“Yalnızlıktır dininiz ... Örneğin bir trenden, istediğiniz yerde ininiz ...” Boris Vian ...

“Yalnızlıktır dininiz ... Örneğin bir trenden, istediğiniz yerde ininiz ...” Boris Vian ...

Taşlara çelmeler takıp yeni faili bilinmezler yaratmak istersin bazan ... kimsenin suçu yoktur ... seni kimse anlamaz ... sesin, rengin, tenin ve gözaltında tutulan yurdunu hepten bellemiş o kara yılgın halkaların ve eteklerinin kıyısında zil takıp oynayan soytarı kılıklı geçmişinle sen “artık gitsem de olur” diye tuttursan da aklın seni sevenlerde değil, senin sevdiklerindedir ... anlatamazsın nasıl sevdiğini ve ne kadar sevdiğini ve dahi hangi sebepten sevdiğini ... o kadar haince seversin ki üstelik, bilmezler ölmekten vazgeçtiğini ve sadece onlar için ... yalnızsındır ... istediğin trenden inemeyecek kadar dinsizdir yalnızlığın ... bir başınalığını tapınaksız bırakmak en kötüsüdür gerçekte... ezik, üstün, sessiz, hırçın, suskun, küskün, varoluşuna yaltaklanmaya devam edebilecek kadar güçlü bir ağır maskaralık hali ... bunu durduk yere hissediyor olamazsın ... suçlu sevdiklerinde değil, onlara yüklediğin o doz aşımı anlamlardadır ... taşların suçu yoktur ... taşlar susar ... tek kalmışlığının o çaresiz yankılarını griye çalan o eğri büğrü bedeninin kıyısına saklar ve şekli bozuk bir taş olmaya devam eder geçmişin ... senin gibi ... senden gibi ... sektirilmeye bile gücü yoktur ... belki sevdiklerinin düşlediği de budur ... susan bir taş ... ağlamayan ... konuşmayan ... küçük yosunlarını özleyen bir kederli yorgun taş ... taşlar nerede yanar..? ... Akdeniz’de bir yerlerdeyim ... yazanınızın yazmaya ara vermek gibi bir hakkı yok elbet zira yalnızca on beş günde bir yazabilen bir yazan olabilmenin o suçlu duruşunu taşımayı da öğrendi şimdilerde ... taş olduğunu unutmaya çalışan ama henüz bu halinden sıyrılabilmeyi kendine yediremeyen şekli bozuk ruhlara teslim bir süreliğine ... biraz hasta ve çokça yorgun bir kalem eskisi ... ve önünden her geçene avuç içlerinde yanan o cümleyi sessizce göstermeden edemeyen ... “ bana baykuşlar gönder ... bütün ömrüm senindir!” ... seni seviyorum anne ... her şey istemeden oldu dün gece... sahi, affeder misin ... benim de başucu kitaplarım var ... uyurgezer hallerimde sıklıkla nöbet tutanlardan ... kimi alaycı, kimi savaş karşıtı, kimi kafir, kimi sabıkalı bir muhalif, kimi bir kabarede saz çalacak kadar usta, kimi bir hain evlat, kimi ise binlerce yıl geçse de her kelimesinin ardında inatla durup defalarca okunmayı hep hak eden ... ve bu yorgun yazımın sonunda, sizlerle paylaşmayı hep çok istediğim ... 

