Ulus'ta Ankara'nın yoksul insanlarının orta yerinde patlatılan bombanın ardından, "terör kimden ve nereden gelirse gelsin..." başlıklı bildiriler birbirini izliyor. Bunlardan birine ben de imza verdim. Yine de ortada bir sorun var gibi...

Ulus'ta Ankara'nın yoksul insanlarının orta yerinde patlatılan bombanın ardından, "terör kimden ve nereden gelirse gelsin..." başlıklı bildiriler birbirini izliyor. Bunlardan birine ben de imza verdim.

Yine de ortada bir sorun var gibi...

Solun bu ve benzer durumlardaki refleksi, eylemin gerisinde provokasyon aramaktır. Olay ilk elde, derin devletle ilişkili bir odağın karanlık hesaplarıyla ilişkilendirilir. Haksız da sayılmaz solcular. Bu ülkenin yakın tarihi, 6-7 Eylül olaylarından 1 Mayıs 77 katliamına, Susurluk'tan Şemdinli'ye uzanan kanlı bir provokasyonlar dizisiyle karartılmıştır. Her birinde de devletin uğursuz bir köşesine yuvalanmış kadrolu/kadrosuz personelin şu ya da bu ölçüde parmağı vardır.

Peki ya Ulus olayı böyle değilse?

***

Ulus'taki katliamın kriminal boyutları yeterince açıklık kazanmadı.

Ortada vücudu bütünüyle parçalanmış bir şahıs var, canlı bomba olduğu söylenen... Geçmişte TİKB ile ilişkili imiş. İki yıl cezaevinde yattıktan sonra Avrupa'ya gitmiş. Sonrası meçhul. İddialara göre, bu süreçte PKK ile ilişkilenmiş.

Bu tabloya bakıldığında, olayın siyasi varlığı artık neredeyse kuşkulu TİKB ile ilişkisi olmayacağını anlamak zor değil.

Ya PKK ilişkisi?

Son bir kaç haftadır Türkiye'nin muhtelif yerlerinde birbiri ardısıra A-4 patlayıcıları yakalanıyor. Bunların Irak menşeli olduğu, Saddam ordusunun depolarından temin edildiği, PKK'nın eline geçtiği ve sınırdan Türkiye'ye geçirildiği epeydir yazılıp çiziliyordu.

Bilindiği gibi PKK, bir zamandır yürürlükte olan tek taraflı ateşkesin cumhurbaşkanlığı seçimine kadar sürdürüleceğini ilan etmişti. O süre doldu. Henüz örgütten ateşkesin bittiğine dair bir açıklama gelmemişse de, bundan önceki benzer durumlarda herhangi bir açıklama yapılmaksızın eyleme geçildiğini biliyoruz.

Uzatmayalım... 'Canlı bomba eylemi PKK'nın işidir' demek için hem erken hem de daha önceki benzer eylemlerde olduğu gibi örgüt tarafından üstlenilmedi ama kabul etmek gerekir ki, orta yerde katliamın PKK tarafından gerçekleştirilmiş olabileceğine dair emareler var.

Peki bu iddia, bu kuşku, bir gerçek olarak karşımıza çıkarsa?

***

Genellikle başvurulan bir yöntemle, eylemin siyasi sonuçlarından yola çıkarak kimin yaptığına ulaşmaya çalışsak...

Evet, Türkiye'nin seçim dönemine girdiği, üstelik DTP'nin bağımsız adaylar vasıtasıyla Meclis'te grup oluşturmaya çok yakın göründüğü bir süreçte, Kürt hareketini topyekûn töhmet altında bırakacak bir eylemi PKK niye yapsın, diye düşünülebilir. Yoksul ve masum insanların bombalanmasının, Kürt hareketinin Meclis'teki muhtemel varlığının, kamuoyu nezdindeki meşruiyetine gölge düşürmekten başka bir işe yaramayacağını kestirmek zor değil.

Öte yandan, korku ortamından beslenen otoriter rejim arayışı içindeki çevrelerin ekmeğine yağ süreceği de aşikâr. Ama bütün bunlar konuya Türkiye'den bakan bir rasyonalitenin argümanları...

Bu sürecin Kuzey Irak'tan nasıl göründüğü ise yeterince bilinmiyor. Kaldı ki, Kürt politikalarını Kuzey Irak'taki hareketin bütününden, yani KDP'den, dahası ABD'den bağımsız düşünmemiz pek mümkün değil. Dolayısıyla, Türkiye'deki Kürt sorununun artık bir 'Ortadoğu sorunu' olduğu kabul edildiğinde, Ulus'ta patlayan bombanın bölgedeki siyasal sürece bir müdahalenin aracı olup olmadığı da tartışılmak zorunda.

Evet, Yeni Şafak'ta İbrahim Karagül'ün altını çizdiği, "Kuzey Irak'a girersen başına bunlar gelir" ile "Kuzey Irak'a girmezsen bunlar olur" tehdidi, bu aşamada eşit ağırlıktadır. Ama dikkat: Eşit ağırlıkta!

Henüz erken, dolayısıyla riskli de olsa, yine aynı soruyu soralım...

Ulus'taki katliam, Kürt sorununu Ortadoğu ölçeğinde uluslararasılaştırmayı hedefleyen PKK ile ilişkiliyse tavrımız ne olacak?

Kürt sorunu karşısında siyasi tutumunu 'barış içinde bir arada yaşamak' üzerinden tarif eden Türkiye solu "terör kimden ve nereden gelirse gelsin"den daha ileri bir tavır almak zorunda değil mi? Aksi halde, epeydir yaşayagel-diği inandırıcılık sorunuyla çok daha ciddi biçimde karşı karşıya kalmaz mı?