Yoz demokrasi, niteliksiz politikacı ve halkın ‘kaderi’

Ali BULUNMAZ

Afrika’da Beyaz Adam’ın kıtadan elini fiilen çektiği postkolonyal dönemde, geçmişin acılarına ve bunu yaratanlarla ortaklık kuranlara dair hiciv yüklü öyküler ve romanlar kaleme alan bir yazar Nijerya’dan edebiyat sahnesine çıktı. Afrika’yı arka bahçesi olarak gören sömürgeci Avrupalılara karşı eserleriyle memleketinde ve kıtanın geri kalanındaki yozlaşmayı eleştirip bağımsızlık ve özgürlük temalı metinler yazan, bunu yaparken içinden çıktığı İgbo kültürüne ait dili sık sık kullanan Chinua Achebe, özgüveni sarsılan Afrikalılara birey olduğunu hatırlattı. Kaynakları ve topraklarının yanı sıra kültürü ve dilleri de sömürülen Afrika halkları, Achebe’nin eserlerinde özünü yeniden bulup ayağa kalktı. Başka bir deyişle Achebe, Afrika halklarına sömürgecilerce biçilen rolleri reddetmekle ve giydirilen gömlekleri parçalamakla kalmadı, geçmişin zengin kültürüne dönmeyi ve özgün kimlikleri tekrar inşa etmeyi önerdi.

Gerçeklerden kopmayan ve olup biteni sorgulamaktan vazgeçmeyen Achebe, romantizme göz kırpmadan sömürgecilerin yarattığı Afrika algısını çözülmesi gereken en önemli sorun diye nitelerken kıtanın gerçek hikâyelerini anlatmaya yöneldi. Böylece sömürgecilik öncesi Afrika’nın kimliği ve kültürüne dönerek Beyaz Adam’ı kötülemeye indirgemediği direniş hikâyeleri kaleme aldı. Bunlar, yalnızca sömürgecilerin eylemlerini değil, onların kıtadaki işbirlikçilerini, dolayısıyla Afrika halklarının kültürünü içten içe çürütenleri eleştiren yönleriyle de öne çıkıyordu.

Achebe, 2013’te öldüğünde Nijerya, Afrika ve dünya yalnızca bir yazarı değil; bağımsızlıktan, özgürlükten ve eşitlikten yana zar atan, politik söylemini kültüründen güç alarak siyah-beyaz karşıtlığının ötesine taşıyıp edebî eserler veren bir insanı yitirdi. Ondan geriye Nijerya başta olmak üzere, Afrika’ya dair gözlemleriyle, eleştirileriyle ve mizahla yüklü kitaplar kaldı. Bunlardan biri de ‘Halk Adamı’ydı.

Achebe, ‘Halk Adamı’nda iki ana karakterle buluşturuyor okuru: İlki, eski kültür bakanı ve halkının yanında görünen fakat siyasi nüfuz ve güç için her yolu zorlayan M.A. Nanga. Diğeri Nanga’nın eski öğrencisi Odili. İkilinin buluşması, Nanga’ya dair gerçekleri su yüzüne çıkarınca Odili’nin yaşadığı hayal kırıklığı, hem öğretmen-öğrenci çekişmesine neden oluyor hem de Nijerya’daki eksik veya yozlaşmış ‘demokrasi’yi ve halkın elinin kolunun nasıl bağlandığını, bunların ‘kader’ gibi algılandığını ortaya koyuyor. Achebe, enflasyondan kırılan ve bunun nedeni hükümetin üyesi ve ‘halk adamı’ Nanga’yı gören insanların ona sevgi gösterilerinde bulunduğu bir ülke tablosu çiziyor öncelikle. Anlatıcı ve Nanga’nın eski öğrencisi Odili ise halkın düştüğü duruma rağmen takındığı tavra içerliyor.

Nanga’nın öğretmenlik dönemindeki ve siyasete girişinden sonraki davranış farklılıklarını bilen Odili, onun görevini kötüye kullanıp zenginleşmesini meşru eylem gibi görenlerin çoğunlukta olduğunu fark ediyor. Odili’nin ‘ilkel sadakat’ dediği ahbap-çavuş ilişkisine, halkın yanında durur gibi yapıp entelektüelleri ve eğitimli insanları kötülemeye dayanan yoz ‘demokrasi’nin yılmaz savunucusuna dönüşen ‘Saygıdeğer Doktor Şef’ M.A. Nanga, ülke siyasetine hâkim “ne bildiğin değil kimi tanıdığın önemli” düsturuyla bakanlığa kadar yükseliyor. Dış dünyayı umursamayan, seçim bölgesini elinde nasıl tutacağını düşünen Nanga ve makam sahiplerine dalkavukluk etmeyen Odili, böyle bir ortamda karşı karşıya geliyor.

