Yazar tıkanması, yazmak isteyen kişinin önünü kapatan değil, ufkunu açan bir araca dönüşebilir. Kararlılık gösterip, yazma sürecinin getirdiği dertleri de mutluluğu da kabul etmeliyiz. En sonunda yazar olmayı başaranlar da bunu gerçekleştirenlerdir.

Yazar tıkanmasını nasıl aşarız?

Doğuş SARPKAYA

Aslında cevap basit: Yazarak. Özellikle bizim ülkemizde bir lüks olarak görülse de yazar tıkanması ya da tıkanıklığı, yazı ile meşgul olan herkesin karşılaşabileceği, hatta farklı boyutlarda deneyimlediği bir sorun. Sadece edebi üretimde bulunan yaratıcı yazarların değil, öğrencilerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, hevesli amatörlerin de başına bela olan bir mental vakadan bahsediyoruz bu kavramı dillendirirken. Kimi zaman yazmaya başlamayı engelleyen kimi zaman yazının tam ortasında musallat olan cesaret kırıcı, korkutucu bu durumun farklı nedenlerinin olduğu -orijinal fikir bulamamaktan uzun süre üretememeye kadar- bundan dolayı da her neden için farklı çıkış kapılarının bulunduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Belki de öncelikle bu derdin neden ortaya çıktığını tespit etmeliyiz. Bu sebeplerden ilki beceri eksikliği. İçerik ve yapı açısından çalışmayı sürdürmek için gereken bilginin yeterli olmaması yazar ya da yazar adayının önünü tıkayacağı aşikâr. Araştırma yapmadan spesifik bir konu üzerine söz almaya çalışmak, fikir sahibi olunmayan bir zaman ya da mekân konusunda ahkam kesme arzusu, nasıl ilerleneceğine dair bir plandan yoksunken kaleme sarılmak yazının önüne set çekebilir. Bu durumda eksikleri tespit edip, bunları gidermeye çalışmak tıkanıklığın açılmasını sağlayabilir.

DAR ALANIN FERAHLIĞI

Beceri eksikliğine paralel başka bir durum ise içeriğin doğru seçilmemesi. Hâkim olmadığı ve ilgisini çekmeyen bir konuda söz alan kişinin ilerleyebilmesi son derece güç olduğu için yazar adaylarına öncelikle bildikleri konularda yazmaları önerilir. Aslında pek çok yazar da ilk eserlerinde aşina oldukları bir evrende hareket ederek hikâye dünyaları kurar. Bundan dolayı ilk eserlerde hem mekânsal hem de imgesel anlamda daralmanın gözle görülür bir biçimde ortada olduğunu söylemeliyim. Bu daralma yaratıcı fikirlerin daha kolay ortaya çıkabileceği bir ortamın oluşmasına yardımcı olur. Buradaki tehlike belli bir vahada tıkılıp kalmak. Bunu aşmak için yaratıcı yazarlar bir süre sonra bu bildikleri evreni adım adım genişletmeye başlar. Mekânsal genişleme bir süre sonra imgesel anlamda da yükselişi sağlayan bir araca dönüşme potansiyeli taşır.

İDMAN ŞART

Yazma pratiği eksikliği de engel yaratan nedenlerden biri. Yazmak pek çok beceride olduğu gibi kondisyon gerektiren bir süreçtir. Sadece yeni başlayanlar için değil, profesyonel ya da yarı profesyonel olarak bu işi sürdüren kişiler de belli bir dönem yazmadıklarında kondisyonlarını yitirirler. Bunu biraz da sporcuların sezon öncesinde yaşadıkları sorunlara benzetebiliriz. Maç pratiğinden uzak kalmış sporcuların, formdayken kolaylıkla yaptıkları eylemleri, sezon başında gerçekleştiremediklerini gözlemleriz mesela. Yazmak da benzer bir pratik süreçtir. Yeniden formunu sağlamak için planlı antrenmanlar yapan sporcular gibi, yazan kişinin de masanın başına geçip bir şeyler yazmaya başlaması gerekir. Kimse bir anda aklından geçenleri kâğıda aktaramaz. Bunun için kalemi yeniden işler hale getirecek egzersizler yapmak, ele ve beyne becerilerini hatırlatmak işleri kolaylaştırır. Kondisyonu sağlayacak çalışmalar yapmadan iddialı ya da uzun soluklu bir projeye başlamak, daha başlangıçta tıkanmaya yol açabilir. Araştırma eksikliği ile birleşen idmansızlık kalemi ele almayı engelleyen bir isteksizliği tetikler çoğunlukla.

BOŞLUĞA YAZMAK

İsteksizliğin oluşması ise stres yaratır. Yeterince iyi olmadığına dair vehme kapılmak, yazı ile ilişkisi üzerine kaygı duymak, yazar ya da yazar adaylarında sıklıkla karşılaşılan bir durum. Buna eşlik eden “boşluğa mı yazıyorum?” sorusunu harekete geçiren amaçsızlık, yazma sürecini sekteye uğratan bir duygusal çatışma sürecinin başlamasına neden olur. Oysa yazan kişilerin çoğu bir yere varmak için değil, kendini gerçekleştirmek için o işe giriştiğini bilir. Dolayısıyla amaçsızlık, daha çok yazıyla bir yere varmak isteyenlerin derdidir. Bu durumun aşılması için genellikle kısa bir ara verilmesi tavsiye edilir. Masa başına oturmayı ertelemek, tümüyle yazı dışında bazı şeyler yapmak gibi önerileri de sıklıkla duyarız. Oysa yazar ya da yazar adayının öncelikle neden yazıyorum sorusuna doyurucu bir cevap vermesi gerekir. Boşluğa yazdığında içindeki boşluğu kapattığının farkında olan kişi çoğunlukla amaçsızlığın pençesinden kurtulur.

Yazar tıkanıklığı söz konusu olduğunda “Annemi Trenden Nasıl Atarım?” filmi aklıma gelir. İlk cümlesini bulamayan bir yazar, yeni romanına başlayamaz bir türlü. Tüm yazı boyunca bahsettiğimiz sorunlardan mustariptir aslında. Amacını yitirmiş, ne yazacağına karar verememiş, yazma kondisyonunu yitirmiştir. İlk cümlenin bir türlü gelmemesi de yazarın başlamasını engeller filme göre. Yaratıcı yazma dersleri de veren bu karakterin ilk cümlede takılı kalması kafa karıştırıcıdır oysa. Uzun zamandır bilindiği üzere, yazıya başlamak için öncelikle girişi yazmak gerekmez. Yazı nereden başlamak istiyorsa oradan mevzuya dalmak, kimi zaman parça parça ilerleyerek bütüne ulaşmak da mümkündür. Ayrıca farklı yazı egzersizleri yapmak, farklı türler denemek de işini kolaylaştıracaktır. Lakin filmin bir çatışmaya ihtiyacı olduğundan buhrandaki yazar fikri tüm film boyunca işlenir. Bu tarz anlatıların pompaladığı bir tıkanıklığın normalleşmesi durumuyla da karşı karşıya olduğumuzu da vurgulamalıyım. Yazar tıkanması, yazmak isteyen kişinin önünü kapatan değil, ufkunu açan bir araca dönüşebilir oysa. Bunun için de yazının başına oturma kararlılığı gösterip, yazma sürecinin getirdiği dertleri de mutluluğu da kabul etmeliyiz. En sonunda yazar olmayı başaranlar tam da bunu gerçekleştirenlerdir.