Yunanistan hükümeti, Türkiye’den hemen sonra Yunanistan’da başlayan yangınlarla -Türkiye’ye göre daha hazırlıklı olmasına rağmen- baş edemedi. Türkiye’de olmayan yangın söndürme uçakları Yunanistan’da vardı, komşu ülkelerden yardım istemekte gecikmediler ve talep edilen yardım gecikmeden ulaştı.

Yunanistan’da neoliberal yangınlar

SANEMSU AVCI

Ağustos ayı başında Türkiye’de yaşanan orman yangınları söndürülmeye yüz tuttuğu sırada, benzer bir “yangın krizi” Yunanistan’da da başladı. Sıcaklıkların aşırı yüksek seyrettiği birkaç günün ardından Mora Yarımadası, Makedonya bölgesi ve Atina’nın kuzeyinde yer alan ormanlık alanlarda eş zamanlı olarak başlayan yangınlar sistemin sürdürülemez olduğunu gösterdiler. Türkiye’de olduğu gibi yangınlar kontrol altına alınamadı çünkü teçhizat ve teşkilat yetersizdi. Yunanistan’da hükümet biraz daha “gündeme hakim” olduğu için çıkan yangınların suçunu iklim krizine yüklemekte gecikmedi. Olayı yakından takip edenler bu yangınların iklim krizinin bir sonucu olsa bile esas sorumluyu neoliberalizm olarak gösteriyorlar. Hem iklim krizini yaratan hem de bu yangınların söndürülememesine neden olanın neoliberal politikalar olduğunu söylüyorlar.

Türkiye de çok ağır bir yangın felaketi geçirmiş olduğundan ya da belki üst üste gelmekte olan yangın, sel, müsilaj gibi felaketler tarafından sersemletilmiş olduğumuzdan Yunanistan’daki yangının büyüklüğü dikkatleri çekmedi. Fakat bir haftadan uzun süredir devam eden yangınlar farklı bölgelerde büyük bir hasara neden oldu. Atina’nın Kuzeydoğusundaki Büyük Eğriboz (Evia) Adası’nın kuzeyi, şehirden bunalmış birçok Atinalının yerleşmek istediği, yeşilliğiyle dillere destan bir bölgeydi. Bu ünlü ormanların ve barındırdıkları köylerin neredeyse tümü yangında kül oldu. Medyada gördüğümüz apokaliptik fotoğrafların çoğu -Munch’un Çığlık tablosunu andırır bir şekilde- evinin önünde görüntülenen Panayota Teyze’ninki gibi bu bölgeden geliyor. Ayrıca Atina’nın kuzeyindeki yangınlarda Parnitha Dağı’nda bulunan Tatoy Kraliyet Çiftliği’nin bazı binaları ve Atina’nın temiz hava kaynağı olan ormanlar kül oldu. Kraliyet Çiftliği’nden çok daha değerli olan bir başka kayıp da Eğriboz’da kül olan 2500 yıllık zeytin ağacıydı. Birçok Yunanlı, hükümetin yangın söndürmede önceliği Tatoy Çiftliği’ne verdiğini ve bu nedenle de diğer bölgelerde yeterli söndürme faaliyeti sürdüremediğini düşünüyor.

Yunanistan hükümeti, Türkiye’den hemen sonra Yunanistan’da başlayan yangınlarla -Türkiye’ye göre daha hazırlıklı olmasına rağmen- baş edemedi. Türkiye’de olmayan yangın söndürme uçakları Yunanistan’da vardı, komşu ülkelerden yardım istemekte gecikmediler ve talep edilen yardım gecikmeden ulaştı. Ancak yine de Eğriboz Adası’ndan yapılan sosyal medya paylaşımları havadan müdahalenin çok sınırlı olduğu yönündeydi. Yangınlar ilk başladığında yanan bölgelere yangın söndürmede görev almayan üniformalı ve coplu polis birlikleri gönderilmesi de dikkat çekti. Sosyal medyada yapılan bazı paylaşımlarda yangın bölgesindeki bu polislerin yangını söndürmeye çalışan vatandaşlara laf attıkları iddia edildi. Alexis Grigoropoulos’un polis tarafından katlinin ya da Politeknik Ayaklanması’nın yıldönümünde yapılan anma gösterilerini engellemek için kent merkezinde 5 bin polis konuşlandırılırken, tüm ülkede yangınlarda görev yapan yalnızca 500 itfaiyecinin olması dikkat çekti.

Televizyonların çoğu ilk günlerde yangın bölgesine gitmediler ve devlet görevlilerinden aldıkları haberleri doğrudan haber bültenlerinde yayınladılar. Bu durum çok tepki çektiyse de şaşırtıcı olmadı. Zira Yunanistan’daki çoğu televizyon kanalı açık bir şekilde hükümet yanlısı. İlk günlerde yangın; muhaliflerin, göçmenlerin ve bilhassa da anarşistlerin üzerine yıkılmaya çalışıldıysa da bu argüman pek karşılık bulmadı. İlk günlerde yangın bölgesine giden tek ulusal televizyon olan Open TV’nin muhabirleri bir grup gencin saldırısına uğradığında, civarda bulunan polisler olaya müdahale etmedi. Daha sonra bu saldırının sorumluluğu da solculara ve anarşistlere atılmak istendi. Fakat saldırganlar üzerinde sağcı sloganlar yazan giysiler giyiyordu ve bazı sosyal medya kullanıcılarının da -haklılıkla- belirttiği gibi, anarşistlerin saldırısına civarda bulunan polislerin müdahale etmemesi gibi bir şey söz konusu olamazdı. Yangınlar boyunca canlı yayında öfkesini dile getiren birçok insanın sözü muhabirlerce ya da stüdyo rejisi tarafından kesildi.

