Seçimler sonrasında solda oluşan şaşkınlığın ve moral bozukluğunun kaynağında, sınıflar mücadelesine bakışla ilintili temel öneme sahip yanılgılar yatmaktadır

Yenilgi ikliminin antitezi

MEHMET YEŞİLTEPE
mytepe1960@gmail.com

Bilinir ki sermaye kesimleri, işçi-emekçi kesimlerde İdeolojik ve siyasal erozyon yaratabildikleri oranda, sınıfın geleneksel araç ve yöntemlerinin yerini sermayenin telkin ettiği araç ve yöntemler alır, sisteme karşı mücadele sistemin devamını sağlayan bir mücadeleye (araç ve yöntemlere) bırakır. Bugün devrimci yapıların halk içinde temenni ettikleri ilgiyi bulamayışlarının ağırlıklı nedenlerinden biri de budur.
Mutlaka bir yenilgi aranacaksa bu, sandıktan çıkan sayısal sonuçlarda değil, sınıflar mücadelesinin, tayin edici kesitlerindeki duruş ve pratiklerde aranmalıdır. Bu konuda verilebilecek yüzlerce örnek, sorulabilecek pek çok soru var. Ne oluyor da yalanı, yolsuzluğu, katilliği tescil edilenler halkın nazarında hâlâ anlaşılır boyutta oy ve itibar kaybına uğramıyor? Ne oluyor da saldırıya uğradıkça, birlik ve itiraz zeminlerimiz zayıf düşüyor?
Ülkemiz G-20’ye ev sahipliği yaparken, bu halkın önemli bir kesiminin rutininde bir titreşime bile sebep olmuyorsa, haber değeri bile oluşturmuyorsa; Silvan’da “bir alternatif nasıl boğulur”un provası ve gösterisi yapılırken, buna karşı geliştirilen tepkiler etkisiz basın açıklamalarını aşamıyorsa; Ankara-Silvan-Paris ilişkisi görünür kılınamıyor ve IŞİD’le sınırlı olmayan gerçek failler mücadelenin hedefi haline getirilemiyorsa; evet ortada bir yenilgi iklimi var demektir. Bunun da antitezi, ezilenlerin mücadele mirasında, Gezi’de, Haziran’da içkindir.

“Ben”den “biz”e geçişe bireysel ve örgütsel iradeler direniyor
Kim ne derse desin, seçimler sonrasında solda oluşan şaşkınlığın ve moral bozukluğunun kaynağında, sınıflar mücadelesine bakışla ilintili temel öneme sahip yanılgılar yatmaktadır. Gerçekte ise devrimcilerin sahip oldukları güç ve avantajlar içerisinde en önemli payı, hayatı okumadaki isabet ve tutarlılık oluşturur. Bu üstünlük yitirildiğinde, yenilgi psikolojisi için fiilen yenilmeye de gerek kalmıyor. Yani bugün solda yaşanmakta olan problemlerin kaynağı yalnızca seçim değil. Evet, seçim bir çeşit turnusol işlevi gördü ve sol daha net veriler üzerinden gerçekliğiyle yüzleşti. Ancak bu türden pratikler alternatifini, doğrudan üretmez; sol bir anda özeleştiri veren, eksiklerini doğru tanımlayıp çözümü doğru yerde arayan bir seviyeye sıçramaz. Yanlış ve yüzleşme bazen farklı yanlışlarla ikam edilir. Örneğin bugün özellikle seçimden sonra yaşadığımız sürecin, Birleşik Haziran’ın ne denli doğru ve gerekli bir seçenek olduğunu göstermiş olması, bundan sonra bu zeminde hataların ve eksiklerin hızla aşılacağı anlamına gelmiyor. Çünkü gerek bireysel gerekse örgütsel iradeler hâlâ “ben”den “biz”e geçişe direniyor. Ve hâlâ, örgütler-çevreler ve bireyler dahil bileşenler arasındaki ilişki sembolik olandan Haziran yoldaşlığına taşınamıyor.

Koşullar, devrimcileri göreve çağırıyor; mücadelenin gereklilikleri birlik ve dayanışma olgusunu öne çıkarıyor; ancak öznel nedenler çerçevede bir sonucun/başarının oluşumunu önlüyor. Devrimciler, bırakalım sınıflar mücadelesi pratiğinden deneyim damıtıp güncellemeyi, birbirinden öğrenmeye dahi kapalı bir duruş sergiliyor. Halbuki süreç, fikri üretkenlik alanında da mücadelenin fiili boyutunda da ortaklaşmayı, kenetlenerek çoğalmayı gerektiriyor. Bu da ruhen ve fiziken dokunabilmeye imkan veren, öğretilmiş mesafeleri eriten bir sıcaklığı ihtiyaç haline getiriyor.