Odili’nin, kendisini ‘hangi kötü kaderin ona sürüklediğini merak ederken’ Nanga’yı anlattığı cümleler, Nijerya’yı yönetenlerin ve onları yönlendirenlerin ülkede estirdiği rüzgârı gözler önüne seriyor: “Şef Nanga doğuştan politikacıydı; yaptığı veya söylediği her şeyden yakayı sıyırabiliyordu. İnsanlar kafalarından ziyade kalpleri ve midelerinin hükmü altında olduğu sürece bu dünyanın Şef Nanga’ları hatalarının bedelinden kurtulmaya devam edecekti. Şef Nanga, nadir görülen yeteneği sayesinde insanlara -kırıcı sözler dahi söylese- zerre kadar kötü niyeti olmadığını hissettirmeyi başarıyordu. Yanımda telefonda, bakan meslektaşına üniversite mezunu gençlerimize güvenmediğini, Avrupalılarla çalışmayı yeğlediğini söylediğini hatırlıyorum. Korkunç şeyler işittiğimi biliyordum ama nedense sözlerini ciddiye almak istememiştim. Bana karşı son derece açık ve nazikti, güvensizlik ise söz konusu bile değildi. Böyle bir adamın ülkemizde alabileceği en büyük eleştiri, hoşgörülü bir tonla söylenen ‘Sen ona aldırma’ olabilirdi.”

Odili, Nanga’nın laf cambazlığı ve ayak oyunlarıyla karşısındakini etkilemeyi bilen bir politikacı olduğunu, kendisinden daha cahil ve saf halkı bu özellikleri sayesinde kandırdığını düşünüyor. Nanga, sütre gerisinden İngiliz firmalarıyla yaptığı anlaşmalardan aldığı ‘küçük’ komisyonlarla servetini artırırken hâlâ ‘halk adamı’ olarak niteleniyor. Odili de bu çelişki yüzünden hayrete düşüyor.

Dahas sonra Nanga’nın çevirdiği işler, Bakanlar Kurulu’nda ve ülke gündeminde ilk sıraya oturunca Nijerya’da pamuk ipliğine bağlı ‘demokrasi’ güçlü sarsıntı geçiriyor. Bu sırada Odili’nin ismi, alttan alta rekabete girdiği Nanga’nın yerine dillendirilince kaos daha da derinleşiyor. Kaosun nedeni ikilinin rekabeti ve çatışması değil, demokrasinin, değerlerin ve siyasetin içinin boşaltılması ülkedeki çalkantının esas sebebi. Achebe bunu, Nanga ve Odili üzerinden anlattığı hikâyeyle ete kemiğe büründürüyor.

Nanga’yı ifşa etmeye ve onun politik hayatını bitirmeye uğraşırken bir başka siyasi partiden ona rakip olan Odili’nin, hırs ve arzularına yenik düşmesi ise hikâyedeki önemli bir eşik. Diğer önemli kavşak ise Odili’nin fark ettiği hakikat: “İnsanın koşullara bağlı olarak kolayca gaddarlaşabilmesi doğamızın acı bir gerçeğiydi.”

Kendisine vefasızlık ve ihanet ettiğini düşünen Nanga’nın, Odili ile rekabete girişmesi, gerilimi zembereğinden boşaltıyor ve ülkede her şey ters yüz oluyor; dünün makbul politikacıları, bir anda ayaktakımı olarak görülüyor.

Ülkenin varlıklarını aralarında paylaşanların ve onları yüreklendiren sömürgecilerin kurduğu düzene, bu iki grubun hayat verdiği yoz demokrasiye yönelik eleştirilerle yüklü bir roman ‘Halk Adamı’. Achebe, bir ‘kader’ gibi Afrika topraklarına çöken bu düzeni, hırs ve arzu çemberine hapsolmuş iki karakter yardımıyla getiriyor okurun önüne. Başka bir deyişle yazar, gözlemlerinden süzülen Nijerya ve Afrika’ya özgü gerçekleri kurmacayla buluşturuyor; niteliksiz politikacılar ve onların yönettiği halkın, kazandıkları ve kaybettiklerine dair uyarılarını edebî bir dille kâğıda döküyor.