Gamze TAŞCIER – Eczacı, CHP Ankara MV. P.M. Üyesi Dünya tarihi boyunca, bulaşıcı hastalıklar insanlığın karşılaştığı en önemli sorunlardan oldu. Tarih kitaplarının sayfaları salgın hastalıklar nedeniyle yaşanan kırılmalarla dolu. Sadece tarih kitapları mı? Albert Camus’nun Veba’sı örneğinde olduğu gibi, edebiyatın da önemli konularından biri olmuştur salgın hastalıklar. Salgın hastalıklardan ölümün, “efsane” olması ise bilimin gelişmesiyle […]

Yanlış bilinç salgını

Gamze TAŞCIER – Eczacı, CHP Ankara MV. P.M. Üyesi

Dünya tarihi boyunca, bulaşıcı hastalıklar insanlığın karşılaştığı en önemli sorunlardan oldu. Tarih kitaplarının sayfaları salgın hastalıklar nedeniyle yaşanan kırılmalarla dolu. Sadece tarih kitapları mı? Albert Camus’nun Veba’sı örneğinde olduğu gibi, edebiyatın da önemli konularından biri olmuştur salgın hastalıklar.

Salgın hastalıklardan ölümün, “efsane” olması ise bilimin gelişmesiyle paraleldir. Bilimden kasıt ise en başta koruyucu sağlık hizmeti olarak aşılamadır. Ancak dünyadaki eşitsizliğin ekonomiyle bağlantılı olarak bağışıklama alanında da kendini gösterdiği apaçık ortada. Bugün dahi, yapılan tüm çalışmalara rağmen, dünyada her yıl 2 milyona yakın insan, aşılama ile önlenebilecek hastalıklar neticesinde hayatını kaybediyor.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) verilerine göre, boğmaca, difteri, tetanos, kızamık, çocuk felci ve verem gibi önlenebilir altı hastalık sebebiyle tüm dünyada gerçekleşen çocuk ölümleri 1989’da 5 milyon civarındayken, gelişen aşılama uygulamaları sayesinde bu oran günümüzde 100 bin dolaylarına geriledi. Bu gerilemenin önemini kızamık örneğinden vermek olanaklı. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kızamık aşısı yapılmadığında yılda 2.7 milyon çocuğun kızamığın yan etkileri nedeniyle öleceğini öngörüyor.

Aşılamanın önemi

Aşılamanın salgın hastalıklarla mücadelede başarılı olduğu bilimsel kesinliktedir. Eskiden önü alınmakta zorlanılan salgın hastalıklar, bağışıklama uygulamaları sayesinde neredeyse ortadan kalkma aşamasına geldi. Örneğin çocuk felci hastalığı, bağışıklama programları sayesinde büyük oranda alt edildi. Ancak günden güne artan aşı karşıtlığı neticesinde, toplum tarafından unutulmaya başlanan hastalıklar yeniden artmaya başladı. Özellikle çocuklukta sık rastlanan bulaşıcı hastalıkların önlenmesinde çok önemli ve alternatifsiz bir koruyucu sağlık hizmeti olan aşılara karşıtlık, bugün adeta modern dönemin salgını haline geldi. Yani ortada bir “yanlış bilinç salgını” var. Çünkü aşılara karşıtlık, kulaktan kulağa yayılan ve hiçbir bilimsel veriye dayanmayan dedikodularla destek buluyor. Kitle iletişim araçlarının, her alanda yarattığı popüler kültür, aşıda da kendini göstermektedir.

Sağlık Bakanlığı rakamlarına göre 2011 yılında ailelerin aşıyı reddetmesi nedeniyle aşı olmayan çocukların sayısı sadece 183’tü. Ama bu sayı 2017’ye gelindiğinde 23 bine çıktı. Dolayısıyla aşı karşıtlığı da aynı diğer hastalıklar gibi mücadele edilmesi gereken bir salgın halini aldı.

Aşıyla ilgili efsaneler

Aşı karşıtlığı “bilgi” bile denilemeyecek inanışlara dayanıyor. Son günlerde en çok karşılaştığımız argüman aşıların otizme yol açtığıdır. Otizmin kesin nedenleri henüz aydınlatılabilmiş değil. Ancak otizme aşıların içindeki bazı maddelerin neden olduğuna dair söylentiler, aşı reddinin başlıca gerekçelerinden biri oldu. Bahsedilen maddeler kana geçmeyen ve vücuttan atılan, insan sağlığına da zararı olmayan dozda bileşiklerdir. Bunları ifade ettiğimizde karşıt argüman, bu araştırmaları ilaç firmalarının yaptırdığı oluyor. Ancak bahsi geçen bileşikle ve aşıların genel olarak otizme yol açtığıyla ilgili Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa İlaç Ajansı, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi başta olmak üzere, üniversiteler, diğer bağımsız kuruluşlar, yerli ve yabancı kurumlar tarafından yapılan hiçbir araştırmada bu iddia doğrulanmamıştır.

