yaşamı her koşulda onurlu ve yaratıcı kılmak için birlikte olma imkanlarımızı zorlamalıyız, örgütlenmeliyiz

yaşam hakkımızı teslim edecek miyiz?

NURŞEN BAKIR
Akademisyen

darbe girişimleri veya iktidarın faşizan düzenlemeleri özgür ve onurlu yaşama karşı yöneltilmiş saldırılardır.

kapitalist sistemin bizi sıkıştırdığı, ruhsuzlaştırdığı hayatlarımızda bir nebze açtığımız alanları bile elimizden almaya kalkan bu baskıcı, ölümcül girişimlerin hedefindeyiz.

gittikçe köleleleştirildiğimiz, duyarsızlaştırıldığımız bu düzenlerde bir deniz kenarında soluklanmak, bir kahvede sohbet etmek bile artık çok görülür oldu. kapitalist sistem sıkıştıkça kendini otokratik, bağnaz, faşizan düzenlerin, iktidarların denetiminde yeniliyor. televizyonuyla, radyosuyla, internetiyle insanı tektipleştiren, boyun eğdiren, umutsuzlaştıran, baskıcı, sindirici

yöntemlerinin sonu gelmiyor. üst üste bombaların patladığı, yüzlerce masum insanın öldüğü milyonlarcasının yersiz yurtsuz bırakıldığı dünyada bizlere sürekli telkin edilen itaat etmemiz. itaat ettikçe anlamsızlaşan hayatlarımızı sürdürebilmenin endişesi ve kaygısıyla daha da çaresizleşip, yalnızlaşıyoruz.

sadece türkiye’de değil dünyanın bir çok yerinde, fransa’da, almanya’da ‘özgür’ abd’de bir grup veya gruplar hedef alınarak toplumlara ayar veriliyor. kazanılmış hak ve özgürlükler güvenlik gerekçesiyle tek tek yok ediliyor. bu açgözlü, bitmek tükenmek bilmeyen iktidar ve kâr hırslı egemenler, iş aş kaygısında varlığını zar zor devam ettiren, sıkışmış, köleleşmiş, teslim olmuş halklara baskı, korku, şiddete dayanan yöntemlerini sözde demokratik yollarla onaylatıyor.

faşizm kapitalizmin her zaman can simidi olmuştur. olmadı yok et, kalan parçalarla yeni, belki eskisinden daha acımasız içi boşaltılmış, köleleştirilmiş toplumlar yarat ve bunu yaparken önüne ne gelirse kullan. din de yüzyıllardır iktidarların ihtiyaç ve hedefleri doğrultusunda kullandığı verimli, dinamik bir alandır. her türlü manipülasyona ve dayatmaya açık bu alanı kurumsallaştırıp genişleterek çıkarlarına uygun yönlendirmiştir.

sorgulanması zaten zor olan inancın kurumsallaşması, bir baskı unsuru haline gelmesi, bireyi ve toplumu bir birine yakınlaştırmaktan çok onları birbirinden koparmış, bir biri için düşünmek ve var olmaktan uzaklaştırmış, varlıklarını yüce güce ulaştırmaya aday iktidar aracılarının etrafına toplamış, o yüce güce atfedilen vasıfların bu aracıya da sorgusuz sualsiz yansıtılmasını sağlamıştır.

bu sorgusuz sualsizliğin yaygınlaşması toplumun giderek daha da teslim olmasıdır. toplumun, bireyin bu teslimiyeti, her şeyi kendi benliğinin ötesine taşıma isteği adeta bir hırsa dönüşür. benliğinin ötesine geçip yüce güce ulaşma, ona biat etme zaten hiçleştirilmiş varlığının tek kurtuluşu, anlamı olur. teslimiyetini sorgulamasına imkân verecek her türlü durumu engelleyip, düşmanlaştırır ki bu kendi varlığı bile olabilir.

insanın doğayı kendi varlığını kabul edebilmesi, onu anlamak için etrafındaki her şeyi sorgulaması, sorguladıkça değişip dönüştüğünü farketmesidir. bir cevap arayıp bulma onları hayatımıza uygulama, yaratıcı olma, bunun için fikirler geliştirme isteği, her şeyi sabitleme duygusu ve düşüncesiyle hareket edenlerin beceremediği, beceremedikçe korktuğu ve bu korkunun gittikçe nefrete dönüştüğü hallerdir. bu cinnet hali, sadece ve sadece öldürme ve yok etme duygularından beslenebilir.

bireyin varoluşunu şuursuzca yüce durumlara havale etmesi, yaratma kapasitesinin, özellikle kadının, sadece çocuk yapmaya indirgenmesi, varlığını kayıtsız şartsız bu gücün aracılarına teslim etmesi beyin yıkama operasyonlarının bir ifadesidir. iktidarların topluma nüfuz etme, derinleşme çabasıdır.

işte örgütlü dinin bu teslim alma gücünü kullanmak isteyenlerin ben daha ölümcül ve yok ediciyim rekabeti bizleri üç gün boyunca evlere kapattı ve bunu yasallaştırarak daha da kapatacak. zaten yaşam denen şeyin yaşanmadan geçiştirilmesi, çıkarları için hayatı, doğayı, insanı yok etmek, düzen güçlerinin son zamanlarda en birincil amacı olmuştur. yaşam alanlarımız bu amacın inşasına aday olan güçlerin rekabetinin hedefindedir. bu güç rekabetinin acımasız uçakları, tankları, meydanların facetime’dan gelen emirle doldurulma gayreti, o emre aracı olan spikerin elinde tuttuğu telefon, her biri insanı ve doğayı yok etmeyi hedeflemektedir. erkeklerin şuursuzca zikirler çekip kendilerinden geçme hali, etraflarındaki her şeyi yok etmenin ayininden başka bir şey değildir. bu ayinler hayatı kutlama değil, ölüme yol verme ayinleridir.

yaşamı her koşulda onurlu ve yaratıcı kılmak için birlikte olma imkanlarımızı zorlamalıyız. örgütlenmeliyiz. bu sadece birlikte şarkı söylemek, birlikte yemek yemek, havadan sudan konuşmak için bile olsa.. bu bizim yaşam hakkımızdır. hiç düşünmeksizin ve sadece insanın özgür ve onurlu yaşaması için yıllardır bir çok acıyı, eziyeti, ölümü göze alanların adına yapmalıyız. yaşamı herkes ve her şey için daha özgür ve onurlu devam ettirmek sorumluluğumuzdur.