Google Play Store
App Store
Yeniçağ'da cadılık ve bilim

DERYA GÜRSES TARBUCK @DGTarbuck

17. yüzyılda deneysel bilim, kraliyet ideolojisi çerçevesinde, “kralcı siyaset, deneysel felsefe ve Anglikanizmin türdeşliğini birleştirmeye yönelik bir mantık inşa etmek için teolojiye bağımlı idi. Fikirleri kilise ve Hıristiyan inancı için tehlikeli görüldüğünde, bu düşünürlerin neredeyse hepsi bunun yaratacağı sonuçlardan kaçınmaya çalıştılar. Bilimsel keşiflerin ateizmi ve dinsizliği teşvik etmesini önleme arzusu da yaygın bir şekilde hissediliyordu. Francis Bacon’ın bilim ve din alanlarını ayrıştırma çabaları ise ateizm ve sadakatsizlik suçlamalarıyla karşılaştı. O dönemde yaşamış bir din adamı olan John Edward’ın tavrı, bilimin bu dönemde nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu gösteren iyi bir örnektir:

"Eğitimli Araştırmacılar, dünyadaki tüm fenomenleri yalnızca Doğal ve Maddesel sebeplere indirgemek için inatçı bir çaba göstererek ve bu fenomenlerin ortaya çıkışında doğaüstü veya ruhani İlkenin yardım ve muvafakatini kabul etmekten imtina ederek Ateizmi cesaretlendirme eğilimindedirler."

Thomas Sprat, Kraliyet Bilimler Akademisinin Tarihi (1667) adlı eserinde, deneysel bilimin Hıristiyan dinine zarar vermediğini ve Kraliyet Akademisinin Hıristiyan inancının esaslarına aykırı gelmemek için önlemler aldığını ileri sürmüştür:

“[Deneycinin] işinin maddesel şeylerle ilgili olduğu doğrudur. Ama bu kesinlikle onu görünmez varlıkların varlığına karşı çıkmaya yöneltmez, bilakis onu kuvvetle bu varlıklara inanmaya teşvik eder... Eğer (Havari’nin dediği gibi) Tanrı’nın görünmeyen şeyleri görünür olanda tezahür ediyorsa; deneylerinin yardımıyla başkalarına görünmeyen çok sayıda yaratığı gören kişinin sonsuz güce ve Tanrı’ya olan inancını pekiştirecek ne kadar da çok argüman vardır."

Bununla birlikte bir bilim adamı, doğa olaylarının nedenini hemen Tanrı’ya atfetmez, Sprat’a göre birincil araştırma konusu doğanın öz mekanizmasıdır:

"Şeylerin iç işleyişinin farkında ve bunlara aşina olduğu için birdenbire tüm olağanüstü olaylarda Tanrı’nın parmağı vardır sonucuna varamaz kişi: Ve böylece cahil kimseyi korkutan pek çok etkinin doğanın bildik araçları tarafından ortaya çıkarıldığını anlar... Spritüal coşkulara ve İlham’a kaptırmaz kendini çünkü insan bedeninin tabiatını, kanın bileşenlerini ve hayal gücünün kuvvetli etkisini çok iyi bilir: İşte bu sayede hastalıklar ve ilham arasındaki farkı daha iyi anlar."

Aslında, On yedinci yüzyıl İngilteresinde farklışünce eğilimlerini birbirinden ayırmak oldukça zordur. Kraliyet Bilimler Akademisinin kuruluşu da bu zorluğa iyi bir örnek teşkil etmektedir. Restorasyon, ampirizmin yükseliş dönemi olarak görülebilir ve Londra Kraliyet Akademisi, yeni bilimi geliştirmek amacıyla kurulmuştur. Yine de hatırlatmalıyız ki, Kraliyet Akademisinin kurucuları birbirinden oldukça farklı dünya görüşlerine sahipti.

"[Kraliyet Akademisi], kuşkusuz, çeşitli siyasi ve dini geçmişlere sahip insanları üye olmaya davet etti ve tartışmalarını nezaket, hoşgörü ve karşılıklı saygı çerçevesinde yumuşatmaya çalıştı."

CADILIK VE BİLİM

17. yüzyıl Avrupa’sında cadılık suçlamaları genellikle satanizm suçlamalarını da kapsamaktaydı. Bu durumun sayısız örneği vardır. Şeytan ile yapılan anlaşmalara ilginç bir örnek şeytan ile bir anlaşmaya girmekle suçlanan Urbain Grandier isimli Fransız bir rahiptir. Grandier, 1634 yılında Laubardemont Danıştay’ı tarafından suçlu bulundu.

