Yoksulluğun nesilden nesile süren yıkıcı etkilerini önlemek için çocukluk dönemini odağına alan müdahalelerin acilen hayata geçirilmesi gerek. Ekonomi bakanının krizin yükünü ısrarla tabana yayma gayesi belki de en çok çocuklar üzerinde onulmaz yaralar açmakta.

Yoksulluktan çocukların payına düşenler

Sevi Gizem Zeybek - Çocuk Ergen Klinik Psikoloğu

UNICEF’in geçtiğimiz günlerde çocuk yoksulluğuna ilişkin yayınladığı raporuna göre dünya genelinde her 6 çocuktan 1’i aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. Türkiye İstatistik Kurumu Nisan 2022 “İstatistiklerle Çocuk 2021” verilerine göre ülkemizdeyse 7.378.000 yoksul çocuk bulunmakta ve bu rakam ülkemiz çocuklarının %32,1’ine tekabül etmekte. Yine UNICEF’in 2021 yılında gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler üzerinden hazırlamış olduğu çocuk yoksulluğu raporuna göre Türkiye çocuk yoksulluğunun önlenmesinde sondan 2. sırada yer almakta. Rapora göre Dünya genelinde çocuk yoksulluk oranı 2014-21 yılları arasında %8lik bir düşüş gösterirken Türkiye için bu oran %1,5 oranında artmış durumda.  

Çocukların yaşama, beslenme, barınma, eğitim, sağlık gibi temel haklarının önündeki engellerin başında yoksulluk gelmekte. Çocukluk, doğumdan 18 yaşa kadar geçirilen gelişimsel dönem olarak tanımlanmakta ve yetişkinlere çocukların bu döneme özgü haklarının korunması adına büyük bir sorumluluk düşmekte. Yapılan çalışmalar bireylerin gelişimsel yolculuklarında bazı kritik dönemler olduğunu kanıtlamakta. Bu kritik dönemleri gerekli gelişimsel kazanımı edinmek için hazır bulunuşluk hali olarak düşünmek de mümkün. Asgari yaşam koşullarının gerektirdiği temel gereksinimlerden uzak kalma hali olarak tanımlanan yoksulluk gelişimsel yolculuktaki bu kritik dönemlere denk geldiğinde ne yazık ki ileriki yaşlarda telafisi çok güç olan aksaklıklar yaşanabilmekte.  

Derin Yoksulluk Ağı’nın günlük ve güvencesiz işlerde çalışan 103 hane ile gerçekleştirdiği çalışmaya göre ailelerin %85’i yeterli besine ulaşamazken, %74’ü bebek maması ve bezi almakta zorlandıklarını ve bebeklerini hazır çorba, şekerli su, pirinç lapası gibi yeterli olmayan gıdalarla beslemek zorunda kaldıklarını ifade etmiş. Çalışma aslında Türkiye’de çocukların fiziksel ve zihinsel gelişim için ihtiyaç duydukları sağlıklı besin kaynaklarına erişmekte dahi yaşadıkları zorlukları gözler önüne sermekte. Oysaki bağışıklık sisteminin gelişebilmesi için anne karnında ve doğum sonrasında alınan besinlerin kritik rolü bilinmekte. Hatta bu dönemde yaşanan bir mahrumiyetin epigenetik etkileri olabilmekte ve ileriki kuşaklarda dahi olumsuzluklar görülebilmekte. Diğer bir taraftan çocukluk çağı yoksulluğu sağlık hizmetlerine erişimi de ketlemekte. Ülkemiz sözde sosyal devlet olsa da sağlık hizmetleri kamusal bir hak olmaktan çıkmış durumda. Yani çocuklar hem yoksulluğun getirdiği gıda mahrumiyeti ile hastalıklara açık hale gelmekte, hem de hastalıklarla karşılaştıkları durumda gerekli sağlık hizmetlerine kolay erişemedikleri için bu problemleri kronikleşmekte. Çocukluk çağında yaşanan gıda mahrumiyetinin çocukların zihinsel gelişimlerinin sağlıklı bir şekilde tamamlanmasının önünde bir engel teşkil ettiği de araştırmalarca kanıtlanmış bir gerçek.  

