Zeynep Özden’in yönettiği Kayıp Adımlar, 15 kişilik ve 30’a yakın farklı role bürünen oyuncu kadrosuyla mekânın her boyutuyla kullanımına dair şenlikli bir iş.

Yok-yerlerin Yerlileri: Alan Kadıköy’den ilk yapım

Ece Vitrinel - Doç. Dr. 

Kadıköy Belediyesi’nin iki yaşını henüz dolduran çağdaş performans ve sanat sahnesi Alan Kadıköy, 27 Mart Dünya Tiyatro Gününü ilk prodüksiyonu Kayıp Adımlar’la kutluyor. “Alan’dan Yönetmenlere Açık Çağrı” kapsamında başvuru yapan 82 proje arasından, Cevat Çapan, Dikmen Gürün, Mehmet Ergen, Şerif Erol ve Tilbe Saran’dan oluşan seçici kurul tarafından belirlenen Zeynep Özden yönetmenliğindeki Kayıp Adımlar 6 Ocak’ta gala yaptı ve son yıllarda görmeye alışkın olduğumuz yapımlardan kimi özellikleri ile ayrılarak sezon boyunca izleyiciyle buluşmaya devam ediyor.  

Tek kişilik oyun sayısının oldukça fazla olduğu dönemlerden geçiyoruz. Beyoğlu’nun yeni sahnelerinden Ara Sahne izleyici ile ilk buluşmasını 4-17 Eylül 2023 tarihleri arasında gerçekleşen ve 14 performansın yer aldığı Tek Kişilik Oyunlar Festivali ile yaptı.

Alan Kadıköy’de mart ayında izlenebilen 18 oyundan sadece 6’sı tek kişilik fakat Kadıköy’ün irili ufaklı, kimisi sadece 30 seyirci alan sahnelerinde çok sayıda tek kişilik performans izlemek mümkün. Ve bu alandaki yoğunlaşmanın sebeplerini tahmin etmek de... Sözde bir altın çağ yaşıyor tiyatromuz ama tiyatro yapmak çok zor ve sadece tiyatro yaparak hayatını kazanabilmek çok az sayıda tiyatro insanı için bir ihtimal. Şahane örneklerini izlediğimiz, burada birkaçını sayınca diğerlerinin hakkını yiyeceğimden korktuğum bu tek kişilik performansları hayata geçirmek için çoğu zaman birkaç inanmış cesur yürek yetiyor. Provalar için zaman ve mekân yaratmak çok oyunculu oyunlara göre elbette çok daha kolay. Performansı sergileyen tek kişi olsa da büyük ve zahmetli bir sahne tasarımına sahip (Serkan Keskin’in her zamanki gibi döktürdüğü) Saatleri Ayarlama Enstitüsü veya bu sezon başka sahnelere taşınsa da Surp Vortvots Vorodman Kilisesi’nde izleyenin unutamadığı, Fehmi Karaarslan’a bir koronun eşlik ettiği Gomidas gibi istisnalar mevcut. Fakat tek kişilik oyunların çoğu, kimi zaman sadece bir objeden oluşan dekorlarıyla zahmetsizce sahne sahne, şehir şehir gezebiliyor. Bu sezon sahnede hem Öteki hem de Şimdi’deki rolleri ile parlayan Erdem Şenocak’ın Tehlikeli Oyunlar’la yıllarca bir salıncağın üstünde (ve altında) yaptığı gibi... Her izlediğimde kalbimi delip geçen, izlemeyen kimse kalmayana dek Dirmit’i oynamasını arzu ettiğim Nezaket Erden’in artık meşhur Kepçe’si ile 2017’den beri yapmakta olduğu gibi... 

Moliere ödüllü Fransız yazar Denise Bonal’ın yazdığı, Damla Kellecioğlu’nun çevirdiği, Zeynep Özden’in yönettiği Kayıp Adımlar ise, 15 kişilik ve 30’a yakın farklı role bürünen oyuncu kadrosuyla mekânın her boyutuyla kullanımına dair şenlikli bir iş. Fakat izleyiciyi dolaştıran, içine alan hali ile çoğunlukla dev bir salonun en ucundan oyuncuların yüz ifadelerini göremeyecek kadar, seslerini ancak mikrofon yardımıyla duyabileceğimiz kadar uzaktan izlemek durumunda kaldığımız büyük prodüksiyonlardan da ayrılıyor Kayıp Adımlar. Teknolojiye değil bizzat klasik tiyatronun imkânlarına ve mekânın efektif kullanımına dayanarak bize bütünlüklü bir deneyim yaşatıyor. Tiyatronun ne olduğunu hatırlayacağımız bir alan açıyor.  

Günümüzün popüler deyişi ile bu defa gerçekten de alandayız. Ama Alan’ımız bir tren garı... 

