Geçen pazar günü Beşiktaş’ta Refleks Kültürevi’nde endüstriyel futbol mefhumu(!) üzerine sohbet ettik. Duvarlarını BirGün

Geçen pazar günü Beşiktaş’ta Refleks Kültürevi’nde endüstriyel futbol mefhumu(!) üzerine sohbet ettik.
Duvarlarını BirGün manşetleriyle Che posterlerinin süslediği küçük ama samimi bir ortam olan Refleks’te “sözü dinlenecek adamlar” makamına Esra Kahraman’ın “tazyiki” ile sağolsun arkadaşlar beni de dahil etmiş. Lakin kadronun en iyi transferi bendeniz değil, mesleğimizin erbablarından belagati kuvvetli, fikirleri taptaze ve geçerli Cem Dizdar’dı. (N’aptın lan, dediğini duyar gibi oldum) Ali Ece de nefesi kuvvetli olan bir diğer isimdi.
O gün topa “Quaresma transferi aslında bu toplantıyı geçersiz kılıyor çünkü endüstriyel futbol adına ne kadar kod varsa hepsini barındırıyor” diyerek girdim. Evet, ondan sonra yapacağımız bütün konuşmalar ayağa pas kıvamında top çevirmek olacaktı. Ha bu kötü müydü? Asla. Dedim ya Cem Dizdar’ın futbol üstü adamakıllı siyaset tahlillerini dinlemek, Ali Ece’nin koyu siyah-beyaz aşkıyla yoğrulmuş tanıklıklarını dinlemek benim için de oraya gelen arkadaşlar için de çok keyifliydi. Zaten saat 1 sularında başlayan muhabbetimiz ‘temdit penaltısı’ (biz buna dem desek daha iyi olur) ile birlikte akşam 11 sularına doğru ancak tamamlandı.
Endüstriyel futbolun hükümranlığı en azından bugün için kaçınılmaz. Oyunun ruhundan uzaklaşmanın eninde sonunda futbolun ölümünü getirecene inananlardanım. Bu ayrı fasıl. Şimdilik şu endüstriye bir bakalım. Birçok endüstride olduğu gibi burada da aşağıdakiler ve yukarıdakiler var. “Ne gezer bende 50 bin avro” dedikten bir hafta sonra 350 bin avroluk arabayı altına çekenler –ki bunlar 4-4-2’yi A takıma çıkıp bir şampiyonluk yaşarken bile bilmediklerini söyleyenlerdir– bir yanda, rızkını aramak için amatör küme kulüplerine kadar düşenler diğer yanda... Taraftar ise artık bir müşteridir. O yüzden Beşiktaş, futbolcudan ziyade bir ürün tanıtımı yaptı geçen haftasonu İnönü’de. Ürünün kodu “Q7”. Sloganı ise “Kanımı akıtacağım”!
Tam bir pazarlama harikası değil mi? Asker cenazelerinin kalktığı bir günün anlam ve önemine uygun bir slogan! Oysa pardon ya, konuşan kişi bir futbolcu değil mi? Her şey planlanmış. Hem günün anlam ve önemine uygun düşülecek, hem de taraftarın Kartal Yuvaları’na koşmasını sağlayacak Nouma ruhunu temsil edecek “savaşçılık” mesajı; “kanımı akıtacağım”.
Ne kanı, ne akıtması birader! Abartma yahu! Altı üstü iki pas yapacaksın gole giderken. Yaptın yaptın, yapamadın geldiğin gibi omuzlarda değil, sessiz sakin geri gideceksin memleketine. Aklıselim birçok Beşiktaşlı da biliyor ki eğer İnönü çimlerine akıtılacak bir sıvı varsa o da terdir ve bunu da en çok akıtacak olan kişi yine bizim “old boy” İbrahim Üzülmez’dir be kardeşim... Diyorlar ki Quaresma solda oynayacakmış. Yazık ettiler çocuğa, İbo jubile yapmadı ki daha!
Beşiktaş’ın kanını akıtacak yeni ürünü, 7 numaralı formayı geçen sezon Beşiktaş için ayağını kıran Rıdvan’dan aldı. Quaresma, İnter’de pek bir şey akıtamadığı için ıslatamadığı 77 numaralı formasını Rıdvan’a verip, 7 numarayı aldı. Böylece kulübün pazarlamacıları harika bir iş başarmış oldu!
Oysa formayı sattıran böyle “numaralar” değil, içindeki “adamlar”dır. Bugün olsa en çok Recep’in 2, Kadir’in 3, Ulvi’nin 4, Gökhan’ın 5 numarası satmaz mı acaba? Onların tipi de futbolları da pek “karizma” değildi ama Beşiktaş için çarpan yürekleri sanırım Messi’den bile daha karizmaydı...
Yapılacak çok top var ama yazı coğrafyasındaki sınırlar bitiyor. Endüstriyel futbolda bir işletmeye dönüşen kulüpler kâr edemez. Eden de üç beşi geçmez; ederse de ancek 1-2 sene eder.
Futbol denilen oyun bu işi yüzde yüz işletmeye çevirmeye müsait değildir. Endüstriyel oyunda sadece, bu işte patronajlığa soyunanlar kazanır. Onların kazancı hem maddidir hem de şan şöhret gibi manevidir. O yüzden de marifet değildir Quaresma’ları getirenlere alkış tutmak.
Zira bu iş endüstriyse, harcanan para da senin vergindir be kardeşim...