Google Play Store
App Store

Romanın protagonisti Mendel Singer ve ailesi, Yahudiliğin tarihsel ve modern yazgısının ete kemiğe bürünmüş hâlidir adeta. Eyub, hem bir ailenin hikâyesini hem her bir ferdi ile kimliklerin değişimini hem de büyük Yahudi ailesinin tarihsel şartlarını sembolize etmektedir. Bu hâliyle romanda Mendel ile ailesi Yahudiliğin tarihsel yazgısının birer temsilcisi olarak okunabilir

Yahudi trajedisinin alegorik anlatısı

Mesut OKTAY

Josep Roth’un Eyub adlı romanı Cemal Ener çevirisiyle Can Yayınları tarafından tekrar okurla buluştu. Roman Mendel Singer adında dindar, sofu ve sıradan bir adamın ailesini bir arada tutma çabası üzerinden vatansızlık, göç, kimlik ve yabancılaşma gibi konular etrafında Doğu Avrupa Yahudilerinin tarihsel dramını ele alır. Romanda birçok sembolik öge bulunmasının yanında özellikle karakterler, kişisel ve ruhsal özellikleri ile belli sorunların müşahhas karşılıkları gibidir. Bu bağlamda Singer ailesinin her bir ferdi, 20. yy Yahudi kimliğinin bir parçasını temsil eder vaziyettedir. Bu kısa yazı, Joseph Roth’un Eyub romanındaki karakterlerin alegorik açıdan tahlil edilme çabasıdır.

GELENEKSEL YAHUDİ KİMLİĞİ VE MENDEL SİNGER

Romanda geleneksel Yahudi kültürünü sembolize eden kişi, romanın başkarakteri Mendel Singer’dir. Mendel, atalarının mesleğini sürdüren dindar bir Tevrat öğretmenidir. Yazarın ifadesiyle kendinden önceki yüz binlerce Yahudi gibi yaşamıştır. Mendel’in sahip olduğu bu tür geleneksel vasıflar, daha ilk bölümde ‘bir varmış bir yokmuş’ tarzı bir anlatımla serimlenmektedir. Romanın ilk sayfalarında Mendel Singer’in fiziksel ve ruhsal tasvirinin bu masalsı anlatımı, Mendel’in temsil ettiği Yahudi kimliğinin eskinin dünyasına ait olduğu intibaını yaratıyor. Mendel’in roman boyunca hissettiği yalnızlık ve pençesinde debelendiği yabancılık, geleneksel Yahudi kimliğinin modernleşme karşısında yaşadığı çözülmeyi simgeliyor gibidir.

Mendel her haliyle geleneği ve toplumsal değişim kıskacında geleneğin makûs talihini yansıtır. Ailesini bir arada tutmak için atalarının binlerce yıllık tarihsel yazgısına zorlanarak göç yollarına düşer; ama göç ettiği Amerika, ailesinin tamamen parçalanmasına sebep olur ve uğruna vatanını geride bırakmasına rağmen ailesini korumayı başaramaz. Mendel’in kaybettiği sadece vatanı ve ailesi değildir. Bunlarla birlikte en büyük motivasyonu olan Tanrı inancını da yitirir. Tevrat ile İncil’de yer alan ve romana adını veren Eyüp Peygamberin aksine Mendel, yaşadığı felaketlerin neticesinde Tanrıya olan inancını yitirir. Eyüp’e tekrar Tanrıyı bulduran acı ve felaketler, Mendel’e Tanrıyı kaybettirir. Mendel’in romanın adına ilham olan teolojik anlatıya tezat teşkil edecek şekilde Tanrıya olan inancını yitirmesi de geleneksel kimliğin tasfiyesinin bir parçası olarak yorumlanabilir.

VATANSIZLIK VE ASİMİLASYONUN İKİ VEÇHESİ: ŞEMERYA VE YONAS

Romanda Yahudi kimliğinin asimilasyonu Mendel’in oğulları Şemarya ve Yonas’ta sembolize edilmektedir. Asimilasyona kapı açan vatansızlık olgusu Şemarya’da göç, Yonas’ta ise askerlik ile belirginleşir. Romanın sonunda görüleceği gibi göç ve askerlik köklerinden kopuşun ve nihayetinde yok oluşun habercisidir.

Asker kaçaklığı bu dönemin temel sorunlarından biridir. Çünkü Rusya Yahudileri için askerlik; Çar’a hizmetin, yıllar sürecek bir eziyet ve horlanmanın en temel ifadesidir. Bu sebepten Rusya Yahudileri askerlik çağına gelen çocuklarını illegal yollardan yurtdışına kaçırmaya çalışırlar. Romanda Singer ailesinin tek bir oğullarının kaçışına yetecek kadar paraları vardır. Yonas, kardeşi Şemarya yerine askere gitmeye gönüllü olur. Her ne kadar kardeşinin yerine kendisini feda etmiş gibi görünse de aslında Yonas, içten içe babası gibi Tevrat hocası olmayı küçümser ve bir Rus köylüsü gibi yaşamak ister. Savaşın patlak vermesiyle de bir daha kendisinden haber alınamaz. Bu haliyle Yonas’ın akıbeti, köklerinden kopuşun anavatandaki akıbetini yansıtırken Yonas da anavatanda asimile oluşun sembolüdür.

