Bu haftanın başında, Pinera taviz vermeye başladı. Hükümet toplu taşıma zammını kaldırdı ve “yeni toplumsal program” adını verdiği, asgari ücret, sağlık hizmeti ve emekliliği içeren bir program tanıttı. Fakat çok da tatmin edici değil bu. Biz Şilililerin şöyle bir deyişi vardır “Bugüne ekmek, yarına açlık”.

Yeni bir Şili kuracağız

Ronan Burtenshaw

Bu ayın başlarında Şili’de toplu taşıma zammına yönelik yükselen öfke, kısa süreçte emekli maaşlarından asgari ücrete, sağlık hizmetine kadar toplumsal ve ekonomik anlamda birçok meseleye yönelik uzun süreli eylemler zincirine dönüştü. Bununla da kalmadı, ülkenin her tarafına yayıldıkça eylemciler yeni bir anayasa ve Pinochet sonrasında daha özgür bir ülke için temel reform taleplerinde bulunmaya başladılar. Şehirler Victor 1973 darbesinde öldürülen sosyalist ozan Victor Jara’nın şarkılarıyla yankılanırken, Santiagolu eylemci Isidora Cepeda Beccar ile Şili’deki eylemleri konuştuk.

  • İlk olarak, eylemlerin nasıl başladığını anlatabilir misiniz?

ICB: İlk olarak, hükümet toplu taşıma ücretlerine zam yaptığı için başladı. Şili’de, bu ücretlerin ayarlanmasıyla görevli bir Toplu Taşıma Uzmanları Birliği var. Bu zammı, akaryakıta gelen zam ve doların yükselmesine bağladılar. Fiyatları otuz pesoya çıkardılar ki bu miktar çok fazla olmadığı için hükümet eylem beklemiyordu. Fakat öğrenciler duruma karşı örgütlendiler ve insanları bu ücreti ödememeye ikna ettiler. Liselilerin ücreti farklıydı dolayısıyla onlar zamlardan da etkilenmiyorlardı.

“Ailem için yapıyorum”, “Annem için yapıyorum” dediler. İnsanlar ücretsiz geçebilsin diye metro girişlerini açmaya başladılar. Bu eylemlere polis biber gazıyla müdahale etmeye başladı, bu da sadece öğrencilerin değil metrodaki herkesin etkilenmesine sebep oldu.

Eylemler bu yüzden büyüdü ve 25 Ekim Cuma öyle kilit bir hale geldi ki metro bazı duraklarını kapatmaya karar verdi. Santiago kaos halindeydi. İnsanlar eve gitmek için hangi durağa gitseler oranın da kapandığını gördüler. Ardından kimi yerlerde insanlar duraklara saldırmaya başladılar. Bazı duraklar şüpheli şekilde yakıldı.

Hükümet bu durumu OHAL ilanı için bahane olarak kullandı. Fakat eylemlerin çok fazla toplumsal desteği vardı. Geçtiğimiz aylarda bakanların yaptıkları açıklamalar güvencesizliğin Şili toplumunu ne derecede etkilediğinin farkında olmadıklarını gösteriyor. Emekçi aileleri maaşlarının yüzde yirmisini toplu taşımaya harcıyorlar. Eylemler de ağırlıklı olarak düşük gelirli ve işe en az iki saatte gidebilen insanların yaşadığı bölgelerde başladı.

Bunlar adaletsizliğin en derin hissedildiği meseleler. Şili’deki diktatörlüğün küçük bir elit zümreye hizmet ettiğini gösteriyor. Medya Şili’den Latin Amerika’nın mücevheri, zengin bir ülke olarak bahsediyor. Fakat çoğu emekçinin gündelik yaşamı bununla uyuşmuyor.

  • Şili geçtiğimiz yıl yapılan seçimlerden beri sağcı bir başkana sahip. Sebastian Pinera hükümetinin eylemlere cevabı ne oldu?

Eylemler en başta Pinera öğrencileri dinlemediği için başladı aslında. Fakat bu beklenmedik bir şey değildi, daha önce de daha küçük çapta eylemler vardı hükümet icraatlarına yönelik. Nasılsa yorulup bırakacaklar biz de yolumuza devam edeceğiz diye düşündüler. Fakat bu durum hükümet metro istasyonlarını kapatmaya başlayınca değişti, çünkü bu durum tüm işçileri ilgilendiriyordu. Ardından eylemlere yönelik saldırılarla çok daha ciddi bir büyüme yaşandı.

Metro istasyonlarının yakıldığı Cuma günü enerji şirketi Enel’in binası da yakıldı. Yangını tam olarak kimin çıkardığı muallak. Fakat hükümet bunu eylemlerin “kötücül” bir grup tarafından organize edildiğine kanıt olarak göstermeye çalıştı ve eylemlerin tüm vatandaşlara bir saldırı olduğunu iddia etti. Bu bir hataydı -diyaloğu eylemcilerin taleplerinden çıkarıp onları şeytanlaştırmaya çalışmak. İnsanlar hükümetin ne kadar gerçeklikten uzak olduğunu fark etti bu şekilde.

