ABD'nin yaptırımları Irak, Küba, Venezuela’da olduğu gibi İran’da da daima sivillere zarar veriyor. İnsanlar acı çekiyor, ölüyor. ABD’nin zorbalığına kimse baş kaldırmak istemiyor.

Yaptırımlar kimi cezalandırıyor?

Murtaza Hussain

Emir Hüseyin Naroi isimli İranlı çocuk, kalıtsal bir kan hastalığı olan talasemi yüzünden yaşamını yitirdi. Bu hastalık Emir’in ailesinin yaşadığı Sistan ve Belucistan bölgesinde oldukça yaygın ve on binlerce insanın bu hastalığa sahip olduğu tahmin ediliyorlar. Fakat önlenemez ya da ölümcül bir hastalık değil. Talasemi, düzenli kan nakli yapılarak ve ağızdan alınan ilaçlar ile tedavi edilebiliyor. Bu şekilde hastaların kanında biriken fazladan demir temizleniyor. Emir, kısa ömrü süresince tedaviye erişemedi. Fakat tabutuna son çiviyi çakan, ihtiyaç duyduğu ilaçların İran’da son yıllarda hepten bulunamaz hale gelmesi oldu.

Emir, önceki yıllarda Desferal isimli ilacı kullanıyordu. İsviçreli ilaç firması Novartis tarafından üretilen bu ilacın ülkeye girişi, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’a “azami baskı” yapma amacıyla duyurduğu yaptırımlar yürürlüğe girince imkansız kale geldi. 2022’nin yaz aylarına gelindiğinde, Emir’in organları bir bir iflas etmeye başladı ve yatırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.

The Intercept’in eline geçen belgelere göre bu tür hastalıkların tedavisi için ilaç üreten ya da bu ilaçların İran’a girişini sağlayan aracı şirketin faaliyetlerini durduran başlıca faktör, ABD dış politikasındaki ani değişiklik oldu.

İran Talasemi Topluluğu isimli sivil toplum örgütü, ABD hükümetine dava açtı. İddialar, yaptırımlar neticesinde İran’daki faaliyetlerini azaltan ya da tamamen durduran şirketlerin, talasemi ya da Epidermolizis bullosa gibi kalıtsal hastalıklar ile mücadele eden binlerce kişinin ölümüne sebep olduğu yönünde. ABD hükümeti İran’da faaliyet yürüten bu tür şirketlerin yaptırımlardan muaf olacağının güvencesini vermişti fakat öne sürülen iddialar, ülkenin bankacılık sektörüne uygulanan yaptırımların, bu şirketleri İran ile ticarete devam edemeyecek noktaya getirdiğini söylüyor.

***

İran Talasemi Topluluğu’ndan Muhammed Faraji, “Amerikan hükümeti insani yardım gibi alanlarda istisnalar sağlanacağının güvencesini vermişti, fakat pratikte hiçbir istisna sağlanmadığını görüyoruz” diyor. “İlaç ve tıbbi malzeme ihracatı yapan ülkelerle bizzat görüştük ve yaptırımlar dolayısıyla ihracat yapamayacaklarını söylediler. Bankalar bizimle iş yapmıyor, sağlık şirketleri bizimle iş yapmıyor. İkincil yaptırımlardan endişe ediyorlar ve bunu açıkça ifade ediyorlar.”

Yabancı şirketlerin ve bankaların İran’daki tüm faaliyetlerini durdurma yoluna gitmesi, yaptırım yanlıları için bir nevi “zafer” niteliğinde. Nükleer İran’a Karşı Beraber ya da Demokrasi Savunucuları Vakfı gibi İsrail yanlısı, sert politikalar savunan gruplar sayesinde İran bugün dünyanın en yalnız ülkelerinden biri haline geldi. İran hükümeti agresif politikalarını sürdürüyor ve uluslararası baskıya direniyor. Fakat başta nadir hastalıklar taşıyan insanlar olmak üzere sıradan İranlıların yaşamları giderek kötüleşiyor.

Bankalar, ilaç firmaları ve İranlı aracılar arasındaki yazışmalara bakıldığında, baskıcı yaptırımların İranlı finans kurumlarını nasıl işleyemez hale getirdiği, tıbbi malzeme alımına dair sıradan ticaret ilişkilerinin dahi ne denli imkânsız hale geldiği görülebiliyor.

Danimarkalı tıp şirketi Coloplast, üroloji alanına yoğunlaşıyor. Eylül 2018’de yılında İranlı distribütörüne yazdığı resmi yazıda “Coloplast ürünleri ABD ya da diğer ülkelerin uyguladığı yaptırımlar kapsamında yer almamaktadır. Buna rağmen, uluslararası bankaların İran’a yapılan finansal ödemeleri işleme almadığını görüyoruz. Bu koşullar altında, İran’da satışını yaptığımız ürünlerin ödemesini alamamaktayız.”

***

Epidermolizis Bullosa hastalarının tedavisinde kullanılan bandajları üreten İsveçli şirket Mölnlycke de aynı sene resmi bir yazı yazdı ve hastaları temsilen faaliyetler yürüten İranlı bir STK’ye yönelik övgülerini ifade etti. Tüm takdirlerine rağmen, “Artık İranlı hastaların tedavisi için ihtiyaç duyulan bandajları gönderemeyeceğini” ifade ediyordu. “Yürürlüğe konan ABD yaptırımı sebebiyle, Mölnlycke Sağlık Hizmetleri şirketi şu an için İran ile tüm ticari ilişkilerini askıya almaya karar vermiştir” dedi. İranlı bir STK, şirkete karşı 2021 yılında dava açtı ve İran ile durdurulan ticaretin insani maliyetini ortaya koydu. Fakat şikâyet mahkeme tarafından geri çevrildi.

