Yerel seçim sonuçları neyi gösteriyor?
Fotoğraf: Depo Photos

Ali UĞURLU*

Birkaç gün önce gerçekleşen 31 Mart seçimleri AKP rejiminin yenilgisi ile sonuçlandı. Cumhuriyet tarihinin önemli seçimlerinden birisi yaşandı. CHP seçimlerde %37,7 oy alarak 80 öncesi Ecevit’le seçimlerden birinci çıktığı bir sonucu bir kez daha yakaladı. AKP ise 2015 yılındaki bocalamayı saymazsak ilk kez ikinci parti durumuna geriledi ve seçimleri kaybetti.

2023 yılının mayıs ayında tekrarlanan genel seçimlerde alınan sonuçlar değerlendirildiğinde kimse on ay sonra yapılacak seçimlerde böyle bir sonucu öngöremezdi. Öngörülemeyen bu sonucun elbette ki nesnel değerlendirildiğinde bazı nedenleri var ama yine de sonuç toplumbilimcilerine göre sürprizdi. Sonucun şaşkınlığını yaşayan; kazanan CHP ve kaybedeni AKP+MHP bloğu hâlâ sonucun nedensellikleri konusunda rasyonel bir değerlendirme içerisinde değiller. Zira bu sonuç ne CHP‘nin başarısını ilan etmek ne de Cumhur ittifakı bloğunun başarısızlığının tescil etmek için yeterli değil. Ortada ezici bir yenilgi vardır. Bu, baştan söyleyelim biraz da halkın pragmatist davranması ve toplumsal itiraz katsayısının yükselmesi sonucu ortaya çıkmış bir durumdur. Sonuç önemli ve büyük bir olay olmasına rağmen dipten gelen bir dalganın neticesi değildir. Zira on ay önce üst üste kaybedilmiş iki seçim vardır.

AKP bu seçimde büyük bir darbe yemiştir. 2019 seçimlerinde Türkiye genelinde oyların %44,33’ünü alan AKP’nin 2024 yerel seçimlerinde oy oranı %35,48’e düşmüştür. Mayıs seçimlerine göre yaklaşık 4 milyon oy kaybına uğramış, 185 il, ilçe ve beldeyi kaybetmiştir. AKP tarihindeki bu ilk yenilgiyi elbette dikkatle değerlendirecektir. Mayıs seçimlerinden sonra yaşanılanlar ülkeyi ve halkı perişan etmiştir. Dış kredilerin kesilmesi, başta emekliler olmak üzere ücretlilerin enflasyona kurban edilmesi, siyasal İslam’ın yaşam tarzını tehdit eder bir boyuta ulaşması, yüzde yüzün üzerinde seyreden bir enflasyon ve bunun sonucu olarak fiyatların fahiş oranda artması halkın yaşamını tehdit eder hale gelmiştir. Ülkenin büyük bir çoğunluğu asgari ücretle açlık sınırı altında çalışırken geri kalanların büyük bir bölümünün ise yoksulluk sınırı altında yaşamaya zorlanması psikososyal olarak bir hayat mücadelesinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Mayıs seçimlerinden sonra IMF programlarına benzeyen en azgın neoliberal uygulamaların ülke üzerinde denenmesi halkı perişan etmiştir. Artan kiralar, kredi kartı borçları, çocukların okula aç gitmesi, emeklilerin açlık sınırında yaşamaya mahkûm edilmesi, her gün işlenen kadın cinayetleri ve istismar haberleri, ranta kurban edilen havamız, suyumuz ve toprağımız, Gazze’deki katliama rağmen İsrail devleti ile sürdürülen ticari ilişkiler toplumsal itiraz katsayısının büyümesine neden olmuştur. Cumhur İttifakı Mayıs seçimlerinin sonucuna güvenerek 31 Mart seçimlerinde seçim ekonomisi programı uygulamaktan kaçınmış bu da başta 16 milyon emekli ve bunların ailelerinin düş kırıklığına uğramasına yol açmıştır. İttifak bu süreçte kendisini şimdiye kadar destekleyen kesimleri de düş kırıklığına uğratmıştır. AKP ve kadroları pastadan büyükçe bir pay alıp şatafat ve debdebe içerisinde yaşarken kendisini destekleyen, periferide ve varoşlarda yaşayan kitleleri ihmal etmiş, hesaba katmamış, mutlu bir azınlığın partisine dönüşmüştür. Bu nedenle 4 milyon civarında oy kaybetmiştir.

Bu sonuca rağmen AKP’nin aldığı %35,48 oranındaki oy önemlidir ve dikkatle değerlendirilmelidir. Bu nedenle ortaya çıkan sonucu AKP’de bir çöküş olarak değerlendirmek büyük yanılgı olur. AKP, MHP ve YRP birlikte yaklaşık %48 gibi bir oy potansiyeline sahiptir. Seçmen büyük ölçüde bu blok içerisinde hareket etmiştir. Bu bloğun çözülmesi için CHP dahil solda yer alan güçlerin kamucu, neoliberalizm ve siyasal İslam karşıtı, halka dayanan politik bir hat üzerinde siyaset yapmaları gerekmektedir.

