Sigara, alkol, İnsanlık Anıtı, Kılıçdaroğlu, Bahçeli falan darken, Başbakan Erdoğan sonunda hızını alamayıp Facebook’a da giydirmiş.

Sigara, alkol, İnsanlık Anıtı, Kılıçdaroğlu, Bahçeli falan darken, Başbakan Erdoğan sonunda hızını alamayıp Facebook’a da giydirmiş. Berhava etmiş bu dünyanın en önemli sosyal paylaşım sitesini...

Balıkesir mitinginde şöyle buyurmuş:

- Facebook filan falan, bu tür sayfalar çirkin, berbat. Herkes adına buralardan her türlü ahlaksızlık yapılabilir!..

*       *       *

Erdoğan’ın gerçekten frenleri tutmuyor gibi. Seçim ortamında coştukça coşuyor. Ve frensiz bir tempoda geçtiği her yeri dümdüz ederek koşuyor.

Facebook dediğin, hâlâ tıfıl görünümlü Mark Zuckerberg denen çocuğun 4 Şubat 2004 tarihinde kurduğu bir “talebe sitesi”. Üç yılda dünya gençliğini fethetmiş. Sonra da neredeyse dünyanın tümünü. En çok ziyaret edilen iki siteden biri.

Üstelik en çok abone sayısı olan ülkelerin arasında Türkiye ilk sıralarda geliyor. Değeri artık milyarlarca dolarla ölçülen sitenin yarım milyarı aşkın kullanıcısından 23-24 milyonu Türkiye’de.

*      *      *

Başbakan, Facebook'a ateş püskürdüğü sırada AKP, Ankara'da düzenlenen bir yarışma kapsamında Facebook ve Twitter'dan gönderilen iletileri ödüllendiriyormuş.

 “Değişimin Farkındayız - AK Parti Hayatımızda Neyi Değiştirdi” isimli yarışmada “Değişim; Tahrir Meydanı'nda milyonlar 'Erdoğan' diye bağırırken, BBC ve Aljazeera'nın bunu canlı yayında dünyaya izletmesidir” iletisi ile bir de birinci seçilmiş o sıralarda.

Yani?..

Yanisi, olmuyor işte.

Ne teknolojiyi lanetlemekle, ne sosyal paylaşım ağlarına fırça çekmekle bir yere gelinmiyor.

Medyaya da kızdı durdu Başbakan. Sonra baktı, olmuyor, hiç olmazsa kendine uygun olanını yaratmaya koyuldu.

Facebook konusu da başka türlü çözüm kabul etmez.

Sosyal medyaya “Şimdi Facebook'ta falan, yahu bunlar çirkin teknoloji. Bu Facebook filan, falan bu tür sayfalar bunlar çirkin, berbat. Herkes adına buralardan her türlü ahlaksızlık yapılabilir" diyerek her alanda lider olamazsınız, Sayın Başbakan.

Zaten sizinkilerin içinde interneti (Facebook’la birlikte) yutmuş ve aslanlar gibi araç edinmiş olanlar az değil.

Nasıl mı?

*      *      *

Facebook’a bir bakalım.

“Recep Tayyip Erdoğan” adlı sayfa. Şık bir fotoğraf. Altında da bilgi:

 “Aslen Rizeli olan Recep Tayyip Erdoğan 26 Şubat 1954'te İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Kasımpaşa Piyale İlkokulu'ndan, 1973 yılında ise İstanbul İmam Hatip Lisesi'nden mezun oldu...” falan filan diye devam ediyor. Sayfayı ‎794.854 kişi beğenmiş.
Bir başkası: “Recep Tayyip Erdoğan Sevdalıları”. Altında da büyük harfle açıklaması:

“BU SAYFA BAŞBAKANIMIZA HAYRAN VE SEVDALI KARDEŞLERİMİZ İÇİN AÇILMIŞTIR. BAŞBAKANIMIZA HAYRANSANIZ VE SEVDALIYSANIZ BU SAYFADA MUHAKKAK OLMALISINIZ. SAYFAMIZDA MUHALEFET VE HAŞERE GİREMEZ.” 13.630 kişi bunu beğenmiş.

Başka bir sayfa: “Recep Tayyip Erdoğan, Politikacı”. Bunu da 794.861 kişi beğenmiş.

Ve bir başkası: “Recep Tayyip Erdoğan - Yeni Dünya Lideri”: 13.278 kişi bunu beğenmiş.

Bu arada sayfada hemen dikkat çeken “fikir ve demeç”lerden birkaç örnek:

 
- Konuş kardeşim konuş !!!

- Helal be!

- Hay ağzına sağlık kardeşim. Konuş ya konuş da bazı kafalarını kumun altına sokanlar duysunlar. Duysunlar da belki imana gelirler.
Bir başka sayfa: “TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan”: 5.713 kişi bunu beğenmiş. Onun altında hemen dikkat çeken bir “değerli bilgi”:
“KOCA REİS BÜYÜK TÜRKİYE İÇİN 10 YILDA 84 ÜLKEYE GİTTİ.”

Bir başkası: “Recep Tayyip Erdoğan”: 38.151 kişi bunu beğenmiş.

AKP’yle ilgili Facebook’ta daha birçok site var. Mesela, “Siyaset Akademisi” var. “AK Parti'yi Seviyoruz” var. “Ak Parti Genel Merkez Kadın Kolları Başkanlığı” var. “Değişimin Farkındayız” var. Facebook dışı internette de daha dünya kadar sayfa var. Velhasıl, var oğlu var...

