Cumhuriyet’in 100. yılında meydanlarında, ovalarında, fabrikalarında, okullarında, tarlalarında, sahnelerinde yeniden barış ve kardeşlik halayı kuramazsak en büyük depremi işte o zaman yaşar, milyonlarcamız enkazın altında acılar içinde yok oluruz.

Yeniden…

Orhan AYDIN

Kimsesizlerin kimsesinin kimsesiz bırakıldığı kahrolası bir zamandayız.

Bütün özgürlükleri kelepçelenmiş, yurttaşlarının yaşam hakları ezilip yok edilmiş; ormanları, dereleri, gölleri, ırmakları talan edilmiş, doğacak çocukları bile borçlandırılmış; adaleti bitirilmiş, hukuk sistemi ayaklar altına alınmış, ifade ve düşünce açıklamak suç olmuş kahrolası bir zaman.

Tüm ortak değerleri yandaş haramilere peşkeş çekilerek üretimi bitirilmiş, toprağın bağrına adeta zehir dökerek öldürülmüş, tarım bitirilmiş, hayvancılık tarih olmuş, en temel değer olan laiklik ayaklar altına alınarak, dinci-yobaz vakıf ve şirketlerle geleceği karartılmış kahrolası bir zaman. 

Çocukları gülmeyen, gençleri, emeklileri, kadınları, emekçileri, işçileri umutsuz, çalışanları ve işsizleri çaresiz, sanat-sanatçı düşmanlığı ile aydınlanmanın önüne set çekilmiş kahrolası bir zaman.

Dahası var.

Irkçılık kafatasçılık boyutunda şahlandırılmış, din siyasi alanın temel malzemesi yapılarak insanlığın inanç özgürlükleri üzerine kezzap dökülmüş, şeriat nutukları atan tarikatların devlet yönetimine ortak edildiği, kara paracıların, çetelerin ve mafya bozuntularının cirit attığı, uyuşturucu tacirlerine ev sahipliği yapılan, eli kanlı katillerin itibar gördüğü, yolsuzluklarla dünya rekorları kırılan bir zaman dilimi.

Tüm yeryüzünde birkaç diktatör sevdalısı ülke yöneticisi dışında dostu kalmamış bir ülke.
İşsizlik, pahalılık tarihinin en yüksek düzeyinde.

Eğitim sistemi imamlaştırılıp bilim düşmanlığı bayrak edinilmiş.

Sağlık sistemi işbirlikçi asalak şirketlere teslim edilip bitirilmiş.

Kültürel ve sanatsal yaşamı çoraklaştırılmış.

Basının aklı, yüreği çalınmış, yasakçılık ve sansür talan ve yalan üstüne kurulu sistemin silahı olmuş.

Kimsesizleştirilmiş.

Yurttaşları ayrıştırılmış, kendileri gibi düşünüp yaşamayanlar ötekileştirilmiş.

Kadın ve çocuk düşmanlığı için nutuklar çekilip övgüler dizilen, kardeşliği, beraberliği, adaleti savunanlara terörist, hain damgası vurulan kahrolası bir zaman.

Bu karanlığı yırtıp çöpe süpürmeden Anadolu’nun mutlu olması olanaksızdır.

Cumhuriyet’in 100. yılında meydanlarında, ovalarında, fabrikalarında, okullarında, tarlalarında, sahnelerinde yeniden barış ve kardeşlik halayı kuramazsak en büyük depremi işte o zaman yaşar, milyonlarcamız enkazın altında acılar içinde yok oluruz.

Yalanı, talanı yenmenin yolu vicdanlı insanlığın iyilik ve gerçek için birleşmesinden geçiyorsa, hepimizin korku duvarının dibinden birkaç adım öne atıp yeni özgür, eşit bir Cumhuriyet için ses çıkarması vaktidir. 

***

Meclis’in kuruluşu

Türkiye Cumhuriyetinin temelleri 23 Nisan 1920’de yatmaktadır. Türkiye tarihinin yaklaşık 150 yıllık bir Meclis, parlamenter sistem geçmişi vardır. Birinci Dünya Savaşı’nda çok büyük yara alan ve kayıplar veren Osmanlı Devleti’nin çöküş süreci daha da hız kazanmıştı. 16 Mart 1920’de, Osmanlı Devleti’nin başkenti, Hilafet ve Saltanatın merkezi İstanbul İtilaf Devletlerince işgal edilmişti. İşgalcilerin ilk iş Meclis-i Mebusan’ı dağıtmak oldu.  

Keza işgalciler mebuslardan Rauf, Vâsıf, Fail ve Şeref Beyler ile Numan Efendiyi de tevkif etmişlerdi. Mebusların tevkif edilmesi üzerine bir toplantı yapılmıştır. Bu Osmanlı Meclisinin son toplantısı olacaktı. Padişah VI. Mehmet Vahdettin, fiilen geçerliğini yitiren Osmanlı Mebusan Meclisi’ni 11 Nisan 1920’de resmen feshetti. Meclisin feshiyle Osmanlı Devletindeki parlamenter sistem de son bulmuştur. Bunu öngören ve daha önceden de Meclis’in İstanbul dışında bir yerde toplanması gerektiğini söyleyen Mustafa Kemal Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi adına 17 Mart 1920’de bir bildiri yayınlayarak Meclis’in işgal edilmesinin tüm İslam dünyasını hedef aldığını ifade etmişti. 19 Mart 1920’de de Heyet-i Temsiliyesi adına mülki ve askeri yetkililere gönderdiği genelgede “olağanüstü yetkilere sahip” bir meclisin Ankara’da toplanması gerektiğini bildirmişti. İşte Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 Cuma günü öğleden sonra 13.45’te toplanmış ve işgal altındaki ülkedeki bir ulusun kendi kaderini belirmesinde en önemli adım olmuştur. 
Bina 1916’da İttihat ve Terakki Fırkası’nın binası olarak inşaya başlamış, Fırka’nın kapanması üzerine de inşası yarım kalmıştır. Meclis’in açılmasına Atatürk tarafından karar verildiğinde büyüklük ve donanım bakımından bina eksiği bulunduğundan bu yarım kalan bina Meclis’e dönüştürülerek kullanılmasına karar verilmiştir. 23 Nisan 1920 ile 15 Ekim 1924 tarihleri arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak kullanılan bina, daha sonra Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Merkezi olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinin temeli olan Hukuk Mektebi burada kurulmuş, bina mektebe kısa bir süreliğine ev sahipliği yapmıştır.