1592 ve 1662 yılları arasında İskoçya’da, şeytan ile anlaşma yapmakla suçlanan yaklaşık bin 300 cadının kovuşturması yapıldı. Cadıların şeytanla yaptığı anlaşma bir kavram olarak 1563’ten sonra ceza yargılamasına sokuldu. Bu tarihten önce cadılık dinsel ve umumi hukukta bir suç kabul ediliyordu. Büyücülük ile ilgili davalar ise, seyyar mahkemeler tarafından görülmekteydi. 1563 Cadılık Yasası, “Şeytanla bir anlaşmaya giren ve ona ibadet etmek için gece vakti uçarak gizli toplantılara giden” cadılara yönelik olarak çıkarılmıştı. Şeytana atıflar içeren ilk duruşmalar 1590-1591 arasında karşımıza çıkar. Bu davalar o kadar meşhurdu ki İskoçya’dan gelen haberler 1591’de Londra’da yayınlandı. Bu davalar vatana ihanet davalarıydı:

Çok sayıda insan, Kral'a büyü yapmak amacıyla Kuzey Berwick’te şeytan ile buluşmakla suçlandı.

Leipzig’de Benedict Carpzov tarafından yazılan ve 1635’te yayınlanan Practica Nove Rerum Criminalum isimli risale, şeytanla yapılan antlaşmaya yönelik ortak algıyı gözler önüne sermektedir. Carpzov, Tanrı’yı inkâr etme ve şeytana tapınma hikâyelerine inanır. Zamanının önde gelen hukukçularından biri olduğu için çalışmaları özel bir öneme sahiptir. 1650’den sonra İsveç’te Şabat için toplanmakla suçlanan kadınlardan bazıları yakılarak öldürülmüştür. 1652 yılında, Cenevrede, Mice Chaperon isimli bir kadın şeytani güçlere sahip olduğunu gösteren bir cadı işareti taşıdığı iddiasıyla yakılmıştır.

Cadılık tartışmaları bağlamında, rasyonalist ve deneyci bakış açıları arasında bu tür katı ayrımları kullanmayı zorlaştıran karmaşık bir durum vardır. Felsefi bakış açıları ne olursa olsun, entelektüeller -birkaç istisna dışında- cadılığın varlığına inanıyorlardı. Cadılığın varlığını tamamen reddeden en ileri gelen düşünür ise Thomas Hobbes’tu. Ona göre cadılık inancı, din adamlarının desteğini de arkasında bulan halkın cehaletinden besleniyordu. Hobbes, bu tür batıl inançların, “doğal nedenlerin bilinmemesinden kaynaklandığına ve bu tarz inançların basit adamları iktidarda tutmak için kurnaz adamlar tarafından korunduğuna” inanıyordu. Kendi doğa anlayışında ise doğaüstü kavramına hiçbir yer vermemişti.

Hobbes, “Tanrı’nın ve Takdiri İlahi’nin varlığına dair genel kabulleri reddeden ve “madde ve deviniminin mekanik güçlerine çok şey atfeden” On yedinci yüzyıl filozofları arasında ünlüydü.

Hobbes, bu duruşuyla cadılığın varlığını savunan insanların hedefi haline geldi. Cadılığın varlığını savunan eğitimli insanların amacının belli bir felsefi/bilimsel duruşu savunmaktan ziyade, ateist olarak suçlanmaktan kaçınmak olduğunu iddia etmekte bir doğruluk payı vardır.


1Raymond D. Tumbleson “ The Science of Anglicanism” Journal of the History of Ideas, vol. 57, No.1,

1996 pp.131- 156.

2Hunter, Michael Restorasyon İngiltere’sinde Bilim ve Toplum, Cambridge: Cambridge University Press, 1981, s. 162-188.

3a.g.e., s.170.

4a.g.e., s.170.

5Sprat, Thomas Doğa Biliminin Geliştirilmesi için Londra Kraliyet Akademisi’nin Tarihi, T.R. for J. Martyn at the Bell without Temple-bar, and J. Allestry at the Rose and Crown in Duck-lane, Printers to the Royal Society, MDCLXVII., s. 348-349.

6Sprat, Thomas, s. 358-359.

7J.R. Jacob “ Restoration, Reformation and the Origins of the Royal Society” History of Science, vol. 13, 9(1975), 155-176.

8Larner Christina, Cadılık ve Din, Popüler İnancın Siyaseti, Oxford: Basil Blackwell Publishers, 1984., s. 23.

9 a.g.e., s. 24.

10a.g.e., s. 65.

11 Lea, H.C. Cadılık Tarihiyle İlgili Malzemeler, Howland Publishers, 1957.

12Moody A. Prior “Joseph Glanvill, Cadılık ve On yedinci Yüzyılda Bilim” Modern Filoloji, Cilt.80, (1932-33), s. 167-190

13Sarah Hutton “Science, Philosophy, and Atheism” in Richard H. Popkin et. al. ed. Scepticism and Irreligion in the Seventeenth and Eighteenth Centuries, Leiden;New York-Koln: Brill Publishers, 1993, p. 111.