, Putin’le farklılaşılan iki önemli noktaya işaret ediyor.

Wagner ayaklanması ve Rusya-Çin ilişkileri
Fotoğraf: Depo Photos

Joseph TORIGIAN

24 Haziran günü, Wagner’in paralı askerleri Moskova’ya yürüyorlardı. Rusya Devlet Başkanı ve çevresindeki yönetici elitler olup bitenleri endişe içinde takip ediyorlardı. O esnada Çin’deki bazı yöneticilerin de endişe içinde olduğunu düşünmek güç değil. Ukrayna Savaşı’nın başından beri Çin bir tür “denge politikası” yürütüyor ve Putin’in müttefiki olmayı sürdürüyor. Bir yandan Rusya’ya ihtiyacı olan ekonomik desteği verirken, aynı zamanda komşusunda yaşanabilecek herhangi bir “istikrarsızlık” durumunda kendini koruyacak mesafeyi korumaya çalışıyor. Rusya’da yaşanacak olası bir darbe, Çin’in yürütmeye çalıştığı diplomatik dansı altüst edebilir ve Pekin yönetiminin başına yeni dertler açabilir.

ÇİN NE DÜŞÜNÜYOR?

Pekin yönetiminin zihninden geçenleri tahmin etmek güç, çünkü konuya dair verilen resmi demeçler oldukça kısıtlı oldu. Rusya, kendi medyası gibi Çin medyasının da devlet kontrolünde olduğunu biliyor. Tarihsel olarak ele alındığında, Çin medyasında yazılıp çizilenleri Rusya’nın kendi imajı açısından önemsediğini biliyoruz. Bu yüzden Çin yönetiminin medyada ne gibi haberler yapıldığını yakından takip ettiğini, istenmeyen bir durum ortaya çıktığı takdirde Rus diplomatlardan tepki çekeceğini tahmin etmek güç değil.

Diğer yandan, olan biten karşısından Pekin yönetiminin gerçekten endişelendiğine dair ipuçları görmek mümkün. Siyaset yorumcusu Hu Şijin, daha sonraları sildiği bir twitter mesajında şöyle yazıyordu: “Prigozhin’in silahlı isyanı Rusya’daki siyasi dengeleri altüst etti. İsyanın sonucu ne olursa olsun, Rusya hiçbir şey olmamış gibi davranamaz, her şey olduğu gibi kalamaz.” Benzer şekilde Çin Komünist Partisi’nin Merkezi Propaganda birimi tarafından yönetilen China Daily gazetesi de yaşananları haberleştirirken iki Çinli akademisyenden “endişeleri dile getiren” alıntılar yaptı.

Bu tür yorumlar, Pekin yönetiminin Moskova’ya “kendine çeki düzen vermesi” adına mesaj gönderdiği şeklinde yorumlanabilir. Dünyanın geri kalanı açısından ise ortaya çıkan bu dinamik, Çin ve Rusya yönetimlerinin nihayetinde iki ayrı iradeyi temsil ettiğine dair bir hatırlatma olarak kabul edilmeli. Pekin yönetiminin “ne olursa olsun” Moskova’ya ayak uydurmayacağı dünyaya anımsatılmış oldu.

Tabii Çin hükümeti, stratejik ortaklıkta “endişelerin hüküm sürdüğü” söylemlerine paye vermek de istemiyor. Çin devleti kontrolündeki diğer bir gazete olan Global Times, Batı’da çıkan haberleri yalanlamakta gecikmedi. Söz konusu haberlerde Çin’in Putin konusunda “yanlış tercih” yaptığı tezleri öne sürülüyordu. Bu iddiaların “Çin-Rusya ilişkilerine hasar verme maksadıyla” ortaya atıldığı söylendi.

PUTİN’E DESTEĞİ ETKİLER Mİ?

Çin hükümeti, Rusya’da istikrarın sürmesi adına nihai çözümün Putin’den geçtiğini düşünüyor ve Putin yönetimini ikili ilişkilerin mihenk taşı olarak görüyor. Çinli yorumcular Putin’in isyan karşısında zafer ilan etmekte gecikmediğini, sorunun “kan dökülmeden” çözüldüğünü yazdılar. Bir bakıma haklılar da. Batılı yorumcular da Putin’in bu krizi hasarsız atlatacağı kanısındalar.

Fakat her şeye rağmen, yaşanan ayaklanma nihayetinde “utanç verici” bir hadise olarak algılandı.

Rusya açısından ele alındığında, Ukrayna savaşı özelinde Çin’in son derece önemli bir müttefik olduğu açık. Moskova’daki yetkililer, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Putin’e desteğini net bir biçimde tekrar vurgulamasını bekleyecekler. Yakın ilişkiler kurulduğu geçmiş hadiselerde bu desteğin “beklendiğini” ve “önemsendiğini” gördük. Örneğin, 1957 yılında Nikita Kruşçev, darbe girişimini güç bela bastırmıştı ve zaferini tebrik eden Çin yönetimine minnettar olduğunu ifade etmiş, Çin’e nükleer silah vereceğini söylemişti.

Wagner isyanı bir süre daha devam etseydi Çin ne yapacaktı? Bunu da düşünmekte fayda var. Tarihe bakacak olursak, Çin’in müdahil olmayı değerlendireceğini düşünmek mümkün, fakat bu seçeneğin yaratacağı büyük güçlükler de hesaba katılmalı. Örneğin, 1991 yılında Sovyet yanlıları, dönemin Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’a karşı darbe girişiminde bulunmuşlardı. Pekin’deki bazı liderler darbecilere ekonomik destek verilmesi seçeneğini savunuyorlardı. Sovyet şüpheciliği ile bilinen Çinli lider Deng Şiaoping bu planlara engel oldu ve darbe girişimi başarısız oldu.

Bugün gelinen noktada birçok Çinli Rusya’ya bakıp, halen ne gibi ortak yanları olduğunu merak edebilir. Putin ve Şi Cinping, Batı’ya şüpheyle bakan, muhafazakâr seçmen tabanlarına hitap ediyorlar. Diğer yandan, Şi’nin yolsuzlukla mücadele politikaları ve askerin siyaseten güçlü hale gelmesini önleme çabası, Putin yönetimiyle farklılaşılan iki önemli noktaya işaret ediyor.

Çinliler, Rusya’da yaşanan bu olaydan sonra kendi siyasi sistemleriyle gurur duyacaklardır. Çin’de bu tür bir ayaklanma yaşandığını hayal etmek güç, tabi bunu açıktan dillendirip böbürlenmemek de iyi bir fikir olacaktır.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Conversation