YAHUDİ KİMLİĞİNİN DİRİLİŞİ VE MENUHİN

Şemerya, kardeşinin aksine askerliği kabul etmeyerek ülkesini terk eder ve Amerika’ya yerleşir. Amerika Şemerya için içerisinde kendi rızasıyla erimek isteyeceği yeni bir kimlik demektir. Süreç içinde para kazanır ve Amerikan kapitalizminin sunduğu yanılgılı fırsatlar dünyasına kanarak Amerikalılaşmaya başlar. O artık Şemerya değil Sam’dir. Şemerya; konuştuğu dille, giyimiyle, tavır ve davranışlarıyla tam bir Amerikalıdır. Şemerya için en güzel dil İngilizce, en güzel şehir New York ve Tanrının ülkesi Amerika’dır. Şemarya, kendini ait hissettiği ülke adına savaşmaya gönüllü olur ve Amerika uğruna hayatını feda eder. Şemarya’nın ölümü, köklerinden kopuşun bireyi ve toplumu sürükleyeceği yıkımın sembolüdür adeta.

Bu bağlamda Şemarya ve Yonas kardeşler, Yahudi kimliğinin 20. asırda yaşadığı travmanın farklı mekânsal düzlemlerdeki simgesel karşılıklarıdır. Tercihleri ve yaşamlarıyla köklerinden koparılışı, asimilasyonu yansıtmalarının yanında hazin sonlarıyla da öz kültüründen kopan Yahudiliğin tarihsel yazgısını temsil ederler. Menuhim karakteri ile daha da belirginleşecek olan bu izlek üzerinden kimliğin, kültürün korunmasının önemi anlatılmaktadır.
Mendel Singer’in kötürüm oğlu Menuhim, Yahudi kimliğinin yüzyılın bütün felaketlerine rağmen küllerinden doğuşunu temsil eder. Menuhim’in romanın ilk bölümündeki kötürüm hali, Doğu Avrupa Yahudiliğinin sosyal, siyasal ve kültürel darbelerin etkisiyle yaşadığı derin krizi simgelemektedir. Annesi Debora’nın iyileşmesi için götürdüğü haham, Menuhim’in uzun yıllar sonra sağlığına kavuşacağını söyler. Hahamın Menuhim için söyledikleri adeta Yahudilik için söylenmektedir: “Acı onu bilge, çirkinlik müşfik, kırgınlık merhametli ve hastalık güçlü kılacak.”

Haham Menuhim’i asla terk etmemeleri gerektiğini söyler ancak Mendel ve Debora, Menuhim’i geride bırakarak Amerika’ya göç eder. Mendel ve Debora’nın Menuhim’i terk etmelerini göç motifi üzerinden değerlendirdiğimizde Menuhim’in geride bırakılan olmasına rağmen Yahudiliğin geleceğini simgelediğini görüyoruz.

Bu sembolleştirmeyi destekleyen bir başka ayrıntı da sürgünde anavatana duyulan özleminin, Mendel ve Debora karakterlerinde Menuhim’e duyulan özlem şeklini almasıdır. Singer ailesi için vatan kavramı kötürüm oğulları Menuhim’de kristalleşmiş gibidir.

Uzun yıllar konuşamayan yürüyemeyen Menuhim, umutların tükendiği noktada iyileşmiş ve iyileşmekle de kalmayıp büyük bir bestekâr olmuş vaziyette karşımıza çıkar. Mendel’in Tanrıya olan umudunu ve inancını yitirdiği noktada Menuhim’e kavuşması, sürgünde yitirdiği kimliğini tekrar bulması şeklinde değerlendirilebilir. Yine Menuhim’in sağlığına kavuşması da Yahudiliğin yaşadığı acı tecrübelerden sonra tekrar dirilişine yorulabilir.

Sonuç olarak romanın protagonisti Mendel Singer ve ailesi, Thomas Mann’ın ‘’Bir birey olarak insan, sadece kendi hayatını değil, bilerek ya da bilmeyerek ait olduğu çağın ve kuşağın hayatını da yaşar’’ belirlemesini haklı çıkarırcasına Yahudiliğin tarihsel ve modern yazgısının ete kemiğe bürünmüş hâlidir adeta. Eyub, hem bir ailenin hikâyesini hem her bir ferdi ile kimliklerin değişimini hem de büyük Yahudi ailesinin tarihsel şartlarını sembolize etmektedir. Bu hâliyle romanda Mendel’le ailesi Yahudiliğin tarihsel yazgısının birer temsilcisi olarak okunabilir.

cukurda-defineci-avi-540867-1.