Bir diğer inanış, ilaç firmalarının hastalıkları icat ettiği ve aşılarını sattığıdır. Evet, dünyada ilaç tekelleri ne yazık ki var ve devasa kâr ediyorlar. Tüm tekellerle edildiği gibi, sağlık alanındaki tekellerle de mücadele edilmeli. Ancak kızamık gibi hastalıklar için bu iddia doğru değil. Kızamık virüsünün sadece bilinen tarihi bile 9. yüzyıla kadar gidiyor! Bireyler ilaç şirketlerine güvenmedikleri için bulaşıcı olmayan hastalıkların ilaçlarını kullanmama hakkına sahiptir. Bu tür sağlık sorunlarında başkasına zarar verme durumu oluşmadığından bireyin kararı kendisini bağlar. Ancak salgın hastalık aşılarında böyle bir hak iddia edilemez. Tüm aşı karşıtlarının şunu bilmeli; dünyada her gün 380 çocuk, aşılanamadığı için kızamık yüzünden hayatını kaybediyor. Ki bu sayı yalnızca bilinenler. Yani aşıya ulaşabiliyorken yaptırmamak ölüme davetiyedir ve başka insanları da öldürmeye teşebbüstür. Kimsenin de böyle bir tercih hakkı yoktur.

Aşı karşıtları, yalnızca kendilerinin ve çocuklarının sağlığını tehdit etmiyor. Tüm çocukları ve dolayısıyla toplumun sağlığını tehdit ediyor. Çocuklar, kendi anne babaları da dahil olmak üzere yetişkinlerin üzerlerinde mutlak hak iddia edebileceği nesneler değildir. Hiç kimsenin bireyci yaklaşımlarla toplumun diğer fertlerinin sağlığını tehlikeye atmak gibi bir hakkı bulunmuyor. Bu, kişilerin tercih hakkına bırakılmayacak kadar önemli bir toplum sağlığı sorunudur ve bu soruna karşı gerek Anayasa gerekse uluslararası hukuk metinleri devletlere görevler yüklemiştir. Dolayısıyla günden güne artan aşı karşıtlığının önlenmesi için eğitimin yanında, yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu açıktır.

Aşıyla ilgili yasal düzenleme şart

Anayasa Mahkemesi 2015 yılında aldığı bir kararda, bireyin vücut bütünlüğünün korunması karşısında kamu sağlığının korunmasının daha üstün olduğu, zorunlu aşı uygulamalarına ilişkin müdahalelerin özel hayata saygı ilkesini ihlal etmediği, ancak bunun yasal bir dayanağı olması gerektiğine hükmetmiştir. Türk Tabipleri Birliği Etik Kurulu da konuyla ilgili görüş metni yayınlayarak yasa çağrısı yapmıştır. Sonuç olarak, zorunlu aşılarla ilgili yasal düzenlemelerle bir netleştirmeye ihtiyaç olduğu ortadadır.

Bir eczacı olarak, hazırladığım bir kanun teklifiyle aralarında kızamık, polio (çocuk felci), kabakulağın da olduğu 13 hastalığa karşı aşıları yaptırmanın zorunlu olmasını, bu aşıların ücretsiz yapılmasını ve veli rızasının aranmamasını önerdim. Eğer yasaya rağmen zorunlu aşı reddedilirse, öncelikle iki aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası verilecek. Tekrarı halinde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilecek. Ayrıca toplumun zorunlu aşıya olan güvenini sarsacak davranışlarda bulunan kişiler hakkında da aynı cezaların verilmesini istedim.

“Yanlış bilinç salgınına” karşı İtalya’da geçtiğimiz ay bir yasa çıkarıldı ve zorunlu aşıları bulunmayan çocukların okula alınması yasaklandı. Aşısız çocuğunu okula gönderen velilere de 500 Euro ceza verilecek. ABD’nin New York eyaletinde geçtiğimiz ay kızamık salgını baş gösterince acil durum ilan edildi ve aşısız çocukların kamusal alanlara girişi yasaklandı. Yasağı ihlal eden ebeveynlere 500 dolar ve 6 ay da hapis cezası verilecek. Ayrıca birçok ülkede de belirli aşılar zorunlu tutuluyor.

Albert Camus, 20. yüzyılda Nazi Almanya’sının bir veba salgını gibi Fransa’yı nasıl kırıp geçirdiğini harika bir dille anlatır. Bizler 21. yüzyılda otoriter yönetimlerle, savaş naralarıyla, açlıkla mücadele ederken yeni “veba” türü romanlar yazılmaması için de mücadele etmeliyiz.