UNESCO’NUN Troya’yı Dünya Mirası ilan etmesinin 20. yıldönümü olan 2018, Troia yılı ilan edilmişti. İlk kez geçtiğimiz yıl düzenlenen Troyyazar Homeros Edebiyat Festivali’nin bu yıl devam edilmesine karar verildi. 21-24 Mart arasında yapılacak festivale, Yeni Zelanda’nın üç ünlü yazarı onur konuğu olarak davet edildi. Yazarların Türkiye’ye gelmesinin hemen ardından 15 Mart’ta Yeni Zelanda’da iki camiye […]

Yeni Zelandalı yazarlardan ortak çağrı: Katliama karşı sevgi dilini geliştirmeliyiz

UNESCO’NUN Troya’yı Dünya Mirası ilan etmesinin 20. yıldönümü olan 2018, Troia yılı ilan edilmişti. İlk kez geçtiğimiz yıl düzenlenen Troyyazar Homeros Edebiyat Festivali’nin bu yıl devam edilmesine karar verildi.

21-24 Mart arasında yapılacak festivale, Yeni Zelanda’nın üç ünlü yazarı onur konuğu olarak davet edildi. Yazarların Türkiye’ye gelmesinin hemen ardından 15 Mart’ta Yeni Zelanda’da iki camiye düzenlenen saldırıda 51 kişi yaşamını yitirdi. İşte bu katliamın ardından Çanakkale Valiliği bu etkinliği güvenlik gerekçesiyle iptal etti. Büyük hayal kırıklığı yaşayan 3 yazar, duygularını ve ülkelerinde yaşanan saldırının etkilerini anlattı. Yazarlar, ülkelerinde yaşanan katliamın kendileri için bir travma olduğunu vurgularken, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın katliam görüntülerini mitinglerde izletmesinden derin üzüntü duyduklarını ifade ettiler.

İptal gerekçesini anlamadık

Çocuk gelişimcisi ve çocuk kitapları yazarı Sophie Siers: “Çanakkale’de yapılacak ‘Truva Yazarları’ isimli bir proje için gelmiştik. Çanakkale Valiliği ile Kültür ve Turizm Bakanlığı destekli bir edebiyat festivali idi. Ama iptal edildi. Neden iptal edildi bilmiyoruz. Bize güvenlik sebebiyle iptal edildiği söylendi. Eğer gerçekten sebep buysa, yapmamak daha güvenliyse anlarız. Ben ilk defa Türkiye’ye geliyorum, etkinliğin iptal edilmesine çok üzüldüm.”

Polisiye-gerilim yazarı Paul Cleave: “Türk yazarlarla tanışacağız diye çok heyecanlıydım. Beni çok heyecanlandıracak bir projeydi benim için büyük hayal kırıklığı oldu iptal edilmesi. Buraya geldiğimizde hepimiz etkinliğin devam edeceğini düşünmüştük iptal edilince şaşırdık. Kendi ülkemizde böyle bir trajedi varken burada olmak da bizim için tartışılır bir şeydi açıkçası. Ben daha önce de geldim Türkiye’ye benim burada bir hayran kitlem var kitaplarımı imzalamayı seviyorum. İlk kez böyle bir şey yaşadım. Birkaç yıl önce yine gelmiştim yüzlerce kitabımı imzaladım. Yine heyecanla geldim ama şu an hayal kırıklığı içindeyim. Türkiye ayrıca sosyal medya hesaplarımda en çok hayran kitlemin olduğu yerlerden biri.”