Bu ortamda birkaç muhalif gazete ve sosyal medya sayesinde bilgi akışı sağlandı. Yunanistan’da gençler arasında en yaygın olarak kullanılan sosyal medya platformu olan Facebook’ta gazeteci Dimitris Terzis yaptığı paylaşımla; Simitis döneminde, Orman İdaresi’nin İtfaiye Genel Müdürlüğü’ne bağlandığını, yani orman yangınlarına dair sorumluluğun yalnızca şehir yangınları konusunda deneyimli bir birime verilmiş olduğuna dikkat çekiyordu. Terzis’in verdiği bir başka bilgiye göre de Yunanistan’ın Avrupa Birliği fonlarıyla “modernleşmesi” sürecinden önce orman yangınları için kullanılan, ağaçların arasında yol alarak yangın söndürebilen araçlar artık kullanılmıyor. Şehirler için tasarlanmış itfaiye araçları ormanlar arasındaki patikalara girip müdahale edemediğinden, artık orman yangınlarına karşı karadan müdahale sadece itfaiye araçlarının asfalt yollarda konuşlanıp yangının yola yaklaşmasını beklemelerinden ibaret.

Yangın söndürme adına fazla bir imkânın bulunmadığı bu ortamda Yunanistan Hükümeti, yangın bölgesinde yaşayan kişilerin telefonlarına mesaj göndererek onları evlerini terk etmeye davet etti. Bu biraz da üç yıl önce Mati’de yaşanan ve yüzden fazla kişinin hayatını kaybettiği yangına verilen bir tepkiydi. Mati’deki yangın çok büyük olmamasına rağmen rüzgâr dolayısıyla çok hızlı ilerlemiş ve çarpık yapılaşmanın olduğu bölgelerde mahsur kalan birçok insan dumandan boğularak ya da yanarak hayatını kaybetmişti. Bu nedenle yangının henüz ulaşmadığı bölgelerin de boşaltılmasına başlandı. Ancak evlerini terk etmek zorunda kalan ve kara yoluyla güvenli bir bölgeye ulaşma imkânı olmayan Ada sakinleri, kendilerini kurtarmaya gelen feribotlara binmek için bilet satın almak zorunda kaldılar. Üstelik yine birçok gözlemciye göre yerleşim yerlerinin boşaltılması yanlış bir uygulamaydı çünkü yangınla mücadele etmek için geride insan kalmıyor, itfaiyeciler gerektiğinde yardım ya da su alabilecekleri bir çeşme bile bulamayabiliyorlardı.

Burada orman yangınlarının insani bir mesele olduğu argümanına daha yakından bakmak gerekiyor. İrfan Aktan’ın geçtiğimiz hafta 1+1 dergisinde Sarıkeçili yörük anası Pervin Çoban Savran ile yaptığı söyleşi, insanın doğadaki yerinin ne olabileceğine dair güzel ipuçları içeriyor. Pervin Çoban Savran’ın anlattıklarına göre orman içerisinde saygıyla keçilerini otlatan göçerler ormanın sağlıklı yaşamasına katkı sunabilecekleri halde, doğal kaynakların özelleştirilmesi sonucunda ormanlardan giderek koparılıyorlar. Antroposen çağında insanın doğayı rahat bırakmasından bahsetmek mümkün değil ancak doğru müdahalelerde bulunmak için çaba gösterebiliriz. Bu noktada yeniden ormanlaştırma gibi konuların etraflıca düşünülmesi gerekiyor.

Yunanistan’da da suçun milyonlarca yıldır o topraklarda baskın tür olan kızılçamlara atılması gecikmedi. Ormanların yeniden ağaçlandırılması sürecinde başka türlere öncelik verileceği söylendi. Bu müdahalenin büyük bir hata olabileceği orman uzmanları tarafından dile getirilse de hükümet buna kulak asar mı bilinmez. Çünkü açıklanan planda “yeniden ormanlaştırmanın özelleştirilmesi” ibaresi de geçiyor. Bunun ne demek olduğu henüz hükümet tarafından açıklığa kavuşturulmadı. Fakat neyden bahsedildiğini tahmin etmek maalesef zor değil.

Yangının iklim krizinden kaynaklı olup olmadığı sorusundan daha önemli olan mesele, yangınların birer sosyopolitik kriz meydana getirmesi. Türkiye’de de yangınlar yaşandığında insanların yollara dökülüp kimlik kontrolü yapmaya başlaması bu krize işaretti. Yunanistan’da ise başka bir tepki verildi. “Birbirimizden başka kimsemiz yok” şiarıyla yola çıkan halk, gıda malzemeleri toplayarak yangın bölgesine gönderdi. Yangında evlerini kaybedenlerin, evinde boş oda olan kişilerle eşleşeceği bir veritabanı oluşturuldu. Halk bunu yaparken, halk düşmanları da bildiğimiz şeyleri yaptılar. Örneğin, Pire Metropoliti Serafim 11 Ağustos günü yaptığı açıklamada eşcinsellerin haklarının insan hakkı olarak kurumsallaşmasının yangınlara sebep olan bir tür insan kibri olduğunu söylemekten utanmadı.