*       *       *

Sonuç olarak Erdoğan’ın “Facebook filan falan, çirkin, berbat.” türü söylemleri yine doğaçlama kazaları.

Ve/veya danışman kadrosunun yetersizlikleri.

Herhalde önlem alıyorlardır. Mutlaka birileri çıkıp şöyle diyordur veya diyecektir:

- Sayın Başbakanım, Facebook’u artık reddedemeyiz. Onun yerine önce Facebook’u içten ele geçirecek projelerle güçlenmeli, sonra da kendi Facebook’umuzu kurmalıyız. Adı da mesela, Ak-facebook olabilir. Allah’ın izni ve sizin önderliğinizle bu çılgın işin de üstesinden geliriz!..


***


Votka: Kutsal zaaf

Rusya’da büyük bir bayram tatili dönemini atlattı. Ya da atlatamadı...

Mayıs tatilleri denilen sihirli dönem (1 Mayıs ve 9 Mayıs bayramları ile onların arasında kalan ve geleneksel olarak iş yapılmayan günler) etkisini hâlâ sürdürüyor gibi.

Üretimdir, iş görüşmeleridir, durum eski haline dönemiyor kolay kolay.

Ee, “adaptasyon”  bu, kolay iş değil…

O kadar “bayram yapıldı”, yenildi ve özellikle de “içildi”…

Yine şişe şişe votka tüketildi…

*      *      *

Neden Ruslar votkaya bu kadar düşkün?

Neden doğumdan ölüme kadar Rus hayatının her aşamasında votka var?

“Yüzyıllara dayanan gelenekler” mi? “Ucuz eğlence” mi?

“Sarhoş bunlar canım!” deyip geçmeyelim. O en kolayı ve aldatıcısı. “Derinde yatan” ne?

*      *      *

Bilim adamları votka içmeden yazdıkları kitap ve makalelerde daha ciddi açıklamalar yapıyor. Tarihçi Sergey Baymuhammetov, Ruslar’ın damarlarında akan kanda votkaya karşı bağışıklık olmadığını yazıyor. Bağışıklık olmadığından sarhoşluk mu dersin, cinsel iktidarsızlık mı, karaciğer hastalıkları mı... Votkanın bütün “nimetleri” iki tokatta kapı gibi Rus delikanlıkları yere seriyor.

Soyadı kulağımıza sanki tanıdık gelen bu tarihçiye göre, Ruslar’ın ataları dört kökene dayanıyor: Ulusun temelini oluşturan, Belarus ve Ukraynalılar’ı da içeren Slavlar, “Step Türkleri” (şaşırmayın, Türkler’le Ruslar’ı tarihi akraba ilan eden ilk bilim adamı bu değil!), Baltık kabileleri ve Fin (Komi, Mari, Udmurt vb.) etnik grupları. Özellikle ataları dördüncü kökenden gelenler “votka bağımlılığının acı sonuçları”na daha açıkmış...

*      *      *

Bir başka bilim adamına, Vladimir Nikolayev’e kulak verelim. Nikolayev, “Rusya’nın kaderinde votka” adlı kitabında “İnsanlar 50 bin yıl önce daha konuşmaya başlamadan içkiden keyif almaya başladılar” cümlesiyle soyadının Rus olmasının hakkını veriyor. Devamla Ruslar’ın aslında Avrupalılar’dan çok daha sonra içmeye başladığını, ama “iç ısıtan sıvı”nın soğuk ülkede kısa sürede yaygınlaştığını anlatıyor.

“Hangi dini seçsek” sorusu gündeme geldiğinde, “Votka, Rus’un eğlencesidir” sözüyle meşhur Prens Vladimir’in, “İslam dini iyi, ama bu kadar çok içen millete uymaz!” dediği söyleniyor. 13. yüzyıl çarlarından Gorbaçov’a kadar devletin zaman zaman votkaya yasak koyduğundan, bazen de bütçeyi doğrultmak için alkolü iyi kullandığından dem vuruyor Nikolayev. Halk ne olursa olsun votkadan vazgeçmiyor.

*      *      *

Yalnız halk mı? Çarların saraylarında votkalı partiler gırla gidiyor. Bir ara Çariçe İkinci Katerina votkayı halka yasaklıyor, asilzadelere serbest bırakıyor. En çok içenlerden biri, en ünlü Rus çarı Büyük Pyotr (“Deli Petro”). Pyotr’un, sıkı votka içenlerden bir “sarhoşluk kurulu” oluşturduğu ve zaman zaman “kapalı oturumlar yaptığı” anlatılıyor.

Sonuçta votka, zaaf olduğu bilinmekle birlikte içmekle neredeyse övünülen bir ulusal özellik haline gelmiş Rusya’da.

*      *      *

Doğumda, mezuniyette, evlilikte, terfide, hatta ölümde votka içilerek tarihi aşamanın değeri tescil ediliyor.

Hele hele yeni yıl... En sevilen kutlama... Doldur ve iyi dilekleri dillendir.

Ve bayramlar, kuşkusuz…

Ve de bayram sonrası “adaptasyon günleri”…

Nerede kalmıştık?

Hayat kısa, değil mi?

O halde…

Doldur!..