Nefret söylemi ortadan kalkmalı

Siers: “Kendi ülkemde İslamiyet’e karşı asla bir düşmanlık görmemiştim. Çok şaşırdık bu olay olduğunda Türkiye’deydik. Bizim ülkemiz bir göçmen ülkesi, benim babam da bir göçmendi. Biz buyuz, göçmen bir ülkeyiz. Bizde insanlar etnik kimliklerine göre yer almaz. Herkesin ortak noktası Yeni Zelanda yurttaşı olmasıdır. Kişisel olarak ben hiç bir göçmene karşı özellikle de Müslümanlara karşı bir düşmanlık hissetmedim. Benim babam savaştan kaçarak gelmiş. Göçmenlik, farklılık bizim ortak yanımız. İnsanlar içinden ne hisseder bilemem ama dışından başkasına kötü bir şey diyemez, bunu hayal bile edemiyorum. Bu katliamda saldırgan dışarıdan geldi, bizi hedef aldı, katlettiği insanlar Yeni Zelanda vatandaşıydı. Bizde terörizm yoktu. Bizim yakın tarihimizde böyle katliamlar yok.“

Cleave: “Ben orta sınıf beyaz bir erkeğim, Yeni Zelanda’da ırkçılığın olmadığını söylemek benim için gerçekçi değil. Çünkü bana karşı yok evet, ama dünyada ırkçılık yükseliyor, Yeni Zelanda da bundan muhakkak kendine düşen bir pay almış olabilir. Benim ülkemde çok olmasa da Amerika’da her gün Müslümanlık karşıtı şeyler duyuyoruz. Artık global dünyada karşıt söylemler, ırkçılık var. En başta nefreti besleyen bu söylemlerin ortadan kalkması gerekiyor.”

Mitoloji yazarı Kelly Joseph: “Ben bu katliam sonrası özellikle sosyal medya üzerinden anladım ki bizim ülkemizde de Müslümanlar sandığımız kadar mutlu değilmiş. 11 Eylül’den bu yana Müslümanlığa yönelik dünyada negatif algı var. Bu olayda belki biraz daha net gördük.”

Katliam için ‘Aroha’ diyoruz

Joseph: “Bizim başbakanımızın yaptığı bu teröristin adını bile anmamak. Onun tanınmasını önlemek gerektiği. Yeni Zelanda’da dostluk, dayanışma, acıyı paylaşma için tek bir ortak kelime var. Bütün bu hislerimizi bir araya getiren ‘Aroha’ kelimesi. Bu kelime empatiyi, sempatiyi, paylaşmayı hepsini barındırır. Bu olay için Aroha diyoruz.”

Siers: “Burada bizim için önemli olan katliamı yapan caniye değil kaybolan hayatlara bakmak. Burada önemli olan mitinglerde bu katliam görüntülerini izlemek ya da izletmek yerine yaşamını yitiren insanları tanımak, onların yaşamlarını öğrenmek. Bizim için onların hayatlarının önemi üzerine konuşmak asıl önemli olan.”

Nefret değil, sevgi dili geliştirilmeli

Cleave: “Bizim Başbakanımız bu katliam sonrası empatiyi öne çıkarmaya çalıştı, sevgiyi, dayanışmayı göstermek için uğraştı. Doğru olan da buydu bana göre. Nefret yerine sevgi söylemi geliştirdi. Bu dil, bence de olması gereken dildi. Ama bir tarafta insanların katledildiği bir durumu başka insanlara böyle mitinglerde göstermek, bence sevgisizlikten gelen bir yaklaşım. Cumhurbaşkanı’nın bu katliam ile birlikte öfkesini anlıyorum ama mesela sizin aileniz böyle silahla taranarak katledilseydi siz bunu kitlelere yayınlanmasını ister miydiniz? Bu hoşunuza gider miydi? Dinler inançlar her şey bir yana böyle bir katliamın videosunu insanlara miting alanlarında ya da başka şekilde göstermek hiç iyi bir fikir değil.”

Siers: “Hangisi olmak istersiniz? Bu dünyada yerinizi belirleyen yaklaşım nedir? Bir tarafta seçebileceğiniz sevgi dili, öte yanda şiddeti körükleyecek sevgisiz bir dil. Bu dil korku ve sevgisizlik dilini temsil ediyor.”

Joseph: “Bu caninin amacı zaten izlenilmek, bana bakın beni izleyin diyor cani. Onu böyle izletmek nefret dilini ortaya çıkarır. Onun amacına hizmet eder bunu ona vermemek gerekirdi. Ben gelecekle ilgili kendi ülkem adına çok endişeli değilim. Bu olayla yeni bir bilinç kazandık. İnsanlar silahlandıklarında nasıl bir felaket olabileceğini gördük. Bu saldırı Yen Zelanda’nın kimliğini oluşturan, uyandıran anlardan biri oldu. Bundan sonra daha duyarlı olunacaktır.”