Alan’dayız… 

Gar deyince aklıma hep Ayfer Tunç’un Kapak Kızı gibi trende geçen romanlar veya Pelin Esmer’in İşe Yarar Bir Şey’i, 2021’in ses getiren filmi 6 Numaralı Kompartıman gibi trende geçen hikâyeler geliyor nedense. Oysa Bonal’in 1990’ların sonunda yazdığı, II. Dünya Savaşına göndermeler içeren metninin mekânı tren değil, Fransa’da bir tren garı. Yönetmen Zeynep Özden’in Efe Eğilmez, Bilge Çınar ve Elif Sözer ile birlikte yaptığı uyarlama ise Kayıp Adımlar’ı Türkiye’de bir hayalî gara taşımış. Alan Kadıköy’ün 360 derece kullanılabilen, klasik sahnenin yanı sıra podyum ve meydan sahne olarak da düzenlenebilen performans alanının tüm imkânlarından, fuayeden balkona binanın her köşesinden faydalanılmış ve bizzat Alan Kadıköy’ün kendisi o olmayan gara dönüştürülmüş.  

Çok sayıda oyuncunun çok sayıda karakteri canlandırdığı, durumlar ve kısa hikâyelerden oluşan, kişi ve karakter sayısının çokluğundan mütevellit “choral” (koro ile ilgili, koro için yazılmış) olarak adlandırılan anlatıların içine girmek izleyici için zordur. Ana karakter belirleyemez, özdeşim kuramaz, baştan sona takip edeceğiniz bir hikâyenin içinde kendinizi kaybedemezsiniz. Kayıp Adımlar’ın gidenleri ve kalanları, bedenleri buradayken ruhları göç edenleri, göç ederken akılları burada kalanları da izleyiciye bu zorluğu yaşatırmış gibi görünürken sadece görsel olarak değil, ses düzleminde de bizi kuşatan gar tüm bu kaosu sahipleniyor ve “sakin olun!” diyor. “Bu hikâyeler akıp gidecek, bu insanlar geçip gidecek, ben kalacağım, ana karakter benim...” Çünkü hayallerin rüyalara, gerçeğin kâbuslara karıştığı bu yer, antropolog Marc Augé’nin deyimiyle dört başı mamur bir “yok-yer”.  

Augé, yer ve çağrıştırdıklarının disiplinler arasında ve zaman içindeki gelgitli dönüşümünde bir kilometre taşı olan “yok-yer” kavramını (Ötkünç, 2016, s. 9), 1992 yılında yayınlanan Yok-yerler: Üstmodernliğin Antropolojisine Giriş isimli kitabında ortaya atar. Yok-yerlerin iki ortak özelliği vardır. Her şeyden önce; ulaşım, transit, ticaret, eğlence gibi belli amaçlarla kullanılmak üzere tasarlanmış alanlardır. İkinci olarak da organik toplumsal yapılarla işleyen antropolojik yerlerin aksine, yok-yerler sözleşmeye dayalı ilişkiler üzerine kuruludur (güvenlik kontrolünden geçmeniz, bilet satın almanız gerekir, vb). Fakat havalimanları, tren garları gibi birbirine benzeyen bu alanlar gelip geçenlere anonimlik ve tanıdıklık hissi verse de (“yok-yerin paradoksu”, Augé, 1992, s. 133), buraları sık ziyaret ederek “kendilerinin” yapan müdavimlerin ya da buralarda çalışarak kendi anı ve kimliklerini inşa edenlerin deneyimi başkadır. Kayıp Adımlar’ın da en çok parladığı yerler nefis oyunculukları ile garda görevli temizlik işçilerini canlandıran Başak Meşe ve Serpil Göral’ı izlediğimiz sahneler. İki işçi arasında yerlilik ve göçmenlik değil kadınlık üzerinden kurulmuş organik ilişki tren garını “yer”e dönüştürürken, hepimize içinde kendimizi bulabileceğimiz acı tatlı bir hikâye ve ayağımızı basabileceğimiz bir zemin, sağlam bir alan armağan ediyor.  

İçinde alan geçen daha fazla cümle kurmadan iki şey daha söyleyerek bu yazıyı noktalamak istiyorum. Tüm diğer karakterler geçip giderken hep garda kalarak hikâyeleri birbirine bağlayan rolü ile Ayşe Tunaboylu da çok iyi oynuyor. Kayıp Adımlar’ın bir diğer öne çıkan oyuncusu Berfin Ertan da bu sezon hem Bahar Noktası’nda hem de tek kişilik performansı ile kendi yazdığı Mahallemiz Eşrafından’da izlenebilir.  

Kayıp Adımlar 27 ve 28 Mart’ta Alan Kadıköy’de... 

Yararlanılan Kaynaklar: 

Augé, M. (1992). Non-Lieux: Introduction à une anthropologie de la surmodernité. Paris: Seuil. 

Ötkünç, A. (2016). Antropolojiden Mimarlığa Melez Düşüncenin İmkânları: Yer ve Yok-yer Kavramları Üzerine. M. Augé, Yok-yerler (Çev. T. Ilgaz) (s. 7-24). İstanbul: Daimon.