Yoksulluğun çocukların eğitim hakkı üzerinden yaratmış olduğu mağduriyet üzerinde durulması gereken bir diğer önemli nokta. Okul, gelişmekte olan çocuğun kamusal alana geçişindeki ilk durak. Bu sebeple çocuğun aile ortamında yaşamakta olduğu mahrumiyetleri giderebileceği bir kaynak olarak yoksulluğun yaratmış olduğu sorunlarla mücadelede başat role sahip. Özellikle zihinsel gelişim yolculuğunda çocukların yaşıtları ile beraber, eşit koşullarda, nitelikli bir eğitim imkânına sahip olmaları gelişimsel potansiyellerini açığa çıkarabilmeleri için oldukça gerekli. Ancak ülkemizde eğitime ayrılan bütçe kamusal eğitimi beslemek yerine özel okul teşviki amaçlı kullanılarak yoksulluğun yarattığı eşitsizlikler derinleştirilmekte. Ayrıca, her ne kadar ülkemizde ilköğretim ve ortaöğretim zorunlu olsa da yoksullukla birlikte okul devam oranlarının düşmekte olduğu bilinmekte. Eğitim Reformu Girişimi’nin geçtiğimiz ay yayınladığı Eğitim İzleme Raporu yaklaşık 442.643 çocuğun eğitim dışında kaldığını göstermekte. Ayrıca raporda 2021 yılında ulusal eğitim harcamalarının %21’inin hanehalkları tarafından yapıldığı ve hanehalkı eğitim harcamalarının önceki yıla oranla %15,7 arttığı bilgileri yer almakta. Yoksullukla mücadele eden ailelerin omzuna binen bu harcamalar eğitim dönemindeki çocukların okuldan alınarak erken yaşta çalıştırılmasına sebebiyet vermekte ve devletin bunun önüne geçecek önlemleri ne yazık ki yetersiz kalmakta. Özellikle AKP döneminde uygulamaya konan 4+4+4 düzenlemesiyle çocuk işçiliğinde gözlenen artış bu konuda hükümetin önleyici değil, problemi körükleyici bir role sahip olduğunu kanıtlar nitelikte. Okullaşma oranındaki düşüş yoksulluk ve gericilik kıskacında büyüyen kız çocukları içinse erken yaşta evlilik problemini beraberinde getirmekte.  

Son olarak yoksullukla mücadele eden ebeveynlerin yaşamakta olduğu stres yükünün çocuklar üzerindeki etkisi de göz ardı edilmemesi gereken bir mesele. Çocuklar büyürken en çok anne babalarının yakın gözetimine ve bire bir ilgisine ihtiyaç duymakta. Ancak esnek çalışma koşulları, güvencesizlik ve işsizliğin yarattığı zihinsel yük ve tükenmişlik hissi ebeveynlik sorumluluklarını layıkıyla yerine getirememelerine de yol açabilmekte. Diğer bir taraftan ebeveynlerin çocuklarının yaşamakta olduğu yoksulluğa tanık olma hali de beraberinde suçluluk ve yetersizlik duyguları getirmekte. Tüm bu stres faktörleri hane içi şiddet döngülerini beslemekte. Ne yazık ki yoksulluk çocuğa yönelik ihmal ve istismar oranlarındaki artışı da beraberinde getirmekte.  

Özetle yoksulluğun nesilden nesile süren yıkıcı etkilerini önlemek için çocukluk dönemini odağına alan müdahalelerin acilen hayata geçirilmesi gerek. Ekonomi bakanının krizin yükünü ısrarla tabana yayma gayesi belki de en çok çocuklar üzerinde onulmaz yaralar açmakta. 17 Aralık’ta gerçekleşecek eğitim bütçe görüşmelerinden önce yetkililere sorumluluklarını bir kez daha hatırlatmakta fayda var: çocukların temel haklarına erişimlerini sağlamak birincil önceliğiniz olmalı. En somut talebimizse en azından çocukların ücretsiz okul yemeğine erişiminin derhal sağlanması!