Sistem görünür kılınmalı devrimcilik günlük dile çevrilmeli
En geniş bağlamıyla halk kesimleri içinde yaşanmakta olan eylem birlikleri ve ittifaklar; programların, dört başı mamur projelerin, başarı için yeterli olmadığını, sonuç alabilmek için, söz konusu programlara onlara denk bir kadro anlayışının ve değerler bütünün eşlik etmesi gerektiğini gösteriyor. Bunun için, IŞİD’in eylemlerine içerilmiş haldeki emperyalizmin, Silvan’daki faşizmin ve dinsel olandan öte boyuttaki gericiliğin görünür kılınması ve devrimciliğin günlük dile çevrilmesi öncelikli önemdedir. İkincisi bunun gerekliliğine öncelikle devrimcilerin ikna olması ve gerek fikri gerekse fiili duruşunda bu yönde bir ısrarı öne çıkarması gerekiyor. Bu olmadığı sürece, mevcut sosyal, siyasal ve iktisadi krizin neden aynı denklikte toplumsal tepkileri beraberinde getirmediğinin ve halkın memnuniyetsizliği ile eylemsel duruşu arasındaki açının büyüklüğünün şaşkınlığını yaşamaya devam ederiz.

Mevcut gidişat, iş yaşamında esnekliğin, geleceksizlik ve güvencesizliğin daha da derinleştirileceğini, sermayenin giderek büyüyen ve setleşen talepleri çerçevesinde, bir cuntanın dahi başaramadığı boyutta adımların atılacağını gösteriyor. Bugün bu gidişatı görünür kılıp teşhir ederek alternatif yollara/yöntemlere işaret etmesi gereken solun, önemli bir kısmının tam da bu sözünü ettiğimiz adımları içerecek bir anayasaya şu veya noktadan dahil olma olasılığı, sınıflar mücadelesi gerçekliğinden ne denli uzaklaşıldığının göstergesidir.

Sorun yaşayanların sözcüsü, sorunların çözüm öznesi
Gerçekte bugün AKP’nin sandığı eksen alarak yansıttığı bayram havası nasıl sahte ise solun sandığa bağlı olarak yaşadığı moral sarsıntı da geçicidir. Bir iki ay içerisinde her iki açıdan ayakların yere erdiği sarsıntı ve bayram havasının dağıldığı bir “gerçeklikle yüzleşme” yaşanacaktır. Önemli olan bu sürece dair önermeleri bugünden geliştirmek, sınıflar mücadelesi gerçekliğine hazırlıklı girmektir.

Seçim süreci gösterdi ki salt oy hesabıyla burjuva siyasetine öykünmek, oy sağlamadığı gibi, süreç içinde farklı kayıpları/zararları beraberinde getiriyor. Sol siyasette dinin öne çıkarılmasına, milliyetçi vurgulara yer yoktur. Sistemin ekonomik sosyal ve siyasal açıdan eleştirisinden, alternatif içerikli söylemelerden vazgeçilmemelidir. Hayatın hemen her noktasında insanlar sorun yaşıyor. Bir yönetememe hali, bir kriz hali söz konusu. Böylesi anlardan sorun yaşayanların sözcüsü, sorunların da çözüm öznesi olmak büyük önem taşıyor.

İnsanlara AKP’ye mecbur olmadıklarını, alternatifin olduğunu, yarını bugünden kazanmanın mümkün olduğunu anlatabilmek gerekiyor. Bunun öncelikli yolu sistemin zayıflıklarını da çirkinliklerini de görünür kılmak, alternatifi ise günlük dile çevirip anlatabilmek yani inandırıcı olmaktır.

Gerçekte Ankara’da bombalanan halkın umudu, özgüveni ve birleşik gücüydü. Bu aynı zamanda çözümün nerede aranması gerektiğinin de ifadesidir. Halkın yanında duran, halkla beraber üretip halkla beraber yapan bir duruşa, bunun araç ve yöntemlerine ihtiyaç vardır.

Bugün artık 1 Kasım sonrasındaki tablonun moral bozucu etkisi bir an önce aşılmalı, faşizmin güncellenerek tahkim edilmiş varlığına karşı hayatın her noktasında yanıt verebilecek, alternatifi de itirazı da bağrında taşıyan örgütlenmeler geliştirilmelidir. Gezi’nin dersleri de Haziran’ın programı da buna uygundur. Önemli olan, programları sınıflar mücadelesinin sıcak pratiğine taşıyabilmek; Silvan’a baktığında G-20’yi, G-20’ye baktığında Paris’i görebilen ve halkın sorunları üzerinden politik yaşama katılımına imkan veren bir çalışma tarzı izlemek; Haziran meclislerini aktif ve üretken kılabilmektir.