26 Ekim Cumartesi, hükümet orduyu sokağa indirdi, ki bu gerilimi daha da arttırdı. Ardından Pazar günü Pinera durumu bir ileri seviyeye taşıdı ve eylemcilerle savaş halinde olduklarını söyledi. Cümleleri aynen şöyleydi; “Güçlü ve insafsız, hiçbir şeye ve hiç kimseye saygısı olmayan bir düşmana karşı savaşıyoruz.” Gerçeklik, yıllardır biriken öfke ve hoşnutsuzluktu. İnsanlar şiddet eylemlerini desteklemese de sebebini anlıyordu.

Orduyu sokağa indirmenin ise özel anlamları var. Ordunun tarihi Şililer için olumlu bir anlam taşımıyor. Bu ordu tarih boyunca sadece kendi halkıyla karşı karşıya gelmiş. Bir ülkenin ordusunun sokağa inmesi zaten tek başına provakatif bir durum, fakat aynı ordunun geçmişte siyasi sebeplerle halkına işkence etmiş, katletmiş bir ordu olduğunu hesaba katınca durum farklı bir anlam kazanıyor. Bu hatıralar da toplumun belleğinde hala daha çok taze.

Eylemcilerle asker ve polis arasında çatışmalar oldu. Resmi rakamlar 18 kişinin hayatını kaybettiğini söylüyor -fakat, eğer bu çatışmalar gece olmuşsa, sokağa çıkma yasağından dolayı tam olarak ne yaşandığını bilemeyeceğiz. Medya ortada yok. Polis ayrıca evlerde arama yapıp eylemcileri gözaltına alıyor. Şu ana kadar üç binden fazla insan gözaltına alındı.

Bu haftanın başında, Pinera taviz vermeye başladı. Hükümet toplu taşıma zammını kaldırdı ve “Yeni Toplumsal Program” adını verdiği, asgari ücret, sağlık hizmeti ve emekliliği içeren bir program tanıttı. Fakat çok da tatmin edici değil bu. Biz Şilililerin şöyle bir deyişi vardır “Bugüne ekmek, yarına açlık”. Asgari ücret şu an 300 bin peso (yaklaşık 414 ABD doları) ve bunu 50 bin peso (yaklaşık 69 dolar) arttırmayı teklif ediyor, bu zam yoksulluğa çare olmayacak. Çarşamba, bu tavizlerden sonra şu ana kadarki en büyük eylemler yapıldı.

  • Hareket nasıl gelişti? Büyüdüğü açıkça görülüyor...

Hareketin bir lideri ya da organize eden tek bir örgüt yok, fakat sosyal medya çok büyük rol oynadı. Bir grubu ele alalım örneğin, yerel bir feminist örgüt, şu saatte şurada buluşalım diye post atıyor Facebook’a ve bu tüm mahallede yayılıyor.

Bunun yanında ‘Cacerolazos’ da vardı, sokağa çıkma yasağına tepki olarak, insanlar pencerelerinden sarkıp tencere tavalarla ses çıkarmaya başladılar. Bu size eylem her ne kadar ulusal düzeyde olsa da her mahallede nasıl yankı bulduğunu anlatır. Bu tencere tava meselesi sosyal medyadan Victor Jara’nın El Derecho de Vivir en Paz (Barış içinde yaşama hakkı) şarkısına eşlik etme çağrısıyla çok daha büyük anlam kazandı.

Victor Jara’nın müziğini Santiago sokaklarındaki evlerden duymak muhteşemdi. Ki bununla da kalmadı. Eylemler ilerledikçe insanlar El Pueblo Unido söylemeye başladılar. Bu sizi kırk elli yıl öncesine, Halk Cephesi, Allende dönemine götürüyor fakat şarkıyı söyleyenler yaşlılar değil öğrenciler.

  • Hareketin başarı ölçüsü nedir?

Böyle toplumsa hareketler çok hızlı ateşlenebiliyor. Fakat hiçbir zaman çok uzun süre bu kadar alevli sürmeyeceği riski var. İnsanların tekrar işe gitmesi gerekecek, bir süre sonra her şeyin normale dönmesini isteyecekler. Bu hareketin temelinde bir kuruluş formunun çok zayıf olması bir risk. Bana göre, sol tarafından bu talepler ileri bir noktaya getirilemezse uzun süreçte herhangi bir değişim olmayacak. Çünkü şu anda kimse pek spesifik konuşamaz -örneğin, hareket asgari ücretin şu kadar artmasını istiyor, hükümet bunu kabul ederse zafer sayılır diyebileceğimiz bir durum yok.

Şu anki anayasamız Şili neoliberalizminin mirası, temeli Pinochet’e ve Chicago Boys’a gidiyor. Tamamen yeni bir anayasaya ihtiyacımız var, kurucu bileşenlerin oluşturacağı, tüm sosyal kesimlerden insanların müdahil olacağı. Bu insanlara katılımın, müdahalenin ve siyasi alana toplumsal adanmışlığın sağlanacağı yeni bir kültürü kurabilmek için güç ve cesaret verecektir. Başkan, meclis, siyasi partiler bugün halkın sesini temsil etmiyor. On yıllardır etmiyorlar zaten, şimdi neden değişsinler?

Jacobinmag.com’dan
kısaltarak çeviren Yusuf Tuna KOÇ