22Mart Dünya Su Günü idi. Birleşmiş Milletler 1993 yılında suyun öneminin farkına vararak bu tarihi Dünya Su Günü olarak ilan etmiş. Yüzyıl önce nüfusun...

22Mart Dünya Su Günü idi. Birleşmiş Milletler 1993 yılında suyun öneminin farkına vararak bu tarihi Dünya Su Günü olarak ilan etmiş. Yüzyıl önce nüfusun bu kadar yoğun olmadığı ortamda suyun meta olabileceği,alınıp satılabileceği, insanların aklından bile geçmezdi herhalde. Orhan Veli daha altmışbeş yıl önce bedava yaşıyoruz şiirinde; “peynir ekmek değil ama/acı su bedava” derken suyunda bir gün hak olmaktan çıkartılacağını ve bir meta olacağını herhalde hiç düşünmemişti. Çocukluğumuzun sokaklarında mahalle çeşmelerinden ağzımızı dayayıp kana kana içtiğimiz sular artık yok. Ağzımızı dayayıp kana kana bedava su içmek için Kızılcahamam ormanlarına gitmek gerekiyor şimdi. Pek yakında o pınarlar da su şirketlerince şişelenip satılmak üzere gasp edilecekler ne yazık ki.

Bir milyarın üzerinde insan temiz içme suyuna hasret dünya üzerinde. Ve milyonlarca insan temiz suya ulaşamadığı için hastalıklardan ölmekte. Akarsular kanalizasyona dönüşürken,göller kurumakta ya da bataklık haline gelmekte.
TMMOB adına İnşaat Mühendisleri Odası’nın düzenlediği Su Politikaları Sempozyumu’nda bir yandan bunlar tartışılırken diğer yandan da AKP’nin kapatılması, Ergenekon tutuklamaları ve Bakan Faruk Çelik’in iş dünyası ile görüşmesi sonucu SSGSS Yasa Tasarısı ile ilgili geri adım atmayacaklarına yönelik söylemleri tartışılıyordu.Derin devlet söylemleri, derinin de derini varmış saptamaları yapılmakta idi. Oysa küresel kapitalizme biat yolunda durmak yok yola devam diyen AKP’nin bataklığa çevirdiği ülkede derin olan hiçbir şey yoktu. Emeğe, insan haklarına saygı duymayan insanlığın sığlaştığı bir ortam bataklığın ta kendisi değil mi? Herkes bilir ki bataklıklar derin değil, sığ ve kirli sulardır.

Sığ insanların derin devletiyle emeğin üzerine karanlık gibi çöktüğü günlerden geçiyoruz.
Oysa bahçemde kayısı, badem, erik hep çiçeğe durdu. Salona geçiyorum çiçek, mutfağa geçiyorum çiçek. Hangi odaya geçsem camlara yükleniyor bahar. Türk, Kürt bayram yapıyor. Yenilenme adına, ateşlerden atlıyor. Su, yenilenme, bahar ve ateş. Isınan hava, ısınan toprak ve ısınan siyaset.

Güzel bir şeyler arıyorum baharla gelecek. Ve buluyorum. Farsça bir sözcük vardır;” “serendipity” diye yani bir güzelliği ararken diğerine ulaşmak. Baharın güzelliğini ararken sanatı, sinemanın güzelliğini buldum. 19. Uluslararası Ankara Film Festivali. Ve Festivalin ödül dağıtımı/kapanış gecesi Dil Tarih Fakültesi Salonunda İbrahim Balaban’ın gözleri. Balaban ödül vermek üzere sahneye çağrıldığında bir anısını anlattı. Nâzım Hikmet ile birlikte Bursa Cezaevi’nde olduğu yıllara gitti. Nâzım: “Balaban, ümidin resmini yapabilir misin?” demiş “Yaparım” demiş Balaban ve Cezaevi’nin bütün koğuşlarını dolaşmış, ümidi aramış mahkûmlarda. Bulamamış. Sonra inmiş berberhaneye, oturmuş aynanın karşısına gözlerine baka baka çizmiş ümit’in resmini. 86 yaşında orada Yetkin Dikinciler’e ödülünü verirken hâlâ o ümit ışığı gözlerinde parlıyordu.

“Sanat kadere isyandır” demiş A. Malraux. Balaban’ın gözlerinden anlaşılıyordu ki; tende iz bırakan zaman ile içimizde iz bırakan zaman aynı değildir.
Baharımızı cehenneme çevirmeye niyetli finans-kapital zorba ve işbirlikçileri, devasa olanaklara sahipler bunu gerçekleştirmek için. Ve emek güçlerinin işi hiç de kolay değil, işimiz zor.

Gelin bu bahar yenilenme, ayıklanma baharı olsun. Zoru kolay kılalım. Aşılacak uzun bir yol ve nice köprüler var önümüzde. Yolumuz uzun. Fakat yol yakınken değil uzakken aşılır ancak. Ve madem böyle bir yola düştük ruhunu erken yaşta yitirmiş, içi çürük taşlarla geleceğe köprü yapılamayacağı gerçeğini görerek hareket edelim.
“Bir yolculuğu sürdürmek için o yolu giymek gerekir” derler. Yaşamı içinde ağustos dereleri gibi değil gürül gürül yaşayanlar ile yolu üstümüze giyelim
Ve bu bahar Balabanın gözlerindeki ümidi taşıyan dostluklar kuralım yenilenelim..
Ancak bir iğne deliğinden geçecek dostluklarla dikilsin devrim elbisesi.
Zorbanın geleceğimizi ipotek altına almaya çalışmasına inat, gençlerimizin,çocuklarımızın giyebilmeleri için.