Siers: “Çanakkale, Yeni Zelanda için emperyalist kolonyal sömürüden yeni devlet yaratan gelişmeydi. Çanakkale bu konuda birinci sırada ise bu katliam ikinci olay oldu. Bu katliam da bizi biz yapan, kimliğimizi yeniden belirleyen bir durum. Çanakkale’de nasıl hiç bir şeyi unutmadıysak biz bu saldırıyı da asla unutmayacağız. Katliamdan önce gelmiştim şu an orda ne düşünüyorlar bilmiyorum ama farkındalık var görüyoruz. Sosyal medyada gördüğüm Türkiye’ye karşı kızgınlık yok ama kırgınlık var. Bu görüntülerin kullanılması ve ortaya çıkan bazı söylemler yüzünden kırgınlık var.”

Halklar arasında bir düşmanlık yok

“Ben çocuk gelişimi üzerine çalışmalar yapıyorum. Bizim perspektifimiz çocukları hayata hazırlamak. Festival için hazırladığım konuşma, masalların beynimiz üzerindeki yeri ve kurgusu olacaktı. Tüm dünyada bu konuda kadim gelenek çocukları hayata hazırlayarak şekillendi. Ülkemizde yaşanan travmatik durumu aşmanın yolu belki çocukları farklılıklar içinde sevgiyle yetiştirmekten geçiyor. Bizim ebebeyn olarak amacımız çocuk yetiştirirken topluma sevgi ve saygı katacak bireyler yetiştirmek. Bu caninin de böyle bir yetiştirilme durumu olsaydı böyle bir katliam yaşanmazdı. Bir çocuk olarak doğru yetişse ileride belki bir katil olmazdı. Bu durum bütün dünya için geçerli.”

“Açıkçası halklar arasında bir düşmanlık olduğuna inanmıyorum. Katliam yaşandığı gün Bergama’da bir otelde kaldık. Otel sahibi elini göğsüne koyup gözleri dolarak çok üzgünüz dedi. Benim Türkiye’deki tecrübem asıl olarak bu samimiyet oldu. Biz bu noktada anladık ki sokaktaki halk bizim acımızı anlıyor. Bu durum açıkçası bizi ağlattı.”

Acılar tekrar yaşanmasın

Joseph: “Bundan sonra yazacaklarım insanların bu konuda daha fazla düşünmesini sağlamak. Bir yazarın insanları hissetmek ve düşündürmek dışında daha büyük arzusu olduğuna inanmıyorum. Bir hikaye anlatıcı olarak insanları başka tecrübe ve dünyalara sevk etmek gibi bir güç var. Farklılıkları anlamak gibi. Bir yazar olarak bu benim için bir onurdur.”

Cleave: “Ben bir polisiye yazarıyım, insanları mutlu etmek bu konuda yazmak benim için bir gelecek hayali. Türk hayranlarımı çok seviyorum. Türkiye’de onlar için bir şey üretmek benim için onur vericiydi. Ülkenize bir daha gelmeyi dört gözle bekliyorum. Keşke bu olaylar böyle gelişmeseydi.”

Siers: “Türkiye’nin siyasal sancıları var. En fazla gazeteci içerde olan ülke. Ama tüm siyasi yönleri bir yana bırakırsak, sevgi ve merhamet dolu, çocuklarına tapan güzel bir ülke. Ben bu açıdan bakıyorum. Burada olaylar sonrası utanç, mahcubiyet gibi hisler yaşadık. Ancak Yeni Zelanda halkının gösterdiği dayanışma bizi onure etti. Bu tecrübe bizi daha güçlü kıldı. Bu katliam sonrası burada olmak bizim perspektifimizi daha da genişletti. Bu acıların tekrar yaşanmamasını temenni ediyorum.”