Pek adetim değildir ama, bugünkü yazıma bır soruyla başlamak istiyorum: Yiğit Alpogan'ın kim olduğunu söyleyebilir misiniz? Eğer sezgilerim beni yanıltmıyorsa doğru cevap oranı fazla yüksek değil.

Pek adetim değildir ama, bugünkü yazıma bır soruyla başlamak istiyorum: Yiğit Alpogan'ın kim olduğunu söyleyebilir misiniz? Eğer sezgilerim beni yanıltmıyorsa doğru cevap oranı fazla yüksek değil. Söyleyeyim, Yiğit bey MGK'nin ilk sivil Genle Sekreter'i. Sivil bir okulda, TED Ankara Koleji'nde, Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök'ten hemen bir gün sonra, üstelik de Abdullah Öcalan'ın yeniden yargılanması, laiklik, Ermeni ve Kıbrıs sorunları gibi en hassas konularda açıklamalar yaptı. Ama bu açıklamaların toplumdaki yansıması sıfıra yakın. Kamuoyunda kendini fazla tanıyan bulunmadığı gibi, kaale alan da yok. Demek ki MGK'nin hükümetin danışma organı haline gelmesi, bir sivilin bu mevkiye atanması, TSK'nin gelir ve giderlerinin Sayıştay denetimine açılması tek başına yeterli değil. Seçimle iktidara gelmiş hükümete bağlı olması gereken, kağıt üzerinde güvenlik sorunları dışında kalan konularda görüş açıklama yetkisi bulunmayan Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Harp Akademileri Komutanlığı'nda parti programı genişliğinde bir konuşma yapıyor. Aksine bu konuşma bir anda ülke gündeminin baş köşesine oturuveriyor. Sivilleşme yolunda daha kırk fırın ekmek yememiz gerektiği gün gibi ortaya çıkıyor.

Özkök'ün konuşmasına ilk olumu tepki, AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, "aklıselim toplamıydı, böyle bir devlet adamının varlığından mutluluk duyuyorum" sözleriyle geliyor. 12 Mart'tan, 28 Şubat'a askerin siyasete ağırlığını koyduğu dönemlerin, hep hükümetin zigzaglar çizdiği, toplumda yükselen tepkilere net tavırlar alamadığı, yani hükümet etmekte zorlandığı zamanlarda, silahlı kuvvetlerin boşluk doldurma operasyonuyla ortaya çıktığını hatırlayalım. AKP'nin tam kontrolu elden kaçırmasa da 17 Aralık sonrası mütereddit tavrı, başbakanın savruk konuşmaları, madem Batı'ya kendimizi beğendiremiyoruz hiç olmazsa muhafazakar seçmene mesaj verelim çabalarının Genelkurmay'ı cesaretlendirdiği, "ben buradayım" çıkışının önünü açtığı söylenebilir.

Ama bir ihtimal daha var. AKP'nin sivilleşme konusunda zaten ilkesel bir tavrı bulunmadığı ortada. Bu nedenle pragmatik bir yaklaşımla Genel Kurmay'ın zaman zaman rol çalmasında sakınca görmeyebilir. Genel Kurmay'ın biraz da gölgede kalmayı tercih etmesinin sonucu olarak, Irak işgali sırasında Bush yönetiminin askeri taleplerinin muhatabı hep AKP hükümetiydi. Tam da İncirlik'in fonksiyonlarının genişletilmesine ilişkin yeni bir düzenleme kapıdayken tepkilerin siklet merkezinin orduya kayması AKP hükümetinin de işine gelebilir. Daha doğrusu silahlı kuvvetlere laf söyleme cesareti böyle kıtken, tepkilerin iğdiş edilmesi karşılığında ordunun siyasete dönüşünden rahatsızlık duymamış olabilir. İçeriğe gelince, Özkök silahlı kuvvetlerde anti-emperyalist, anti-Amerikan bir damar tevehhüm eden ulusalcıları hayal kırıklığına uğratmış olmalı. Kürtler ve İslamcılar Genel Kurmay Başkanı hangimize daha fazla söz söyledi diye tartışa dursun, 45 sayfalık konuşmada milliyetçilik konusunda tek bir söz yok. Sanki son haftaların tartışmalarına bayrak mevzuu, Trabzon'daki linç girişimi damgasını vurmamış gibi. Hatırlanırsa önceki Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde ülkücü mayfayaya, ırkçılığa varan Türk milliyetçiliği tehdidine parmak basılıyordu. Demek ki ordu karşılaştığımız milliyetçi kalkışmalardan pek şikayetçi değil, ya da önemli bir tehdit unusuru gibi algılamıyor.

Kısaca, Özkök'ün son konuşması hükümet dahil diğer toplumsal aktörlerin sivilleşme yolunda bir zihniyet devrimine gerek duyduklarını bir kez daha gösterdi. Bu nedenle, sivilleşmeyi bir ilke sorunu olarak gören, çağdaş değerler söyleminin tuzağına düşmeyen, bu konuda riskleri göze almaktan çekinmeyen bir toplumsal muhalefete her zamankinden fazla ihtiyaç var.