Güvencesizlik, iş tanımından yoksunluk, keyfî ücretlendirmeler; kısacası piyasanın insafına terk edilmiş şekilde yaşam savaşı veren on binlere varan yayın emekçisi olarak, yıllardır normalimiz haline gelen kızarmış gözlerle sesleniyoruz: Dünyanın tüm yayın emekçileri birleşin!

Yayınevi emekçilerine yaşamsal bir çağrı: Uykusuz editörler manifestosu

Bekir Demir - Editör

Kitaplar gökten düşmez. Her bir kitap onu binlerce kitap veya yüzlerce dosya arasından seçen bir editörün göz nurunun, ona aylarını veren bir çevirmenin ve redaktörün uykusuz gecelerinin emeği. Gelin görün ki sektördeki ciddi daralmaya rağmen büyüklüğü hâlâ tartışılmaz olan yayıncılık pastasından –sanki tüm bir sektörü ve kültürel iklimi ayakta tutan gözlerinin feri değilmiş gibi– yayın emekçilerinin nasibine düşen kırıntılardan başka bir şey değil. Lakin hikâyemiz bitmedi, aksine, filozofun dediği gibi, sermayenin kendi mezar kazıcılarını yarattığı gün bugün veya şairin deyişiyle –kitaplar olmasa da– kentin üstüne düşen yalnızlıktır sadece göklerden. 

Güvencesizlik, iş tanımından yoksunluk, keyfî ücretlendirmeler; kısacası piyasanın insafına terk edilmiş şekilde yaşam savaşı veren on binlere varan yayın emekçisi olarak, yıllardır normalimiz haline gelen kızarmış gözlerle sesleniyoruz: Dünyanın tüm yayın emekçileri birleşin! Bitimsiz bir sömürüye ve uykusuz gecelere karşılık güvencesiz bir gelecekten ibaret bir hiçe artık teslim olmayalım. Ne üç kuruşa denk düşen dizgi ücretleriniz ne de süre baskısı üzerinden kurduğunuz mobbingleriniz yen içine sığıyor artık; dert çok, ancak kılık değiştirse de koşullar, mücadele yöntemi ve derman yüz yıllardır aynı: örgütlenmek! 

i. Örgütsüz redaktörü sektör kapar! 

Avcı kapitalizm pandemiyi bile fırsata çevirmekte pek mahir. Freelance ve parça başı çalışma sistemi yalnızca insani koşullardaki bir iş ortamını ve sigorta hakkımızı elimizden almadı, sendikal mücadelenin de önünü kapattı. Fakat ayının da bildiği bir iki yol var hani ve gediklerden sızmak görevimiz. Sektördeki tüm sorunları çekinmeden dile getirebileceğimiz, yol haritasını birlikte çıkaracağımız, kısacası artık kendi sesimiz haline geleceğimiz ve sektörde birer özne olacağımız dayanışma ağlarını kurmak ve buraları tüm meslektaşlarımızın buluşacağı platformlar haline getirmek birincil önceliğimiz olmalı. Bir 19. yüzyıl maden işçisinin gündüz düşleri gibi ahvalimiz, fakat bu öyle bir bela ki ancak birlikte uyanabiliriz bu kâbustan ve birlikte kazanacaklarımız başka başka hikâyelere bile ilham olur belki, belli mi olur? 

ii. Asgari tarife hayat kurtarır! 

Birçok angarya iş yanında ayda üç dört “nitelikli” kitap çıkarmamız beklenip, buna karşılık bizlere lütfedilen asgari ücreti reddetmeliyiz. ÇEV-BİR’in halihazırda yıllardır çevirmenler için ortaya koyduğu nitelikli mücadelenin örnekliğiyle, mesleki bir örgütlenmenin ilk adımı olacak bir platformun en önemli katkısı tüm editör, redaktör, dizgici ve tasarımcılar için güncellenen asgari tarifeler ve tip-sözleşmeler ortaya koymak olacaktır. Yine freelance çalışılan emekçiler için, çalışılan süre boyunca geçici sigortaların devreye sokulması ve iş yükünün çerçevelendirilmesi sektörün normali haline gelene kadar sürekli mücadeleyi hedef olarak önümüze koymalıyız. Tıpkı lanetli Erysichthon gibi, tüm bir varlığı ve nihayetinde kendi etini yiyecek kadar değer tanımaz bir açgözlülük içindeki sermaye karşısında birlikte “hayır” demeyi öğrenmek dışında bir çaremiz var mı? 

iii. Dizgiciler de insandır 

Belki de en üzücü olanı, alana katkı derdi ve geçim gailesi dışında bir beklentisi olmayan yayın emekçisinin bu denli iş yükü altında gitgide yaşamın bir parçası olamamaya başlamasıdır. Mesai kavramının söz konusu bile olmadığı, ancak süre baskısıyla çevrelenen bu ortamda nitelikli iş ortaya koyma kaygısı güden editör, redaktör ve lektör için ek işler kaçınılmaz bir hal alıyor; tabii henüz üç harfli bir markete tam zamanlı bir iş başvurusu yapmadıysa. Bu ise nihayetinde büyük bir psikolojik yıpranmayı beraberinde getiriyor. Bu noktada daimi veya uzaktan çalışan yayın emekçisinin başvurabileceği, hukuksal destek alabileceği bir platformun varlığı yaşamsal bir hal alıyor. Her şey de dizgicinin hatası olamaz değil mi? 

iv. Okur hakkını savunacağız! 

“Deneysel” çalışmalarla ürettiğiniz yalnızca çeviriler değil biliyoruz, esasında artık yayın emekçisinin bir maliyet kalemi olmaktan çıkacağı bir piyasa kurulmak isteniyor. Ancak biz yayın emekçilerinin, “okur hakkı”nın en önemli savunucuları olarak, bu hakkı hiçe sayan hiçbir girişime göz yummamamız gerek. Çalakalem yayımlanan her kitabı eleştirel bir gözle değerlendirmeyi Türkçeye ve okura saygımızın gereği olarak görmeliyiz. Yayın dünyasının en önemli parçası olan okurun nitelikli yayın hakkını sonuna kadar savunmalıyız. 

v. Yayınevi Emekçilerine Açık Çağrı 

Biliyoruz, örgütsüz ve iki dudağınızın arasına mahkûm bir yayın emekçileri topluluğu sizler için tam bir cennetti, ancak yayın emekçileri olarak artık bir yol ayrımındayız. Bugün bir karar vereceğiz, Sartre’ın sözlerini biraz değiştirerek söyleyelim ya savaşacağız ya da çalışma odalarımızda ev sahiplerimizi bekleyerek çürüyeceğiz! Tüm redaktör, editör, düzeltmen, dizgici, depo sorumlusu ve tasarımcı dostlarımıza açık çağrımızdır. Gelin Yayınevi Emekçileri Platformu’nda örgütlenelim: yayineviemekcileri@gmail.com. Göz kuruluğu, bel fıtığı ve pili bitik laptoplarımızdan gayrı kaybedecek neyimiz var? Oysa kazanacağımız koca bir yaşam var.