"Sünni milliyetç

"Sünni milliyetçiler bir Arap krallığı istiyordu, Şiilerse İslami bir şeriat devleti; kuzeydeki Kürtler bağımsız bir Kürt devletinin peşindeydi. Musul, Bağdat ve Basra'nın birleştirilmesi konusunda herkes hemfikirdi ama gerisi yağmur mevsimindeki toprak kadar çamurluydu".
İngilizlerin Çöl Kraliçesi olarak adlandırdıkları Gertrude Bell, 1918'de Irak konusunda bu satırları yazarken Irak'ın sınırlarını çizmenin "eğlenceli bir oyun"dan farksız olduğunu söylüyordu. Bell, Arap kabilelerini örgütleyerek Osmanlıyı arkadan vurmakla suçlanan, ünlü ajan Arabistanlı Lawrence olarak bilinen T.E Lawrence'nin hocasıydı.
O yıllarda tüm Ortadoğu'daki sınırları ve İngiliz emperyalizminin rotasını çizen Victorian ahlakın savunucusu "erkek" kadınlardandı Bell. Tıpkı, ABD'nin yeni dışişleri bakanı "beyaz ve erkek" Condi gibi. Bizim tarihimizde Ajan Lawrence hep ön plandadır. Ama Lawrence, Gertrude Bell'in yanında çocuk kalır.
Bell'in o günlerde yazdıkları ile bugün yaşananlar arasında çok bir fark yok. Seçimlerin ardından Irak'ta ortaya çıkan manzara benzer talepleri kapsıyor. Farklı bir çerçevede İngilizlerin yerini ABD almış durumda. Şiiler, Kürtler, Sünniler sanki tarihin dondurduğu talepleri yeniden öne sürüyor. İngilizler, Hindistan'a giden ticaret yolları ve petrolü denetlemek için Ortadoğu'yu parsellerken bugün ABD Basra Körfezi ve petrolün güvenliğini amaçlıyor.

Aradan geçen 90 yılda ABD'nin Irak'ı işgalini sadece ekonomik nedenlere dayandırmak sorunu açıklamaya yetmiyor. ABD hukuk, adalet, insan hakları uluslar arası kurumlar gibi kavram ve oluşumları hiçe sayıp eşitsiz güç kullanarak yerle bir ediyor. Yani bu tür bir hareket tarzında ekonomik sömürünün yanına, kendi hegemonik ve ideolojik perspektifini dünyaya kabul ettirmek, zihinsel olarak köleleştirmek anlayışı yatıyor.
Bugün ABD işgalini eleştirirken, 1918'de İngilizlerle birlikte hareket eden, onlar olmadan yapamayan Arap kabileleri gibi, şimdi de Irak'ta ABD olmadan yapamayanlar var. Iraklı Kürtleri bir yana koyarsak, işgalin başından bu yana ABD'ye sessiz bir direniş gösterip "hesap gününü" bekleyen Şiilerin seçim sonuçlarına göre artık o hesabı görmesi ve hükümet kurulduktan sonra ABD'ye "çekilin" demesi gerekiyor. Ama şu ana kadar siyasete karışmadığı ve velayet-i fakih ilkesini kabul etmediği iddia edilen Büyük Ayettulah Sistani birçok konuda, hatta seçimlere katılma yönünde fetva verirken, işgalin sona ermesi konusunda tek söz etmiş değil. İşgalcileri eleştirirken, işgalin yaşandığı yerlerdeki insanların duyarlılıkları da önem kazanıyor. Yani Arap halklarının, Iraklı Şiilerin dönüp kendilerine bakmaları ve hesaplaşmaları gerekiyor.
İşgali sadece Irak'ta mahkum etmek yetmiyor. Her türlü işgali zihinlerde yıkmak, zihinlerimizde normalleşmesini, olağanlaşmasını engellemek gerekiyor. Çünkü olağanlaştığı oranda diğerlerinin, yani savaş yanlılarının sesleri daha çok çıkıyor. Ve seslerinin fazla çıktığı oranda yalanların üstü örtülüyor. Bu yüzden, unutmamak, unutturmamak, adaletin olmadığı yerde barışın da olmayacağını söylemek gerekiyor. Örneğin Şarm El Şeyh'de İsrail işgalinden tek kelime edilmeden barış anlaşması yapılmaya çalışılıyor.

Uzun süredir mütevazı çabalarla çalışan ve farklı bileşenleri içeren Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) savaş ve işgallere hayır demeye devam ediyor. Bu çerçevede 19 Şubat cumartesi günü Taksim Hill Oteli'nde "Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslar arası Buluşma" gerçekleşiyor. "Irak'ta işgale son" başlıklı oturuma konuşmacı olarak Barbarlar Çatışması'nın yazarı Gilbert Achar, İsrailli barış aktivisti Sahar Franses, Nuray Mert, Nevin Sungur ile birlikte katılıyoruz. "Küresel Barış, Küresel Adalet" bölümünde ise Amerikan Asker Aileleri Konuşuyor Örgütü'nden Dr. Anne Roesler, Irak Öğretim Görevlileri Birliği'nden Isam El Rawi, Mehmet Güleryüz, Murat Çelikkan ve Mehmet Soğancı konuşacak. 20 Şubat Pazar günü ise Sahar Franses ile birlikte İzmir BAK'ta olacağım.
Doğumunun 60. yılında Bob Marley ustayı anarken bugün ve her daim önemli olan sözleriyle selamlamak gerekiyor:
"Uyan, ayağa kalk!"*