İran Talasemi Topluluğu’ndan Yunus Arab, “Hastalığı İran’da kontrol altına almak için yıllardır çalışıyoruz ve bu imkansız değil. Fakat gerçek şu ki, hastalar kandaki demir seviyesini düzenleyen ilaçlarını düzenli olarak alamazlarsa, ölecekler” diyor. “Ülkeye ilaç ithalatında güçlükler yaşamaya başladığımız 2018 yılından beri, ilaçlarına düzenli olarak erişemediği için yaşamını yitiren en az 650 kişiyi belgeleriyle tespit ettik. 10 bin kişi ise yine aynı sebepten ciddi rahatsızlıklar yaşadı.”

Trump döneminde yürürlüğe konan baskıcı yaptırımlar bazı kesimlerce halen “büyük başarı” kabul ediliyor. Yaptırımların bazıları, ismi insan hakları ihlallerine karışmış şahısları hedef alıyordu. Fakat birçoğu İran ekonomisinin belli başları sektörlerini ayrım gözetmeksizin, bütünüyle hedef alıyor ve finans sektörü de bunlardan biri.

***

İran bankalarına istisnasız şekilde uygulanan yaptırımlar, İran’ın dünyanın geri kalanıyla ticaret yapmasına engel oldu ve İran’ın yabancı bankalarda muhafaza ettiği varlıklarına erişmesini dahi engelledi. ABD devletinin uyguladığı yaptırımlar arasında “ikincil yaptırımlar” da yer alıyor. Bu tür yaptırıma göre, İranlı bankalar ya da şirketlerle ticaret yapmayı sürdüren yabancı kurumlar da yaptırım riskiyle karşı karşıya kalıyor.

ABD, insani yardım malzemelerinin yaptırımlardan etkilenmediğini öne sürse de, yaptırım uzmanları bu iddianın yanıltıcı olduğuna dikkat çekiyorlar. Sıradan İranlıların gıdaya ya da ilaca erişiminin etkilenmeyeceğini söylemek anlamsız çünkü yürürlüğe konan yaptırımların kapsamı öyle geniş ki, İran ile herhangi ticari ilişkisi olan tüm ülke ve şirketler kendilerini yaptırım tehlikesi altında hissediyorlar.

Donald Trump’dan sonra iktidara gelen Joe Biden hükümeti, kampanya yürütürken Obama döneminde imzalanan nükleer anlaşmayı yeniden yürürlüğe koyacağını söylüyordu. Fakat fiiliyata bakıldığında yaptırımların aynen sürdürüldüğünü görüyoruz. İranlı şirketleri tamamıyla “yasaklı” hale getiren bankacılık yaptırımları halen yürürlükte. İran ile herhangi bir ticari ilişki kurmak, yabancı şirketler için fazlasıyla riskli görülüyor. Bu koşullarda şirketler kendilerini büyük “itibar riskleriyle” karşı karşıya buluyorlar.

İran’a yönelik yaptırımlar ülkenin orta sınıfını perişan etmede ve İranlıların gıda ya da ilaç gibi temel ihtiyaçlarına erişimini güçleştirmede başarılı oldular. Fakat Washington’ın asıl amacını gerçekleştirmekte başarılı oldukları söylenemez. Yaptırımların İran’ı dış politikasını değiştirmeye ya da 2015 yılında imzalanan anlaşmayı, daha sıkı koşullarda yenilemeyi kabul etmesi amaçlanıyordu. İran hükümeti kendi halkının öfkesine baskıyı daha da arttırarak yanıt veriyor, siyasi muhalifleri hapse atıyor ya da idam ediyor. Bu esnada ülke nüfusu giderek yoksullaşıyor.

Ülkede artan acılara rağmen İslam Cumhuriyeti’nin iktidarı sarsılmaz görünüyor. Sertleşen söylemleri ABD’nin ekonomik yaptırımların Irak, Küba ve Venezuela gibi ülkelerde yarattığı neticeleri anımsatıyor. Yaptırımlar daima sivillere zarar veriyor, fakat "rejim" değişikliği getirmiyor.

Quincy Enstitüsü'nden Emir Handjani, “Meselenin ana fikri, yaptırımların insanları kendi hükümetlerine karşı ayaklanacak raddeye getirmesi. Elimizde bunun etkili bir strateji olduğunu destekleyecek pek bir kanıt yok fakat yaptırımların sıradan insanlara zarar verdiğini destekleyen birçok kanıt mevcut” diyor.

ABD hükümetine karşı açılan davada, davacıları temsil eden avukat Thomas Nelson, “İnsanlar acı çekiyor, ölüyor. İhtiyaç duydukları bandajları bulamayan küçük çocuklardan söz ediyoruz. ABD’nin zorbalığına kimse baş kaldırmak istemiyor. Gerçekte neler yaşandığını birilerinin kamuoyunun dikkatine getirmesi gerekiyor” diyor.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Intercept