“Sakin olun beyler! Her şeyden önce, parti edebiyatını ve bunun parti denetimine bağlanmasını tartışmakta olduğumuzu unutmayın. Hiçbir kısıtlama olmaksızın, herkes yazmak ve dilediğini söylemek özgürlüğüne sahiptir. Ne var ki , bütün ihtiyari kuruluşlar da (parti dahil) partiye karşı görüşlerini savunmak için partinin adından yararlanan üyeleri bünyesinden atmak özgürlüğüne sahiptir. Söz ve basın özgürlüğü mutlak olmalıdır, ama beraberliği seçme özgürlüğü de mutlak olmalıdır. Fikir özgürlüğü adına, sizlere dilediğinizce haykırmak, yalan söylemek ve yazmak hakkını tanımak zorundayım. Ama sizler de, beraberliği seçmek özgürlüğü adına, şu ya da bu görüşü savunan kişilerle birlikte olmak ve onlarla ilişkiyi koparmak hakkını bana tanımak zorundasınız. Parti, kendini partiye karşı görüşleri savunanlardan arındırmadığı taktirde önce ideolojik sonra somut bölünmeye uğraması kaçınılmaz olan ihtiyari bir kuruluştur. Parti yanlısı ile parti karşıtı arasındaki sınırı belirleyecek olan ise, parti programı, partinin taktik kararları ve kuralları ve son olarak da uluslar arası sosyal demokrasinin, uluslararası proletarya kuruluşlarının yaşadığı deneylerin tümüdür. Bu deneylerde, partilere sürekli olarak bireysel öğeler ve tam anlamıyla marksist olmayan, tam anlamıyla doğru olmayan tutarsız ve süreksiz eğilimler girmiş, ancak bunun yanı sıra, parti kademelerinde sürekli “temizlik” yapılmıştır. Parti içindeki burjuva “eleştiri özgürlüğü” savunucuları size söylüyorum ki, durum bizde de aynı olacaktır. Şu dönemde bir anda kitle partisi niteliğine dönüşüyoruz ve açık bir örgüt durumuna geliyoruz. Bu durumda (marksist açıdan) tutarsız kişilerin, hatta bir takım Hıristiyan ve hatta mistik öğelerin aramıza karışması kaçınılmazdır. Biz bu tutarsız öğeleri bünyemizde sindirimden geçirip atacağız. Parti içinde düşünce özgürlüğü, eleştiri özgürlüğü, bize parti denilen ihtiyari beraberliklere halkın katılma özgürlüğünü hiçbir zaman unutturmayacaktır. Mutlak özgürlük dediğimiz şey, ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Para gücüne dayanan bir toplumda, emekçi yığınların yoksulluk içinde, bir avuç zenginin ise asalak düzeninde yaşadığı bir toplumda, gerçek ve etkin “özgürlük” söz konusu olamaz. Bay Yazar, sizden romanlarda ve resimlerde pornografi isteyen, fahişeliği “kutsanmış” sahne sanatının bir “tamamlayıcısı” durumuna getirmenizi isteyen burjuva yayıncınız ve burjuva kamuoyunuzla olan ilişkilerinizde özgür müsünüz acaba? Bu mutlak özgürlük sözü, bir burjuva ya da (dünya görüşü olarak anarşizm, burjuva felsefesinin ters yüz edilmiş biçimi olduğuna göre) anarşist deyimidir. İnsan toplum içinde yaşayıp da o toplumdan bağımsız olamaz. Burjuva yazarının, burjuva sanatçısının, burjuva oyuncusunun özgürlüğü, para cüzdanına, yozluğa ve fahişeliğe maskelenmiş bağımsızlıktan başka bir şey değildir. Öyleyse, işbaşına yoldaşlar! Yeni ve zorlu bir ödev bekliyor bizleri. Ama bu çetin olduğu kadar soylu ve yüce bir ödevdir. Bu, sosyal demokratik işçi sınıfı hareketiyle koparılmaz biçimde bağlantılı, yaygın ve çok biçimli bir edebiyat oluşturmak ödevidir. Sosyal demokrat edebiyatın tümü Parti edebiyatı olmalıdır. Her gazete, her dergi, her yayınevi derhal çalışmalarını reorganize etmeye başlamalı ve Parti örgütlerinden biriyle şu ya da bu biçimde bütünleşecek bir duruma gelmelidir. Ancak o zaman, “Sosyal-Demokrat” edebiyat taşıdığı ada hak kazanacak, ancak o zaman görevini yerine getirebilecek ve burjuva toplumu çerçevesi içinde bile burjuva köleliğinden kurtulup gerçekten ilerici ve devrimci sınıfın eylemiyle birleşebilecektir... “ ... 13 Kasım 1905 / V.I. Lenin / Sanatta Sosyalist Gerçekçilik ...