Kaybedilen oyların büyük çoğunluğu CHP’ye gitmemiştir. Seçime katılım oranı bir önceki Mayıs seçimlerine göre 7 puan daha düşüktür. Daha önceki seçimlerde Cumhur İttifakını destekleyen AKP’li kitleler büyük oranda seçime katılmayarak ittifakı cezalandırmışlardır. Oyların bir kısmı da bu kesimin orijinal partisi YRP’ye yönelmiştir. Zira Urfa bu durum için tipik bir örnektir.

CHP 31 Mart seçimlerinin kârlı partisidir. Oylarını ortalama %25 bandından %37’lere taşımıştır. CHP, AKP’nin elinden 3 büyükşehir ve 7 il belediyesini almıştır. Sonuçta 3 milyon civarında bir oy kazanımı söz konusudur. Bunun bir kısmı Cumhur İttifakının geriye kalanı ise tabanı merkez sağ olan, muhafazakâr ama aynı zamanda da seküler olan İYİ Parti ve diğerlerine aittir. Seçimler öncesi CHP genel başkanlığı ve merkez yönetiminde ortaya çıkan değişim Mayıs seçimlerinde umudunu kaybederek, partiden uzaklaşan CHP kitlesini konsolide etmiştir. Bu; gerek aday belirlemede sorunlar yaşanmasına ve gerekse de iyi bir seçim çalışması yürütülmemesine rağmen seçimden birinci parti olarak çıkma durumunu doğurmuştur. Sonuçlar CHP’nin örgütlü, rasyonel, neoliberalizme alternatif politikalarının sonucu değildir. Halkın içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasal durum doğal olarak sosyal politikaları benimsemiş bir partiye yönelecekti. Halk bu anlamda pragmatist davranmış, muslukları kesen AKP’ye değil kendisine umutlu mesajlar veren CHP’yi tercih etmiştir. Öyle ki 74 yıldır kazanılamayan Balıkesir’de seçimler kazanılmış, merkez sağın kalesi durumundaki Uşak, Manisa, Afyon, Kırıkkale gibi yerlerde de deyim yerindeyse bir mucize gerçekleşmiştir.

CHP bu seçimde de siyaset yapmayı, toplumun bir bölümünün değerleri üzerinden çalışmalar yapmak olarak yürütmüştür. Örgütlenme ve bilinç yerine inancın öne çıktığı, muhalefetin de 21 yıldır alan boşalttığı ülkemizde iktidarın çok uzun sürmesi muhalefeti de deyim yerindeyse bir miskinliğe, tembelliğe, örgütsüzlüğe ve alan boşaltmaya itebilir. Böyle durumlarda eğer sokağa çıkılmazsa ve sokak (halk) örgütlenmezse başarı şansı çok az olup kalıcı olmaz. Seçim döneminde örgütsüz ve alan boşaltmış bir muhalefet olarak elde edilen sonuç çok önemlidir. Halkın verdiği bu kredi doğru kullanılırsa AKP bir erken seçimde kaybedebilir.

Önümüzdeki dört yıl ülkenin geleceği açısından çok önemlidir. AKP’nin IMF’ci programlara devam etmesi, OVP de ısrarcı olması halkın içinde bulunduğu durumu daha da kötüleştirecektir. Erdoğan’ın, Mehmet Şimşek’in ve Merkez Bankasının verdiği ilk reaksiyon bu programların devam edeceği yolundadır. Bu nedenle halkın olduğu kadar AKP’nin de işi zordur. AKP’nin iktisatçıları iki yıl sonunda programın başarılı olacağı ve halka yine mutlu mesut günler yaşatacaklarının inancı içerisindedirler. Gözden kaçırılan bir gerçek vardır ki halk iki yıl bu programa dayanacak güçte değildir ve sonucun da ezilen kesimler için mutlu mesut bir gelecek getireceği mümkün değildir. Bu nedenle muhalefetin bu süreçte atacağı adımlar belirleyici olacaktır. Bu anlamda birçok belediyenin kazanılmış olması sosyal politikalar ve kamucu uygulamalarla halka dokunmak için büyük bir fırsat olarak önümüze çıkmaktadır.

Bundan sonra yapılması gereken muhalefetin tek adam rejimini bir erken seçime zorlamasıdır. Ülkenin 4 yıl IMF uygulamaları ile geçirecek hali, takati kalmamıştır. Bu, kendiliğinden ortaya çıkabilecek gelişmelerle gerçekleşebilecek bir durum değildir. Beklemek, deterministik yaklaşımlara sığınmak AKP’yi yeniden güçlendirecektir. Muhalefet sınıf çelişkilerini, ücretli emeğin sömürüsünü, sermayenin son yıllardaki semirmesini, neoliberalizmi, siyasal İslam’ı bütünleşik bir mücadele hattı örerek önüne koymalıdır.

Ülkenin sorunları büyüktür; geldiği ve durduğu yer itibarıyla da ülkeyi bu duruma getiren dinamiklerle radikal bir hesaplaşma içerisine girilmediği takdirde yerel seçimde başarılı olunmasıyla görece bir rahatlama sağlanabilir. Bu nedenle muhalefetin nihai amacı yerel seçimde başarılı olmakla sınırlı olmamalıdır.    

* Dr, Mühendis